Oligarşik Diktatörlüğün Mahkemesinde Das Kapital

Sanıkların evinde yakalanan ve mahkemenin yok edilmesine karar verdiği “suç aletlerinden” biri de Das Kapital! Yanlış duymadınız, mahkeme Marx’ın başyapıtı Kapital’in sanıkların evinde bulunan nüshasının suç aleti olarak yakılmasına karar verdi.

Geçenlerde Rusya’da görülen bir dava Rusya’nın yağmacı hırsız oligarşisinin nasıl bir dikta rejimi kurduğunun yeni bir örneğini sundu. Bölge askeri mahkemesi savcılığı 23 ile 31 arasındaki yaşlarda on bir anarşist genci Set (Ağ) adında bir bölgelerarası terör örgütü kurmak ve 2018 yılındaki seçimlerde ve futbol şampiyonasında terör eylemleri hazırlamakla suçladı. Mahkeme savcının isteğini aynen kabul edip sanıklara 6 ile 18 yıl arasında hapis cezaları verdi. Başka bir davada bir polis öldüren sanığa verilen ceza da 18 yıl olmuştu. 18 yıl ceza alan Penza ilinden 27 yaşındaki Dmitri Pçelintsev’in 1907’de 17 yaşında çarlığın askeri mahkemesi tarafından idama mahkum edilen yine Penzalı anarko-komünist Nikolay Pçelintsev ile aynı soyadını taşıması ilginç bir benzerlik. Ancak Nikolay Pçelintsev arkadaşlarının öldürdüğü bir jandarmanın katli suçunu üzerine aldığı için idama mahkum edilmişti. Çarlık jandarması bile cinayet işlememiş olan devrimcilere en fazla 3 yıllık sürgün cezası veriyordu. Rusya’daki mevcut oligarşik rejimin adaletinin çarlığın adaletinden bile geri olduğu çok açık.

Kimseye zarar vermemiş ve terör eylemi gerçekleştirmek bir yana planladıkları bile kanıtlanmamış olan gençlere bu kadar ağır cezalar verilmesi dikkat çekti. Sanıklar suçlamaları kabul etmediler, poliste işkence altında ifade verdiklerini beyan ettiler ancak mahkeme bunu dikkate almadı. Davanın açılmasına sebep olan şey, uyuşturucu ile yakalanan Yegor Zorin adında birinin sanıklar aleyhindeki ifadesi. Zorin bu ifadesi sayesinde serbest bırakıldı. Mahkemede gizli tanıklar da vardı. Anarşist gençlerin neden askeri mahkemede yargılandığı da belli değil. Sanıklardan  birinin 2013 yılında askerlik yaparken “terör örgütünü” kurması yeterli olmuş gibi görünüyor. Bütün bunlar bize çok tanıdık geliyor değil mi? Çok sayıda akademisyen, öğretmen, yazar, şair, gazeteci, yayıncı ve sanatçının sanıklara işkence yapılmasını protesto etmesi üzerine Putin’in basın sözcüsü Peskov, devlet başkanının bu davanın incelenmesi talimatını verdiğini beyan etti. Ancak bu resmi açıklamaların bir değeri olmadığı ortada.

Sanıkların evinde yakalanan ve mahkemenin yok edilmesine karar verdiği “suç aletlerinden” biri de Das Kapital! Yanlış duymadınız, mahkeme Marx’ın başyapıtı Kapital’in sanıkların evinde bulunan nüshasının suç aleti olarak yakılmasına karar verdi. Savcılığın sanıkların terörist olduğuna dair öteki “kanıtları” arasında Strike Ball oynamak, ormanda hayatta kalma ve ilk yardım becerileri kazanmak ve iki av tüfeği de var. Sanıkların kurduğu Strike Ball takımları da terör örgütü sayıldı.

Oligarşinin mahkemesinin Kapital’den korkması bir yanıyla güzel bir şey çünkü Marx’ın fikirlerinin hala onların kabusu olduğunu gösteriyor. SSCB’nin mirası olarak halka ait olan bütün yeraltı ve yerüstü zenginliklerine, bütün işletmelere el koyan yağmacı oligarşik çetenin adaleti çarlık Rusyasının ve 1930’ların faşist Almanyasının mahkemelerini hatırlatıyor. Esasen Rusya’da oligarşik rejimi tehdit edebilecek hiçbir örgüt bulunmuyor. Oligarşinin sözde komünist partisi rolünü Züganov denen ajanın partisi oynuyor. Gerçek komünist partilere göz açtırılmıyor ve bunların gücü çok az. Dolayısıyla bu davada verilen cezalar sadece bir gözdağı. Yağmacı oligarşi bir yandan halka gözdağı veriyor bir yandan da gerçekten bir tehdit varmış gibi kendi terörüne meşruiyet yaratmaya çalışıyor.

Arnavutluk

Selim Açan’ın Gazete Duvar’da Arnavutluk Emek Partisi MK üyesi Necmiye Hoca’nın ölümü üzerine yazdığı yazıyı ilgiyle okudum. Selim Açan’ın 1970’ler ve 1980’lerde devrimci bir örgütün yöneticilerinden biri olarak yazdığı iki cilt anılarını (“Bitmedi Daha” ve “Sürüyor O Kavga”, Sel Yayıncılık, 2019) da ilgiyle okumuştum. Açan’ın üslubunu beğeniyorum, geçmişten ders almamıza hizmet ediyor. Açan, geçmişte uluslararası sosyalist harekette Arnavutluk çizgisini savunanlardan biri olarak yaptıkları hataları samimi bir dille eleştiriyor. Geçmişte, SSCB, Çin ve Arnavutluk resmi partilerinin çizgisini tek doğru olarak bağnazca savunmanın yanlış olduğu bugün net olarak görülüyor. Ancak Sovyetik çizgiyi savunanlar içinde özellikle TİP ve TİP içinde de özellikle Yalçın Küçük ve Metin Çulhaoğlu’nun içinde olduğu Sosyalist İktidar dergisi çevresinin eleştirel mesafeyi koruyabildiğini de not etmek gerekiyor. Ayrıca Maocu-Hocacı çizginin SSCB’yi sosyal emperyalist olarak görmesinin ne o zaman ne de şimdi hiçbir biçimde meşru bir yanın olmadığı ve sosyalist harekete SSCB yanlısı bağnazlıktan daha fazla zarar verdiğini düşünüyorum. Benim bildiğim kadarıyla sovyetikler en azından sol içinde şiddet uygulamadılar.