Abant’tan CHP’ye YAE yolculuğu

Abant’tan CHP’ye YAE yolculuğu

01-02-2020 08:47

Bugün neden YAE’ciler CHP’ye yanaşıyor ya da tersinden YAE’cilere CHP neden yanaşıyor? Cevabı ortak noktada saklı.

Hanife Şahan

Geçtiğimiz günlerde CHP yöneticilerinin T24 yönetici ve yazarlarıyla buluşması, basit bir haber olarak geçiştirilemez. Yemekler yenildi, sohbetler edildi, şakalar yapıldı, yüzler güldü, karşılıklı güzellemeler yapıldı. Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi asıl önemli olan ve “acil sorun demokrasi”ydi. Demokrasi için her yola girilebilirdi! Zaten toplantıya katılanlar da 2010 yılında gerçekleşen referandumda beynimize kan fışkırtan “Yetmez Ama Evet”çilerdi ve onlar her şeyi Türkiye’ye demokrasi getirmek için yapmışlardı.

Yetmez Ama Evet diyerek referandumda AKP desteklendi,

Yetmez Ama Evet diyerek FETÖ’nün toplantılarına gidildi,

Yetmez Ama Evet diyerek solun içi boşaltılmaya çalışıldı… vs.

Peki bugün neden YAE’ciler CHP’ye yanaşıyor ya da tersinden YAE’cilere CHP neden yanaşıyor? Cevabı ortak noktada saklı.

YAE ve AKP/FETÖ’nün ortak düşmanı: Cumhuriyet

Fethullah Gülen’in Onursal Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın oluşturduğu Abant Platformu, 1998 yılında kuruldu. Başlangıçta cemaate yakın muhafazakâr akademisyenlerle, gerici-faşist siyasi partilerin yöneticileriyle, sağdan soldan liberaller arasında bir tür diyalog köprüsü işlevi olarak görülüyordu. Yapılan toplantılarda Türkiye’ye demokrasinin nasıl geleceği, gelmesi gerektiği yıllarca konuşuldu. Çatı demokrasiydi.

Ancak en önemli toplantı elbette 2010 Haziran ayında yapılmıştı. 2010 Eylül’ünde yapılacak olan referandum için 1923 Cumhuriyeti tukaka ilan edilmeliydi, vesayet rejimi yıkılmalıydı. Bunun için de yapılması gereken AKP’nin 2. Cumhuriyet açılımının en önemli dönemeci olan 2010 referandumunda “Yetmez Ama Evet” demekti. Sermaye karşıtlığı yoktu, emperyalizm karşıtlığı yoktu, gericilik karşıtlığı yoktu, milliyetçilik karşıtlığı yoktu, sınıf yoktu ama liberal demokrasi vardı ve bunun için vesayet rejiminin yıkılması gerekiyordu!

15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından platform bir daha toparlanmadı. Son toplantısı da 2016’nın Ocak ayında gerçekleşti. Toplantının en hevesli isimlerinden olan ve yıllarca Cumhuriyet’te yazan Aydın Engin, Ufuk Uras, Altan kardeşler, Ahmet İnsel, Nuray Mert, Nilüfer Göle, Baskın Oran, Murat Belge, Asaf Savaş Akat, Cengiz Çandar, Ömer Laçiner, Hüda Kaya, İmam Taşçıer, Etyen Mahçupyan, Murat Sabuncu… hep birlikte toplantının sonunda “demokrasi halayı”na durdular. İsimlere ve platformun kuruluş amacına bakılacak olursa ortak düşmanın Cumhuriyet ve Kemalizm olduğunu söylemeye gerek yok tabii. Bununla birlikte sosyalistler, komünistler de nasibini almalıydı… Tabii 15 Temmuz ile birlikte bu her sene yapılan eğlence sonlandı. Ne Türkiye’ye demokrasi geldi, ne bu isimlerden biri çıkıp özeleştiri verdi. Türkiye tüm bu isimler sayesinde büyük bir karanlığa sürüklendi, üstelik buna aracı olurken düğüne gider gibi halaylarla açtılar kapıları, utanmadan.

Adres değişikliği

Bu zamana kadar üstlendikleri misyonu hakkıyla yerine getiren liberaller, artık bir FETÖ organizasyonu da olmadığına göre, yeri geldiğinde AKP’ye karşı omuz omuza olmaya çağıracak kadar aşağılık hale dönüşmüşlerdi. Ne de olsa kandırılmışlardı. Bu da yetmedi AKP’ye evet diyen Murat Belge hiç suçu yokmuş gibi İngiltere’de bulunan “Risk Altındaki Akademisyenler Konseyi”ne başvuru yaparak Oxford’da öğretim üyesi olmak için talepte bulundu.

Peki YAE’ciler sadece Abant toplantılarına katıldıkları ya da 2010 referandumuna destek verdikleri için mi eleştiriliyor? Tabloya göz ucuyla baktığınızda göreceğiniz budur. Ancak bütününe bakmak zorundayız. YAE Türkiye soluna ciddi bir saldırı gerçekleştirdi ve maalesef karşılığında büyük sonuçlar elde etti. Demokrasi uğruna herkesle ittifak kurulabilir, demokrasi uğruna herkesle yan yana gelinebilir, emperyalizm karşısında ulusal çıkarların korunması için birlik ve beraberliğe ihtiyaç her zamankinden daha önemli olabilir algısı İkinci Cumhuriyet’in yolunu döşerken Türkiye solunun büyük bir kesimi açısından da güncel siyasetin belirlenimiyle devam eden bir mücadele hattını oluşturuyordu. Faşizm geliyor birleşelim, şeriat geliyor birleşelim, demokrasi için birleşelim gibi sürekli sıcak tutulan başlıklarla sınıf kavramı, sınıf bilinci, iktidar perspektifi, anti-kapitalizm ve anti-emperyalizm geriye itildi.

Böylece yaptıklarının hesabını vermeyen YAE ekibi kendisine yeni bir adres ararken kimse tarafından suçlanmıyordu. Dolayısıyla adres bulmaları da zor olmadı. Tam da uzun süredir siyasetini gerici, muhafazakar kesime seslenerek belirleyen ve son dönemde de liberalizme kaydıran CHP kaçırılmayacak fırsat oldu. Üstelik bu süreçte yeni isimler de YAE ile paralel bir şekilde ilerledi. Metin Feyzioğlu, Vatan Partisi ve özelde Doğu Perinçek ve daha birçok ulusalcı cenahtan isim…

Cumhuriyet düşmanı YAE ve CHP ortaklığı

Kılıçdaroğlu’nun T24 ekibiyle yaptığı toplantıda “Bazen kendilerine takılıyorum, ‘Siz kendinize muhafazakâr diyorsunuz ama muhafazakâr değilsiniz. Asıl muhafazakâr biziz, yıllar yılı değişmemek için direndik’ diye” söylemi hafife alınacak bir söylem değil. Bugün CHP, Kemalizm düşmanlarıyla yan yana yürürken utanmadan Atatürk posterini taşımış, laiklik yok edilirken gericilerle işbirliği yapmaktan çekinmemiş, Cumhuriyet’in en önemli kamu kuruluşları emperyalistlere, sermayeye peşkeş çekilirken tek kelime etmemiş, emperyalizmin Ortadoğu politikaları ile ülkemizin dibe sürüklenmesine karşı çıt çıkarmamış bir oluşum halindedir. Liberalizm böylesi bir CHP için önemli bir çıkış kapısıdır ve YAE ile ortaklaştıkları bu başlıkta demokrasi için her şeyi yapmak stratejiden öte bir yöntem halini almıştır. Her şey normalleştirilmeye çalışılarak “Ülkede bütün bu olumsuzluklar yaşanırken eski tartışmaları gündeme getirmek anlamlı değil. Bu nedenle bizim asıl gündemimiz geçmişte kimin ne hata yaptığı değil. CHP olarak bizim de hatalarımız olmuş. Bizim esas meselemiz şu anda demokrasiden, yargının bağımsızlığından, basının özgürlüğünden, demokrasiden yana olanların aynı tarafta olmasıdır. Kavgaymış, intikammış, ‘geçmişte bize destek vermedi, iktidarı destekledi’ymiş… Bu tür ayrışmaların tümü Erdoğan’ın işine gelir. Bizim acil sorunumuz demokrasidir. Herkes özgürce yaşasın istiyoruz. Bu doğrultuda hareket ediyoruz.” denilebilmiştir.

Peki CHP her şeyin üstünü örtecekse eğer; düşmanı kimdir, var olma nedeni nedir, ilkeleri nedir? Bu sorulara net cevap vermek mümkün değildir. Bu kadar stratejisiz, ilkesiz bir parti de ancak ve ancak böylesi bir liberal toplam ile buluşabilirdi zaten. Cumhuriyet’e sahip çıkmak ise ilkelere, değerlere sahip çıkmaktan geçer. Bu da komünistlerin işidir.