Nâzım Hikmet, komünist Nâzım Hikmet'tir

Nazım Hikmet'i anmak yoldaşlık gereği bayrağı ondan devralmaktır. Kendisinin de söylediği gibi ölenlerin, acı çekmişlerin matemini tutmaya vaktimiz yok. Komünist şair Nazım Hikmetin 57. ölüm yıldönümünde saygıyla.

Nâzım Hikmet, komünist Nâzım Hikmet'tir

Hazal Güneri

Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim / Akarsuyun / Meyve çağında ağacın / Serpilen gelişen hayatın düşmanı / Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına / -çürüyen diş, dökülen et- / bir daha dönmemek üzere yıkılıp gidecekler / ve elbette sevgilim, elbet / dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya / dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle; işçi tulumuyla / bu güzelim memlekette hürriyet… demiştir bir dönem TKP Merkez Komite üyeliği yapmış Komünist Nazım hikmet.

Nazım Hikmet komünist Nazım Hikmet’tir. Bunu değiştirmeye, komünistliğini ‘yumuşatmaya’ çalışan insanlar çoğalmaya başladı. Bunu Nazım’ın kalemine, aklına ihtiyaçları olduğu için yaptıklarını düşünebilir miyiz? Neden olmasın? Tabi bunun yanında ‘orta yolcu Nazımcılardan’ başka onu eleştirenler ve karalayanlar da vardır. Bugün Nazım Hikmet’i eleştirenler veya düşüncesini sözüm ona yanlış bulanlar onun eserlerini dinlediklerinin ya da senaryolarını yazdığı filmleri izlediklerinin farkında bile değillerdir. Nazıma küfür sallayanların güzel söz söylemek için Nazım’ın dizelerini ağızlarına aldıklarını biliyoruz. (Seviyorum Seni şarkısı, şiir Nazım Hikmet’in Seviyorum Seni şiirinden, bestesi Onur Akın’a ait). Bunun yanında güzel günler göreceğiz şiirini Edip Akbayram besteliyor ve Nazım’ın uzaktan yakından alakası olmadığı düşüncede insanlar seçim zamanlarında bu şarkıyı kullanıyor. Örneğin bir ilimizin bir ilçesinde belediye Nazım’ı anmayı istiyor ve şarkılarını bir koro seslendiriyor ve diyor ki ‘ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında’. Peki koro kimlere hitap ediyor: Polis lojmanının bulunduğu ilçedeki sakinlere. Nazım’ın o ceviz ağacında olduğunun polis farkında değil, buluşacağı insan da değil belki ama Nazım’ın o ağaçta neden olduğunu yıllar sonra bu şarkıyı söyleyenler de, sanıyorum ki onlar da farkında değil. Karlı kayını hoş buğulu akşamlarda söyleyen hüzünlü insanlar o ormandan biraz daha yürüdükten sonra 25 kilometre öteden pırıl pırıl görünen Moskova’nın sevinciyle bunu yazan Nazım’ın farkındalar mı?

Tosun paşa filmini biliyoruz değil mi? Herkes bir şekilde izlemiştir. Nazım’a karşı nefreti olanlar bile… 1976 yapımı Tosun Paşa filminin öyküsü Mümtaz Osman’ın yani aslında Nazım Hikmet’indir.

Nazım Hikmet yalnız bir şair değildir, bir piyes yazarı ve bir senaristtir*. Muhsin Ertuğrul’un bir gün gelip kendisinden piyes istemesiyle bu yolcuğu başlamıştır diyebiliriz. Aynı zamanda Muhsin Ertuğrul’un yönetmenliğini de yaptığı birçok filmde de Nazım, Mümtaz Osman ve Ercüment Er isimleriyle senaryolar yazmıştır. Bunlar aslında bakıldığında Türk Sineması’nın ilk filmlerindendir. Tabii Nazım daha sonralarında kendisinden realist senaryo istememelerinden şikayetçidir ve bunu eleştirir. “Bizde filmcilik ilerlemiyorsa, sosyal sebepler bir yana, sebep ne teknik noksanında, ne aktör noksanında, ne rejisör, ne sermaye noksanındadır. Bütün mesele film çevirmek isteyen sermayedarın kafasında ve çeviren insanın zihniyetinde Amerikan, İngiliz, Fransız filmlerinin örnek tutulmasındadır. Hâlbuki biz eldeki teknikle, personelle, parayla hakikaten güzel filmler çevirebilirdik. Yeter ki ‘Türk janrı’ filmin mevcut imkânlarla nasıl olması gerektiği işi üzerinde düşünülsün. (…) Hep aynı aldanışa düşüyoruz. Dışarının muazzam tekniğe, bebek kadına, muhteşem palavraya, dekora, baygın gözlü jön prömiyere dayanan ve sahte haşmetiyle göz kamaştıran filmlerini taklide kalkıyoruz fakat bizde o imkânlar olmadığı için kepazelik oluyor. (…)” diye zamanını eleştirirken aslında tüm zamanları eleştirmişti. Bu eleştiri güncelliğini korumaktadır.
Nazım Hikmet 1950’de hapisten çıktıktan sonra başka cezaların da onu beklediğini bildiği için 1951’de ülkeyi terk eder. Bu terk edişle beraber senaristliği de terk etmiştir.

Peki tüm bunlardan sonra 3 Haziranları Nazım’ın kulağa hoş gelen dizelerine sarılarak onun memleket hasretine göz yaşı dökerek mi anacağız ya da komünist olduğu için yargılanmalarına, cezaevinde yatmasına mı üzüleceğiz. Hayır. Onu anmak demek bu saydıklarımı yapmak demek değildir. Mühim olan onu sürgün eden, onun ülkesine ve ülkesinin ona hasret kalmasına neden olan düzenle mücadele etmektir. Nazım Hikmet’i anmak yoldaşlık gereği bayrağı ondan devralmaktır. Kendisinin de söylediği gibi ölenlerin, acı çekmişlerin matemini tutmaya vaktimiz yok. Komünist şair Nazım Hikmetin 57. ölüm yıldönümünde saygıyla.

*Senaryolar

Cici Berber (M. Ertuğrul, 1933), Karım Beni Aldatırsa (M. Ertuğrul 1933), Söz Bir Allah Bir (M. Ertuğrul, 1933), Aysel Bataklı Damın Kızı (M. Ertuğrul, 1934), Leblebici Horhor Ağa (M. Ertuğrul, 1934), Milyon Avcıları (M. Ertuğrul, 1934), Güneşe Doğru (Nazım Hikmet, 1937), Tosun Paşa (M. Ertuğrul, 1939), Şehvet Kurbanı (M. Ertuğrul, 1940), Kahveci Güzeli (M. Ertuğrul, 1941), Kızılırmak Karakoyun (M. Ertuğrul, 1947), Senede Bir Gün (Ferdi Tayfur, 1947), İstiklal Madalyası (Ferdi Tayfur, 1948), Barbaros Hayrettin Paşa (Baha Gelenbevi, 1951), Lale Devri (Cezmi Ar, 1951), Üçüncü Selim’in Gözdesi (Cezmi Ar, 1951), Balıkçı Güzeli – Binikinci Gece (Baha Gelenbevi, 1953), Aynı Mahalleden İki Delikanlı (İbrahimof, SSCB/1958), Fransa-Vietnam (Filme çekilmemiştir)