Neden Bruno?

Bruno, sekiz yıl bir hücrede tutuldu. Kendisine defalarca düşüncelerinden vazgeçmesi söylenmesine, ağır işkencelere alınmasına karşın direndi, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi. Engizisyon yargıcına şöyle seslenmiştir: "Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz".

Yazılarımı düzenli takip eden bir arkadaşım, Hristiyanlıkta bilim karşıtlığı üzerine hiç yazmadığımı söyledi. Düşündüm, “hiç” değil ama İslamiyet’e göre daha az yazdığım doğruydu. Elbette yaşadığımız coğrafya nedeniyle bu anlaşılabilir bir durumdu ancak en az bir kişi eksiklik gördüyse yazmak gerek diye düşündüm:

Eduardo Galeano şöyle der: “Bilgi günahtır. Adem ve Havva o ağacın meyvelerinden yediler ve olanlar oldu. Bir süre sonra Nicolaus Kopernik, Giordano Bruno, Galileo Galilei dünyanın güneş etrafında döndüğünü kanıtlamanın cezasını çektiler, Bruno yakıldı.”

Kilise-bilim çatışmasında “yakılanlar” diye bile bir başlık açılabilir; bugün böyle başlayayım, belki bunu bir seri yazı haline getiririm.

MS 16. yüzyıla dek astronomide Batlamyus’un (Ptolemy) dünya merkezli evren teorisi geçerliydi. Buna göre gezegenleri ve güneşi taşıyan göksel kristal küreler merkezde sabit duran dünyanın etrafında dönüyordu ve yörüngeleri kusursuz bir daire biçimindeydi. Ancak bu sadece bir teori olmanın ötesinde, model orta çağ skolastik felsefesiyle de bütünleşmiş ve kilisenin resmi görüşü haline gelmişti. Bunun nedeni, evrenin merkezinde olmanın kıvancı ve kusursuz geometrik yörüngelerde tanrı müdahalesini görmeleriydi. Sistemin aksayan yönleri bilinmesine karşın, bilim insanları kilise korkusundan açıkça konu ile ilgilenemiyordu. Ancak bu arada deniz ticaretinin gelişmesiyle birlikte işler değişti; boylamlar ve gök cisimlerinin hareketini doğru değerlendirmek zorunlu hale geldi, Batlamyus modeli artık işe yaramıyordu.

Kopernik kendisinden önceki karşı çıkışları kişisel gözlemleriyle birleştirerek güneşin merkezde olduğu, dünyanın hem kendi ekseni hem de güneşin etrafında döndüğü modelini oluşturdu. Buna göre diğer gezegenleri taşıyan göksel küreler de güneşin etrafında dönüyordu. Modelinin günün gereksinimlerine yanıt verebilecek nitelikte olmasına karşın, kiliseden korkusundan kitabını uzun süre gizli tuttu ve arkadaşlarının ısrarıyla ölümünden ancak günler önce yayınlayabildi.

Önce Protestanlar tepki gösterdi. Luther “Bu budala astronomiyi altüst etmeye çalışmaktadır. Kutsal kitap dünyanın değil, güneşin döndüğünü bize bildirmiştir. Ciddiye alınmaması gerekir” diyordu. Kopernik’in kitabı yasaklandı ancak kendisi öldüğü için cezadan kurtulabildi.

Kopernik’in ölümünden beş yıl sonra doğan Giardano Bruno genç yaşta dinle ilgilenip hatta Dominiken tarikatına girmesine karşın Kopernikus sistemi ile tanışınca, Hıristiyan inancıyla arasındaki bağları bütünüyle kopartmıştı. Çevresinde, güneş merkezli evren teorisini anlatıyordu. Bundan dolayı sapkınlıkla suçlandı. Sekiz yıl bir hücrede tutuldu. Kendisine defalarca düşüncelerinden vazgeçmesi söylenmesine, ağır işkencelere alınmasına karşın direndi, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi. Engizisyon yargıcına şöyle seslenmiştir: “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz”. Kilisenin kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma’da Campo dei Fiori meydanında Bruno’nun diri diri yakılması ile yerine getirildi. Yanarken bile öpmesi için kendisine uzatılan, üzerinde çarmıha gerili İsa figürü bulunan haçı reddetti, kafasını çevirdi.

Bruno’nun yakıldığı dönemde Galileo Galilei kendisini çok heyecanlandıran bir haber alıyordu. Hollanda’da iki mercekle görme gücünü artıran bir araç yapılmıştı. Galilei hemen daha güçlü bir teleskop yaparak gözünü göğe çevirdi. Jüpiter’in uyduları olduğunu, Venüs’ün kendi etrafında döndüğünü, Güneşin üzerinde lekeler olduğunu ve daha birçok şeyi gözlemledi. Bunların tümü hem Batlamyus teorisine aykırı olup, hem de evrenin kusursuz olmadığının kanıtıydı. Kiliseye göre gökyüzünü incelemeye çalışmak bile günahtı.  1616 yılında Galilei de engizisyon karşısına çıkartıldı. Önce direndi, hücreye atıldı ama sonunda “dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söyleyen herkesi lanetlediğini” söylemek zorunda kaldı.  Cezası ev hapsine çevrilip, çıkarken alçak sesle o ünlü sözlerini söyledi mi bilinmez ama onun bulgularını da kullanarak bu kez Johannes Kepler ortaya çıktı…

Bu öykü böyle sürer gider. Tüm dinler gibi Hristiyanlık da sadece ilk dönemlerinde, o da muhalefetteyken, bilimin tarafındadır. Sonrasında bilimden yana olanları yakar. Artık muhalefete geçse bile hiçbir din bilimden yana değildir.