Kürt emekçilerinin taktiklerle imtihanı

Kürt emekçilerinin hakları ve çıkarları kapitalizme, sömürüye, dinci gericiliğe ve bunların hepsinin de üzerinde emperyalizme karşı mücadele ile temsil edilmesi mümkün olabilir.

İlk olarak şu soruyu sorarak başlayabiliriz: Kürtler Amerika’ya muhtaç mıdır?

Kürt emekçileri Amerika’ya ya da emperyalizme muhtaç değildir. Kapitalizme, gericiliğe, sisteme eklemlenmiş siyasi örgütlenmelere ve patronlara muhtaç olmadıkları gibi.

Ancak Kürt siyasetinin en tepesindeki isimlerden biri bunun tersini geçtiğimiz hafta deklare etmekte beis görmedi. Murat Karayılan’ın İsrail medyasına yaptığı açıklamadan bahsediyoruz.

Açıklamanın birkaç boyutu var. Birincisi, Joe Biden’a göz kırpmak. İkincisi, bölgede Amerikan barışına hazır olunduğunun deklare edilmesi. Üçüncüsü, PKK’nin yaşayacağı olası geri çekilme ya da tasfiye için ön almak. Dördüncüsü, Suriye ve Irak’ta özellikle Barzani çizgisinin inisiyatif kazandığı bir dönemde masada kalmak.

Bu açıklama üzerine bir dizi yorum yapılabilir. Ancak özellikle bunun taktik bir açılım olduğunu ve Kürt siyasi hareketinin özünden asla vazgeçmeyeceğini söyleyenler artık en az ciddiye alacaklarımız olmalı. Çünkü Karayılan şu söyledikleri ile zaten bunu kendisi çürütüyor:

“PKK’yı kurduğumuzda Marksist-Leninizm bir akımdı ve biz de bu fikirlerden etkilendik. Ancak biz Sovyet ideolojisini eleştirdik. Bu yüzden Sovyetler Birliği çöktüğünde olumsuz etkilenmedik, çünkü onlardan her zaman uzak durduk.”

“ABD’ye asla düşman olmadık. Öcalan hapisteyken birçok parti fikrimizi revize etti. Demokrasiyi, çevreciliği ve kadın haklarını vurguladı”

“Öcalan bir zamanlar ‘Sovyetler Birliği demokrasiye sahip olmadıkları için çöktü ama Amerika demokrasi yüzünden kaldı’ demişti. ABD ile ilişkilere karşı değiliz. Aksine, Kürdistan’ın her yerinden Kürtlerin ABD ile büyük ilişkilerini tamamen destekliyoruz.”

Bu noktada küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var. Tam on dört yıl öncesinden:

“ABD bizi hep düşmanlarımızın gözüyle gördü. Oysa biz, dost olarak algılanmak istiyoruz. 7 bin silahlı savaşçımız, İslami köktenciliğe karşı ABD’nin müttefiki olabilir. Türklerin aksine, Kürtler fazlasıyla ABD sempatizanıdır. Eğilimleri, Amerikancılık yönündedir.”

Evet bu da aynı Karayılan’ın 2006 yılında Amerikan Newsweek dergisine verdiği röportajdan bir alıntı. (*) Dolayısıyla bugün karşımıza çıkan tablonun tesadüf ve yeni olmadığına işaret etmek gerekiyor. O zaman da bu lafların edilmesinin elbette Kürt siyasi hareketi ve kuyrukçuları açısından çeşitli “taktik” gerekçeleri vardı.

Ama o dönemin konjonktürünü hatırlamak gerekirse, 2002 Irak işgaline Kürt siyasi hareketinin Barzani kanadının açık, PKK’ninse üstü örtülü bir şekilde destek verdiğini hatırlamak gerekmektedir. Saddam’a karşı emperyalizm desteklenebilir düşüncesi bugün IŞİD’e karşı mücadelede emperyalizm ile işbirliği yapılabilir yaklaşımının atasıdır ve emperyalizm işbirlikçiliği Kürt ulusal çıkarları olarak lanse edilmektedir.

Karayılan’a o zamanki açıklamayı yaptıran birkaç neden vardı: Birincisi, işgalin sonrasında emperyalistler tarafından yapılan Irak anayasası sayesinde Barzani yönetiminin kazandığı özerkliğe ve aldığı inisiyatife ABD üzerinden ortak olma çabası. İkincisi, ABD’nin İran karşıtlığını yükselttiği bir dönem olan 2006’da, bu politikaya yeşil ışık yakılarak ortaklık çabası içerisine girilmesi. Açıklamadaki İslami köktencilik vurgusu ve o zamanlarda PKK’nin İran’daki örgütlenmesi olan PJAK’nin eylemlerini yükseltmeye başlamasını bu yönde değerlendirmek gerekmektedir. Bu konjonktür aşağı yukarı 2011’e kadar devam etmiştir. Sonrası ise Suriye’ye dönük emperyalist müdahale ve Türkiye’de çözüm süreci safhasına geçiştir.

Bunlardan hareketle Kürt siyasi hareketinin adımlarının ve açıklamalarının pek de taktiksel değil, emperyalizmle kurulan ilişkilerin ve Amerikancılığın oldukça stratejik bir merhaleye yükseldiğini söylemek mümkün.

Aynen Türkiye’de Kürt siyasi hareketinin İkinci Cumhuriyet rejimine eklemlenmiş olması gibi. Özellikle AKP iktidarı dönemi Kürt hareketi için bunun kanıtlandığı ve tanımlandığı dönem olmuştur.

Perde, “cinsiyet özgürlükçü, demokratik, ekolojik toplumun inşası paradigması” ve “Demokratik Cumhuriyet” tezi ile açılmıştı, bugünlerde de düzen cephesindeki AKP muhalefeti ile demokrasi cephesi ve Türkiye solu ile anti-faşist blok kurma çizgisinde açık kalmaya devam ediyor.

Adım adım kapitalizm karşıtlığı gündemden düşüyor, gericiliğe karşı mücadele yeri geldiğinde “ulusal çıkarlara” kurban ediliyor, emperyalizme karşı mücadeleyi bırakın işbirliği kutsanıyor. Bu bütünlük de artık Türkiye’de Kürt siyaseti açısından stratejik bir olgu haline gelmiştir. Aynen yukarıdaki örneklerde olduğu gibi bu noktaya da “taktik, taktik” denilerek varılmıştır.

Dışarıda emperyalizmin, içeride ise liberallerin tercihleri Kürt hareketinin yönelimlerinin pusulası halindedir dersek sanıyoruz ki çok da abartmış olmayız.

Şimdi bu noktada bir hatırlatmayı yapmak önem taşıyor.

Kürt emekçilerinin hakları ve çıkarları kapitalizme, sömürüye, dinci gericiliğe ve bunların hepsinin de üzerinde emperyalizme karşı mücadele ile temsil edilmesi mümkün olabilir.

Türkiye Kürtlerinin Marksizm-Leninizm ile buluşması ve sosyalizm için örgütlenmeye başlamaları PKK’nin kuruluşunun bir hayli öncesine gider. Dolayısıyla PKK’nin bundan etkilenmesi ve bugün liderliği tarafından kurtulmaya çalışılması aslında onların sorunudur. Kürt emekçilerinin değil.

İşte bu yüzden Türkiye kapitalizmine karşı önemli bir dinamik potansiyeli taşıyan Kürt emekçilerinin emperyalizme de, düzen siyasetine eklemlenmeye de, ulusal çıkarlar adı altında sınıfsal çıkarların geri plana atılmasına muhtaç olmadıklarını gösterecekleri zamanların yaklaştığını ifade etmemiz gerekiyor.

Kürtlerin kurtuluşu Sosyalist Cumhuriyet’te birlikten geçiyor. “Demokratik Cumhuriyet”te kölelikten değil.

(*) https://www.newsweek.com/blacksnakes-lair-111655