Bir Türkiye masalı: Seçimler, seçim sistemleri ve seçim barajları

Bir Türkiye masalı: Seçimler, seçim sistemleri ve seçim barajları

02-08-2020 23:59

Seçim sisteminde değişikliğe gidilmesi isteminin temel amacı aynı oy dağılımının uygulanan seçim sistemine göre parlamentodaki milletvekili paylaşımında tamamen farklı sonuçlar doğurabilmesidir.

Bengisu İçten

Türkiye siyasi tarihi hiç kuşkusuz seçimlerden bağımsız düşünülemez. Peki gerçekten siyasal iradenin oluşumunda seçimler halkın iradesini yansıtıyor mu? Siyasal yaşamdaki olgu, süreç ve sonuçları etkileyen pek çok ekonomik, kültürel, sosyal etki varken elbette seçim sistemi ve seçim barajı tercihlerini ve siyasal yaşamdaki sonuçlarını diğer etkilerden tam manasıyla yalıtmamız mümkün değil. Ancak Türkiye siyasi tarihine baktığımızda seçim sistemi ve barajlara ilişkin tercihlerin, egemen siyasal ve ekonomik yapının dönemin güncelindeki siyasal ihtiyaçlarına göre belirlendiğini belirtmek gerekir.

AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) iktidarının yakın tarihine baktığımızda 2002’de iktidara geldiğinde düzenin neredeyse tüm siyasal ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde FETÖ, libareller ve bir kısım Türkiye sağı ile oluşturduğu koalisyonlar Türkiye kapitalizminin iktisadi ve siyasal sıkışmasıyla başkalaşımlar geçirmiş, dönemin siyasal ihtiyaçlarına göre ittifak aktörleri değişmiştir. 16 Nisan 2017’ye gelindiğinde ise başkanlık sistemini getiren Anayasa Referandumu’nda MHP’nin AKP’ye desteği ile Türk-İslam sentezinin 2000’li yıllardaki tezahürü olan bu bloklaşma AKP’nin kuruluş aşamasındaki koalisyonlarının yerini doldurmasa da iki partinin karşılıklı menfaatleri ve siyasal açmazlarına çözüm sağlamıştır. 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 27. Dönem Milletvekilliği genel seçimleri öncesi AKP ve MHP’nin sunduğu 26 maddelik teklif sonucu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, Siyasi Partiler Kanunu, Mahalli İdareler Kanunu, Milletvekilliği Kanunu olmak üzere dört kanunda değişikliğe gidilerek AKP-MHP bloklaşmasının adı konularak “ittifaklar tasarısı” yasalaşmıştır. Bu yasalaşma ile birlikte milletvekili genel seçimlerinde yapılacak ittifakta partilere göre milletvekili dağılımında D’Hondt sistemi sürdürülmekle birlikte %10’luk ülke barajının parti bazında değil ittifakın toplam oyları üzerinden uygulanması düzenlemesi getirilmiştir. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sonrası ise Cumhur İttifakı’nın Türkiye genelindeki oylarında ciddi bir düşüş olmasa da büyükşehirlerdeki hezimeti ve ittifak içinde MHP’nin güç kazanması ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye İttifakı” söylemi, Bahçeli’nin bu söyleme tepkisi ve Kılıçdaroğlu’nun yumruklanması olayları birbirini izlemiştir.

Yeni seçim sistemi arayışları 

Günümüze gelindiğinde ise yine siyasi partiler ve seçim mevzuatında önemli değişikliklere gidileceği AKP ve MHP çevreleri ve başkanlarınca dile getiriliyor. Yeni yasama dönemine alelacele yetiştirilmek istenen bu değişiklikler neler ve neden yapılmak isteniyor? Kuşkusuz bunlardan en önemlileri

-Dar veya daraltılmış bölge seçim sisteminin getirilmesi
-İttifak yapan partiler için %5 barajının getirilmesinin yanı sıra mevcut sistemdeki %10 barajı devam ederken daraltılmış bölge sistemi içinde %20 bölge barajının getirilmesi
-İttifak dışı partiler için barajın düşürülmesi
-Siyasi Partiler Kanunu’ndaki siyasi partilerin seçime katılabilmesinin seçenekli koşullarından biri olan Türkiye Büyük Millet Meclis’inde grubu bulunma şartının kaldırılması
-Seçmen kütüklerinin bir yıl önceden kesinleştirilmesi ve muhtarlık seçimlerinin belediye seçimlerinden farklı bir tarihte yapılması olarak özetlenebilir.

Seçim sisteminde değişikliğe gidilmesi isteminin temel amacı aynı oy dağılımının uygulanan seçim sistemine göre parlamentodaki milletvekili paylaşımında tamamen farklı sonuçlar doğurabilmesidir. Dar bölge seçim sisteminde Türkiye, seçilecek milletvekili sayısı kadar ‘Seçim Bölgesi’ne ayrılır ve her bölgeden bir milletvekili seçilir. İlk turda en fazla oy alan ya da iki turlu olduğu takdirde ilk turda yüzde 51 alan veya ikinci turda en fazla oy alan seçilir.

Daraltılmış bölge sisteminde ise, her il 5 milletvekili çıkaracak şekilde seçim çevrelerine ayrılır, ülke düzeyinde en az yüzde 5 oy alan partiler de aldıkları oya göre söz konusu vekillikleri paylaşır. Kamuoyunda yer alan bilgilere göre hükümetin daraltılmış bölge seçim sistemine daha sıcak baktığı söylenebilir. Mevcut sistemde, 81 ilde 87 seçim bölgesinde seçim yapılıyor. Daraltılmış bölge sistemi yasalaşırsa bölge sayısının 120 civarı olacağı konuşuluyor. Cumhur İttifakı açısından pratikteki faydasını İstanbul örneği üzerinden açıklayabiliriz. Mevcut durumda İstanbul 3 seçim bölgesine ayrılmış durumda ve toplam 98 milletvekili çıkarıyor. 3 bölgenin ilçeler dağılımı ise şu şekilde:

İstanbul 1. Bölge: Adalar, Ataşehir, Beykoz, Çekmeköy, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sultanbeyli, Şile, Tuzla, Ümraniye ve Üsküdar.

İstanbul 2. Bölge: Bayrampaşa, Beşiktaş, Beyoğlu, Esenler, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Sarıyer, Sultangazi, Şişli, Zeytinburnu

İstanbul 3. Bölge: Arnavutköy, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Başakşehir, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Çatalca, Esenyurt, Göngören, Küçükçekmece ve Silivri

Görüldüğü üzere mevcut durumda parti ve ittifak bazında bölge oy dağılımına bakıldığında homojen bir yapının olmadığı göze çarpıyor. Yeni sistemde ise örneğin 2. bölgedeki Esenler ile 3. bölgedeki Bağcılar ve Güngören ilçeleri gibi AKP ve Cumhur İttifakı desteğinin yüksek olduğu ilçeler birlikte seçim bölgesi haline getirilip her bölgeden seçilecek milletvekili sayısı 5’te sabitlenerek bu bölgelerde %20 bölge barajı uygulanması halinde bu bölgelerden muhalefet partilerinin milletvekili çıkarması neredeyse imkansız hale geliyor. Bu durum Türkiye geneli üzerinden düşünüldüğünde, muhalefet partilerinin bu bölgedeki oylarının eritildiği ve muhalefet oylarının temsiliyetinin sınırlı bölgelere sıkıştırıldığı, Cumhur İttifakı’nın aldığı oy oranı ile Meclis’te elde ettiği sandalye/milletvekili oranı arasında ciddi anlamda farkın oluşacağı bir “Aşkın Temsil” tablosu oluşturur.

Cumhur İttifakı’nın seçim barajlarına ilişkin değişiklik tekliflerine baktığımızda ise Cumhur İttifakı dışı yeni kurulan partiler ve mevcut muhalefet partilerinin olası ittifaklarının hedef alındığını söylemek pek yanlış olmaz. Şöyle ki; ittifak dışı partiler için ülke geneli %10 barajının düşürülmesi, kırılgan bir zeminde ittifak yapan muhalefet partilerine ittifak harici farklı alternatiflere yöneltilerek, muhalefetin konsolide ve blok bir yapıda olmasının önüne geçilmesine ilişkin bir yöntem olarak sunulabilir… Bununla birlikte ittifaka giren partilerin tek başına ülke genelinde en az %5 oy alması şartı ve Siyasi Partiler Kanunu’nun 36. maddesindeki siyasi partilerin seçime katılmasındaki seçenekli koşullardan olan TBMM’de grubu bulunması koşulunun kaldırılması da olası ittifaklara engel oluşturabilir. İyi Parti, Deva Partisi ve Gelecek Partisi açısından Siyasi Partiler Kanunu’nun 36. maddesindeki değişiklik önerisi bu partilerin seçime katılabilmesi için il seçim örgütlenmesini tamamlaması koşulunu gündeme getirir ve bu durumu söz konusu partilerin seçime girmesi hususunda ciddi engel teşkil edebilir. Ayrıca getirilmek istenen düzenlemelerde %10 barajının ittifaklar için devam edeceğini, seçim bölgeleri için ise ayrıca %20 bölge barajı uygulanacağını belirtmek gerekir. 1983,1987, 1991 seçimlerinde çift barajlı (ülke barajı+bölge barajı) D’Hondt sistemi uygulanmış ancak bölge barajı 1995 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmişti.

Seçmen kütüklerinin bir yıl önceden kesinleştirilmesi ve muhtarlık seçimlerinin belediye seçimlerinden farklı bir tarihte yapılması önerisi ise hem yerel seçimler hem de daraltılmış bölge seçim sistem ile birlikte genel seçimler açısından oy dağılımı ve oy kayması kaygısı ile Cumhur İttifakı açısından ciddi önem arz eder.

Seçim mevzuatındaki tüm bu değişiklik önerilerini 11.06.2020 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla birlikte okumak da fayda vardır. Kararda özetle kanunla düzenlenmiş bir konuda Anayasa’nın 104. maddesine göre yürütme yetkisine ilişkin konular dışında CBK ile düzenleme yapılamayacağı, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmanın münhasıran TBMM’nin görev ve yetkileri arasında olduğu, yasama yetkisine ilişkin konular kapsamında kaldığı belirtilmiştir. Dolaysıyla iktidar parlamentodaki gücünü getirmek istediği seçim mevzuatına ilişkin düzenlemeler ile sağlamlaştırmak istemektedir.

Sonuç olarak en baştaki soruya dönecek olursak tüm bu ihtimaller, iktidar ve muhalefetteki bu düzen partileri halkın, emekçinin siyasal iradesini gerçekten yansıtıyor mu? Türkiye kapitalizmi ve sermaye sınıfı sıkıştıkça ittifaklar ve aktörler ve hatta iktidarlar değişiyor ancak işsizlik, yoksulluk ve sömürü ağırlaşarak devam ediyor.

Biz tüm bu düzen oyunlarının, hesaplarının, ihtimallerin dışında başka bir ihtimal, başka bir dünya, hakça bir yaşam, eşitlikçi bir düzen mümkün diyoruz.