Pandemi sürecinde eğitimde eşitsizlik derinleşti

Pandemi sürecinde okula devam zorunluluğu da kaldırılınca evinde özel ders alabilen, etüt merkezlerine gidebilen öğrenciler sağlıkları açısından riskli okullara gitmemeyi tercih ediyor. Bu dönemin en dezavantajlıları ise zaten okula zorla devamları sağlanan kız çocukları ve çocuk tarım işçileri oldu, bu çocukların okullaşma oranının hızla düştüğünü gözlemleyebiliyoruz.

Pandemi sürecinde eğitimde eşitsizlik derinleşti

Şirin Öztürkler

Tüm dünya ile beraber ülkemiz de ciddi bir küresel salgınla mücadele ediyor. Salgının başlangıcından bu yana dünyada 1 milyondan fazla, ülkemizde ise 10 bine yakın insan hayatını kaybetti. Bu zorlu süreçte ülkemizde en fazla tartışılan ise sağlık sistemimiz ve eğitim sistemimiz oldu. Pandemi döneminde eğitim sistemimizin geldiği duruma bakacaksak ilk önce bizim gibi kapitalist ülkelerde eğitimin organizasyonunda genel yaklaşımı gözden kaçırmamak gerekir. Kapitalist toplumlar belirgin toplumsal sınıflar üzerine inşa edilir ve eğitim sistemi de bu toplumsal sınıfların devamını sağlayacak şekilde organize edilir. Bu nedenle pandemiden önce de tüm dünyada 250 milyondan fazla çocuk okula gitmiyordu ve ilkokul çağındaki çocukların %50’si temel okuma becerisinden yoksundu. Tabii ki merkez kapitalist ülkelerde bu sayılar daha düşük, insani gelişim düzeyinin düşük olduğu ülkelerde daha da yüksek. Bizim ülkemizde ise özel okulların devlet okullarına oranına bakmak düzenin amacını ortaya çıkarıyor, ülkemizde özel okulların tüm okullar içerisinde oranı %25’e ulaşmış durumda.

Ülkemizde pandemi süreci mart ayında başladığında siyasi iktidarın 2 alternatifi vardı: Ya var olan eşitsizliğin daha da derinleşmemesi için politikalar geliştirecek ya da eşitsizliği görmezden gelerek bir yol haritası çıkaracaktı, bu da toplumsal sınıflar arasındaki farkın daha da artmasına neden olacaktı. Tabii ki düzen ikinci yolu tercih etti.

Bu tercih bilinçli bir tercihti, asla medyada yansıtıldığı gibi plansızlık, hazırlıksızlık, işbilmezlik olarak görülmemeli. Çünkü bu süreç tam da düzenin istediği yönde ilerledi, krizden nemalanan özel okullar oldu, işçi sınıfı çocukları kendi kaderine terk edildi.

Pandemi sürecini planlarken Milli Eğitim Bakanlığı bizim bile ulaşabildiğimiz şu verileri görmezden geldi: OECD Haziran 2020 raporunda belirtildiğine göre Türkiye’de uzaktan eğitim için bilgisayara sahip öğrencilerin oranı %70’den düşük, OECD ülkeleri arasında sondan dördüncü.

Bu verilere rağmen Milli Eğitim Bakanlığı ne mi yaptı?

• Uzaktan eğitime ulaşım için 30 milyar dolarlık FATİH projesi başarısızlığında harcadığı bütçeye yakın bir miktar bile harcama yapmadı. İnternet altyapısı olmayan kırsal kesimlere altyapı çalışması yapılmadı, öğrencilere teknolojik destek sağlanmadı. Üstelik tam bu dönemde, okullar kapalıyken 18 bin yeni akıllı tahta ihalesi yapıldı.

• YÖK internet erişimi olmayan üniversite öğrencilerine okulunu bir yıl dondurma hakkı tanıdı, eğitimden yoksun kalmak bir hakmış gibi.

• Özel okullara uzaktan eğitime erken başlama imkanı sundu ve EBA dışındaki platformlardan rehberlik, sanat, spor derslerinin dahi düzenli şekilde yapılıyor olması özel okullara kayıtları artırdı.

• Okulların açılış tarihini özel okulların kayıtlarının tamamlanmasından sonra ilan etti.

• EBA alt yapısını güçlendirip, bütün öğrencilerin ulaşabileceği bir platform oluşturmaktansa zayıf içerikli, yoğunluğu kaldıramayan yapısıyla kullanıma sundu.

• Dezavantajlı gruplar(tarım işçisi çocuklar, işçi çocuklar, kız çocukları, göçmen çocuklar, ana dili Türkçe olmayan çocuklar vs…)için bir çalışma yapmayıp üzerine Milli Eğitim Bakanı tarım işçisi çocuklara tarlada kitap dağıtırken poz verdi.

Bu ve benzeri politikalar ile sürdürülen, öğrencilerin aynı seviyede ve aynı imkânlarda erişimi olduğu kabulü ile yürütülen uzaktan eğitim dönemi incelendiğinde gerçek durum ortaya çıkıyor. 6 milyon çocuk uzaktan eğitime katılmadı ve katılanların %65’i cep telefonu ile katıldı. Uzaktan eğitime katılamayan öğrenciler tabii ki emekçi halkın çocukları. Şu rakamlar oldukça çarpıcı: Mardin Mazıdağı ilçesinde EBA’yı aktif kullanan öğretmen oranı %84,3, öğrenciler için oran ise %15,5.

Bu süreçte göstermelik bazı çalışmalar da yapıldı tabii ki. Örneğin 500 bin tablet dağıtımı yapılacağı açıklandı, bu sayı EBA’ya ulaşamayan 6 milyon çocuk için komik bir rakam. Tabletlerin dağıtımın da mart ayında başlayan süreçte değil ekim ayında yapılacak olması ayrı bir skandal.

Yine bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığı açıklamalarında okulların yaşam alanlarına dönüştürüleceğinden bahsediliyor. Bu tabii ki karşı çıkılabilecek bir çalışma değil, özellikle köy okullarında bu zamana kadar yapılması da gerekirdi. Ancak aynı dönemde köy okullarında okulların açık kalmasının öğrenci sayısı şartı 8’den 10’a çıkarıldı, yani köy okullarının bazıları bu nedenle kapatılacak. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaların da göstermelik olduğu bu örnekte açıkça ortaya çıkıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı en son okulları kademeli olarak açma kararı aldı, okullarda eğitim öğretim fiilen başladı, köy okulları ise tüm kademeleri ile okula devam ediyor. Oysa okulların açılması için Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterleri yerine getirilmemişti. Bu kriterlerden en önemlisi ülkedeki vaka sayısının ülke nüfusunun 100 binde birine düşmüş olması, yani bizim ülkemiz için vaka sayısı günlük 800 ve altına düşmeli. Bu rakamın altına düşemediğimiz gibi gerçek vaka sayısını bile bilmiyoruz. Okullarda koruyucu önlemler alınmadı, gerekli sayıda temizlik görevlisi istihdam edilmedi, ek öğretmen ataması yapılmadı vs…

Şu an okullardaki durum şudur: Özel okullar gerekli şartları sağlayıp eğitime devam ederken devlet okullarında sağlıksız koşullarda eğitim öğretim devam ediyor. Pandemi sürecinde okula devam zorunluluğu da kaldırılınca evinde özel ders alabilen, etüt merkezlerine gidebilen öğrenciler sağlıkları açısından riskli okullara gitmemeyi tercih ediyor. Bu dönemin en dezavantajlıları ise zaten okula zorla devamları sağlanan kız çocukları ve çocuk tarım işçileri oldu, bu çocukların okullaşma oranının hızla düştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Bütün bu nedenlerle tüm kız çocuklarımız, çocuk işçilerimiz ve sağlıksız koşullarda eğitim gören çocuklarımız için eşit, bilimsel, parasız eğitim mücadelemizi büyütmeliyiz.