Biz 68 kuşağını biliriz!

Biz 68 kuşağını biliriz!

05-07-2020 00:06

Kuşaktan bahsedilecekse önümüzdeki en önemli örnek mutlaka 68 kuşağı olacaktır.

Hanife Şahan

Kuşaklar mevcut nesnelliğin belirlenimine damgasını vurmuş bir tarihselliğe sahiptir. Adı geçtiğinde akıllarda oluşan ortak bileşendir. Kısaca dönemin öncüleridir.

Bunun en tipik örneği de ülkemiz ve dünya tarihine damgasını vurmuş 68 kuşağıdır. İlk olarak Fransa’da ortaya çıkan ve daha çok gençliğin “özgürlük” taleplerini yükseltmesiyle başlayan bu tarih, birçok kitaba, filme, oyuna, müziğe de konu oldu.

Batı’daki 68’e bakıldığında bir genelleme yapılacaksa öncelikle 68 kuşağının oluşumuna giden dönemi de tarif etmek gerekir. Savaş sonrası kapitalizmin yolunu hızlıca döşediği, yeni yeni ülkelerin kurulduğu, sanayileşmenin artması ve savaş sonrası ekonominin belirleniminde olan, Latin Amerika’da devrimci ayaklanmaların gerçekleştiği, Vietnam’da savaşın devam ettiği bir dönem… Bununla birlikte özellikle Batı’da “yeni bir sol”un da oluşmaya başladığını söylemek gerekir. Ancak bu “yeni sol” tarihsellikten ve ideolojik mücadeleden beslenmek yerine özellikle akademisyenlerin, aydınların öne sürdüğü özgürlük temelli mücadeleden yükseliyordu. En büyük karşılığını ise elbette gençlik içinde buldu. İlerleyen zamanlarda ise hareketin ortaya çıkış talepleri farklılaştırmış, örneğin uyuşturucu kullanma özgürlüğüne, cinsel özgürlüğe, anarşizme doğru kaymaya başlamıştı. Nihayetinde -bugün özellikle Avrupa ve Amerika sinemasında tarif edilen 68 kuşağında olduğu gibi- “özgürlük” temelli mücadele, ekseninden kaymış, bir süre sonra da yok olmuştu.

Ancak ülkemizin 68 kuşağı oldukça farklı gelişmişti ve bugün bile örnek teşkil eden, yol gösteren bir tarihe sahip oldu. Ne mutlu ki 68 kuşağımız fazlasıyla ideolojik, fazlasıyla politik bir tarihe damga vurdu. Peki neden farklıydı?

Demirel, ABD

Özellikle 1940’lı, 1950’li yıllarda Türkiye emperyalizme kapılarını fazlasıyla açtı. NATO üyeliği, Kore’ye asker gönderilmesi ilk akla gelenler. İç siyasette figürler değişse de emperyalizme bağlılıkta yeminler ediliyor, “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” söylemleri ile Amerikancılık özendiriliyordu. 1965 seçimlerine gelindiğindeyse o zamana kadarki figürlerden farklı olarak tanımlanan Süleyman Demirel, Adalet Partisi’nin iktidara gelmesi ile Amerikancılığı daha da körükleyecekti. (Demirel’in öğrencilik döneminde ABD’den burs aldığını, ABD’de çalışmalar yürüttüğünü, gerici kimliğinin gösteren en önemli olayın –o zamana kadar- 1945’te Tan Matbaasını basanlar arasında olması olduğunu not olarak yazıp geçelim).

Demirel’in emperyalizme bağlılığının en önemli göstergesi ise (ki bunu seçimlerde önemli bir araç olarak kullanmıştı) dönemin ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson ile çektirdiği fotoğraf olmuştu. Türkiye burjuvazisi kültürüyle, askeriyle, sermayesiyle Amerika’ya göbekten bağlı olmaya yeminlidir çoktan. Memleketin her tarafı ABD ablukası altındadır, ajanlar ortalıkta cirit atıyor, sokaklar Amerikan kültürüyle yeniden şekilleniyor, ABD askerleri için oteller geneleve dönüştürülüyordu. O yüzdendir ki bu dönem için “ABD’nin Genelevi” sözü Türkiye’ye yakıştırılmıştı! Anti-komünist kimliğini her defasında vurgulayan Demirel, ülkeyi emperyalizme teslim etmeye çalıştıkça anti-emperyalist mücadele daha da güçleniyordu.

Dönem, işçi sınıfının sesinin yükseldiği, Türkiye İşçi Partisi’nin kurulduğu ve hatta Meclis’e girdiği, gençlik içerisinde solun fazlasıyla toplumsallaşmaya başladığı bir dönemdi. 1967 Haziran’ında düzenlenen ilk 6. Filo eylemine 10 binden fazla insanın katılması da ülkedeki ABD hegemonyasına ve burjuvaziye karşı çıkışın en önemli göstergesiydi.

Tarih yazılıyor…

1968’in Şubat ayında TİP’li milletvekillerinin AP’li milletvekilleri tarafından linç edilmesi sonrasında FKF’nin “Uyanış Mitingleri” saldırıya uğruyor, MTTB’nin anti-komünist eylemleri cihad çağrısına dönüşüyordu. Fabrikalarda grevler, üniversitede işgaller tüm hızıyla devam ederken “NATO’ya Hayır!” haftası düzenleniyordu. 1968 Temmuz’una gelindiğinde ise mücadeleyi iyice kızıştıracak bir başlangıç olacaktı.

15 Temmuz 1968’de İTÜ’de devrimci öğrenciler, gericilerin daha sonra önünde secde ettiği 6. Filo için eylem hazırlıklarını yapmak üzere bir toplantı gerçekleştirdi. Bu hazırlıkların haberini alan ve önünü kesmek isteyen polis yurda girerek devrimci öğrencilere saldırmaya başlar. 30 öğrenci tutuklanır, 47 öğrenci tartaklanarak gözaltına alınır. TİP üyesi Vedat Demircioğlu ise polis tarafından yurt camından aşağı atılır, komaya girer. Haberin yayılmasıyla İTÜ önünde diğer üniversitelerden de öğrencilerin toplanmasıyla protesto için Taksim’den Dolmabahçe’ye büyük bir yürüyüş başlar. Bu yürüyüşte adımlar gittikçe hızlanmaya, öfke de artmaya başlar. Polisin kitlenin karşısında duramayacağını anlayıp Dolmabahçe’yi boşaltmasının ardından korunmasız kalan ABD askerleri, öğrenciler tarafından denize dökülür. Ama ölüm haberi alınan Vedat Demircioğlu’nun cenazesi bile verilmez yoldaşlarına.

Ünlü Komünizmle Mücadele Derneği ise bu olayın ardından boş durmadı. Sola ait ne varsa yakıp yıkmaya başladılar. Memleketi ABD’ye peşkeş çekmek için canla başla çalıştılar.

Hızlıca anlatıp geçtiğimiz bu olaylar Türkiye solunun içinde birçok tartışma başlığını barındırdığı için bu kadar basit geçiştirilemez tabii ki. Örneğin çok önemli ve bugün hala konuştuğumuz MDD-SD gibi tartışmalara dair önemli ayrıntılar barındırır. O yüzdendir ki, ideolojik ve politik mücadelenin belirlendiği bu dönem solu da yeniden şekillendirir ve kendi öncülerini yaratır. Bu öncüler ise yaptıklarıyla, bıraktıkları mirasla önemli bir yol gösterici oldular.

Kuşaktan bahsedilecekse önümüzdeki en önemli örnek mutlaka 68 kuşağı olacaktır. Çünkü doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, memleketin en ücra köşesine kadar sesini duyurabilmiş, meşruluğunu sağlayabilmiş, yaptıklarıyla bütünleşmiş ve asla vazgeçmemiş ve hatta ölüme sırt çevirerek isimlerini hafızaya kazımış bir kuşaktı. 68 gençliği kendisine bağımsızlık uğruna mücadelede bir misyon biçti ve bunu gidebildiği yere kadar götürdü.

2 Temmuz günü Cumhuriyet’te yer alan Behiç Ak’ın karikatürü sanırım bugünkü kuşak tarifini iyi özetliyor: