Direniş Ekseni ve Kasım Süleymani suikastı

Direniş Ekseni ve Kasım Süleymani suikastı

11-01-2020 08:36

İran’ın Direniş Ekseni bileşenlerinden Suriye’ye, yaşadığı kuşatmayı kırması yönünde verdiği destek herkesçe bilinen bir gerçek. Bu destek söz konusu olduğunda ise en çok öne çıkan isim hiç kuşkusuz Kasım Süleymani.

Alev Doğan

İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in ABD tarafından öldürülmesi, Ortadoğu’nun genelini etkilediği gibi hiç kuşkusuz, merkezinde İran’ın durduğu ve Suriye, Lübnan ve Yemen’in de içinde bulunduğu Direniş Ekseni’ni doğrudan etkileyen bir gelişme olarak sayılabilir.

Direniş Ekseni her ne kadar, ABD’nin başını çektiği emperyalist blok ve Siyasal İslamcılar tarafından Şii yayılmacılığının bir aracı olarak lanse edilse de aslen ABD ve İsrail karşıtı pozisyonda yer alan ülkelerin oluşturduğu bu de facto ittifakın son gelişmelere ilişkin tepki ve tutumunu biraz incelemeye çalışacağız.

İran’ın yanıtı

Direniş Ekseni’nin merkezinde durduğu İran açısından Kasım Süleymani’nin öldürülmesi karşılığının mutlaka verileceği ‘aptalca bir adım’ olarak nitelendirildi ki bu yazı yazıldığı sırada İran ABD’ye ait Irak’taki iki üssü vurdu. İran, Kasım Süleymani’nin defnedilmesinden kısa bir süre önce, ABD askerlerinin konuşlandığı Irak’taki el-Esad ve Erbil üslerine 12’den fazla balistik füze ile saldırı düzenledi. Bu saldırılar sonucu 80 işgalci ABD askeri ölürken, ABD’li askeri yetkililer, yalnızca Ayn el-Esad’ın değil, Irak topraklarındaki tüm Amerikan üslerinin ateş altında olduğu bilgisini verdi.

İran’ın Süleymani suikastına yanıtının ne olacağı günlerdir en çok konuşulan konulardan bir tanesi olmakla beraber Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada saldırının ‘meşru müdafaa’ kapsamında ve ‘orantılı’ olduğunu belirtecek ve şunları kaydedecekti;

“ABD bunu illüzyonlara dayanarak değerlendirmekten kaçınmalıdır. Savaş istemiyoruz ancak saldırılara karşı kendimizi de koruyacağız.”

Kasım Süleymani ve Suriye

İran’ın Direniş Ekseni bileşenlerinden Suriye’ye, yaşadığı kuşatmayı kırması yönünde verdiği destek herkesçe bilinen bir gerçek. Bu destek söz konusu olduğunda ise en çok öne çıkan isim hiç kuşkusuz Kasım Süleymani. Suriye’deki emperyalist ablukanın en başından beri tarafı olan AKP iktidarının, yandaş medyanın ve Siyasal İslamcı kalemlerin Süleymani’ye dönük nefretinin altında yatan en önemli sebeplerden biri yine Suriye meselesi.

İran’ın 2011’de başlayan işgal sürecinde tavrını Suriye’den yana koyması bile başlı başına Direniş Ekseni’nin, ABD ve İsrail’in siyasal yönelimleri karşısında oluşan bir cepheleşme olduğunu kanıtlar nitelikte. Laik bir ülke ile bir İslam cumhuriyetini yan yana getirenin ABD ve İsrail karşıtı konumları ve Suriye sahasının Direniş Ekseni açısından güncel bir zemin olduğunu başa yazarsak, siyasal İslamcıların ‘İran’ın Suriye’de ne işi var’ sorusuna daha kolay yanıt verebiliriz.

Kasım Süleymani suikastına geri dönecek olursak; bugün İhvancıların Süleymani’yi tanımlarken en sık başvurduğu argüman, kendisinin Suriye’yi kana buladığı ve katliamlar yaptığı yönünde ki AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin MYK ve MKYK toplantılarında yaptığı şu değerlendirme durumu özetler nitelikte:

“İran Türkiye’ye karşı da mezhepçi ve ırkçı bir politika izliyor. Bu da Türkiye’nin çıkarlarına aykırı. Suriye’deki kanlı savaşın bu boyutlara ulaşmasında İran’ın çok ciddi vebali var. İran’ın açıklamalarını da doğru bulmuyoruz. Ama bu Amerika’nın haklı olduğunu da göstermez. Asla İran’ın ikinci Suriye olmasını istemiyoruz. Orta yolu bulmak için elimizden geleni yapıyoruz. İkisinin de haklı, haksız olduğu yerler var. Biz her iki tarafa da ‘Bölgenin istikrarsızlaştırılmaması’ telkininde bulunuyoruz. Biz diyoruz ki, ‘Bölgeyi istikrarsızlaştırmayın’. Gerginliğin tırmanmasını istemiyoruz. Bölgede sıcak çatışma doğru değil, sıcak çatışma istemiyoruz. İran’ın bölgedeki tavrı bölge içinde değerlendirilmeli. Bu ülkenin bölgenin kendi şartları ve gerçekleri içerisinde dizginlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Diplomasiyi önceleyen bir anlayışla sürece müdahil olacağız.”

Erdoğan’ın açıklamalarından yola çıkacak olursak; Suriye’deki kanlı savaşın bırakın bu boyutlara ulaşmasını bu savaşın sorumlusu İran değil ABD öncülüğündeki emperyalist bloktur ve bunda, AKP iktidarının, gerici Körfez Emirliklerinin, Suudi Arabistan’ın ve İsrail’in vebali, sorumluluğu vardır. İran’ın Suriye’ye yardıma koşması, Suriye’nin talebi ile gerçekleşmiştir kaldı ki egemen iki ülke arasındaki iş birlikleri o ülkelerin kendi konularıdır. 100’den fazla ülkenin çullandığı Suriye kiminle ittifak geliştireceğine dair kimseden izin almak durumunda değildir. Devamla, İran’ın Suriye’deki savaşa dahli operasyonel düzeyde değil askeri danışmanlıklar, eğitim ve istihbarat boyutundadır.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın suikaste ilişkin yaptığı “Amerikan yönetiminin işlediği bu hain kanlı eylem, bölge ve tüm dünyada Siyonist ve sömürgeci projelerin hizmetine orman kanunu, kaos ve istikrarsızlığı yaymak, onun terörü desteklemedeki süregelen yolu izlediğini bir kez daha kanıtladı” yorumu sanıyoruz Suriye cephesinde durumun nasıl karşılandığını özetler nitelikte.

Nasrallah: 3 Ocak, bölgedeki iki evreyi, yeni bir tarihin ve yeni bir evrenin başlangıcını ayıran bir tarihtir

Süleymani suikastının, Direniş Ekseni’nin bir parçası olan Lübnan’a etkisinin Suriye’deki kadar hissedilebilir olduğunu söylersek sanıyoruz abartmış olmayız. 33 Gün savaşlarında İsrail’e verdirdiği ağır kayıplarla Lübnan’da siyasal bir aktör olarak da öne çıkan Lübnan Hizbullahı açısından bu suikastın anlamının yoruma ihtiyaç duymayacak kadar açık olduğunu belirtmek gerek. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın,  Kasım Süleymani ve Mehdi El Mühendis için düzenlenen mitingde yaptığı konuşmadaki şu ifadeleri Hizbullah açısından durumu özetleyecek nitelikte:

“3 Ocak, bölgedeki iki evreyi, yeni bir tarihin ve yeni bir evrenin başlangıcını ayıran bir tarihtir. Trump, Amerikan ordusuna bir suçu gerçekleştirmesini emretti ve ordu bu emri uyguladı. ABD’nin ilk hedefi İran’daki İslami rejimi yıkmaktı ve bu, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından da ifade edildi. Trump nükleer anlaşmadan çıktı ve yaptırımlar uyguladı. İran’a abluka ve tecrit ile ekonomik kriz yaşatmak ve İran’ı uyuşmazlığa doğru itmek için girişimlerde bulundu. Trump’ın tüm politikası İran’ı müzakere masasına getirmek ancak görev süresi bitecek, İran müzakere etmeyecek. Trump çok açık ve şeffaf çünkü kibirli ve önünde kimseyi görmüyor. Ülkeleri ve uluslararası bir toplumu tanımıyor. Bölgede yeni bir savaş başlattılar”

Sonuç yerine

ABD’nin ya da talimatı doğrudan verdiğini söyleyen Trump’ın Kasım Süleymani hamlesi ile Ortadoğu’daki tansiyonu daha fazla yükseltme ve İran’a yönelik kuşatmayı arttırmaya çalıştığı açık bir gerçek olmakla beraber, Direniş Ekseni’ne önemli bir kayıp verdirerek İsrail’e de yeni yılın ilk ‘armağanı’nı verdiğini söylemek mümkün. Ancak bugün zafer olarak nitelendirdiği bu hamlenin bir yenilgi olarak ABD ve İsrail’e geri dönmesi de olasılıklar dahilinde.