Sadakatsiz: Eskimeyen hikaye

Ancak sistemin gözlerden gizli tuttuğu gerçekliği kıskançlık, tutku, terk edilmek korkusu v.b. melodramik öğelere, komplo ve entrikalara tutunarak ört bas etmeye çalışmak izleyiciyi kandırmaktır. Bu yolun sonuysa çıkmaz sokaktır.

Küreselleşmeyle birlikte kadın haklarına getirilmeye çalışılan kısıtlamalar karşısında, ABD ve İngiltere gibi ileri kapitalist ülkelerde kadın hareketleri de toplumsal ve siyasal olarak güçlenmeye başladı; tabii sistemin izin verdiği ölçüde. Dolayısıyla kadın hareketlerinin toplum üzerindeki etkilerinin sinemaya ve televizyon dizi sektörüne yansımaları beklenen ölçüde olmadı. Çoğu modaya uyup sıradan izleyici anlamaz önyargısı ve hikâyeden isteyen istediği anlamı çıkarır kolaycılığını sürdürdü. Nasıl olsa hikâyenin içeriğinin düşünsel yanıyla keyfini kaçırmak istemeyen izleyiciden de destek geliyordu.

Ancak sistemin gözlerden gizli tuttuğu gerçekliği kıskançlık, tutku, terk edilmek korkusu v.b. melodramik öğelere, komplo ve entrikalara tutunarak ört bas etmeye çalışmak izleyiciyi kandırmaktır. Bu yolun sonuysa çıkmaz sokaktır. Diyelim, dizi karakterleri kişisel güçlerini aşan nesnel nedenlerin belirlediği sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Çözüme birbirlerine kazık atarak mı ulaşacaklar?

Oysa hikâyede gerçekliğin her yönüyle ortaya konulmuş olması, karakterlere kendileriyle yüzleşme olanağı sağlar. Yüzleşme, sorgulamayı getirir; dolayısıyla çözüme giden yol açılmış olur. İşte diziyi sistemin dayattığı normlar içinde algılayan bir izler kitlenin kendini değiştirip dönüştürme potansiyelinin gelişmesi, dizi formatını esnekleştirme yürekliliğini gösterebilen bu tür nitelikli yapımlarla mümkündür. İzleyici dizi hakkında kendi kanaatini oluşturma bilincine vardığında kolay tüketilen yapımları reddedecektir. Son yılların modası uyarlamalarsa sektörün akıbeti hakkında kuşku uyandırmaktadır.

Ülkemizde yeni başlayan “Sadakatsiz” isimli dizi de BBC yapımı “Doktor Forster”dan uyarlama.

Küresel medyanın özellikle sosyal medyanın kadınlar üzerinde, her ülkenin geleneklerini sarsan etkileri oldu. Değişimin kadınlar açısından kazanç ve kayıpları da ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor doğal olarak. İngiliz yapımı “Doktor Foster” ile bizimki arasında da bir fark olacaktı haliyle. Dizi, kadın karakterin ismini taşıyor. (Özne kadın) Bu da dizinin feminizme karşı olduğunu getiriyor akla, hele içeriğe bakılırsa… “Erkeklerle her alanda yarışmaya kalkışan kadınların halini görün de ayağınızı denk alın” der gibi. Bizde ve diğer ülkelerde “Sadakatsiz “ismi (Mağdur edilmiş kadın) tercih edilmiş, toplum tarafından daha kabul edilebilir olması için anlaşılan.

“Sadakatsiz”in baş karakterine gelince: Doktor Asya kendine yeten, güçlü, bağımsızlığına düşkün bir kadın; aynı zamanda iyi bir eş, anne, gelin, arkadaş…Mesleki başarısı onu erkekler dünyasında da güçlü kılıyor. (Hastane başhekim yardımcısı) Erkeklere özgü soğuk bir akılcılık geliştirmiş. Erkeklerden öğrendiği davranış kalıplarını içselleştirmiş. Asya özelinde, kadının erkek değerleriyle hemhâl olması, toplumdaki başarısının ön koşulu olmuş adeta, diyebiliriz. Mimar olan eşi Volkan’sa toplum içindeyken onun yanında sönük kalıyor, karısının desteğiyle ilgi görüyor, resim sergisinde olduğu gibi.

Ancak bu kusursuz evlilik tablosunun üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar. Volkan, varlıklı bir ailenin kızı olan Derin ile birliktelik yaşamaktadır. Onu ele veren birkaç saç telidir. Ama Asya gibi sezgileri güçlü bir kadını harekete geçirmek için bu, yeterli bir delildir.

Peki, evlilik bireysel özgürlüğe izin veren bir kurum mudur? Yasal eş dışında “başka” bir kadını tanır mı? Hiç kuşkusuz bu kurum bunu kaldırmaz. Kadından da erkekten de duygularını bastırmalarını bekler. Aksi takdirde ittifak halinde olduğu toplumsal denetim mekanizmalarının yaptırımları devreye girer. (Mahalle baskısı, dedikodu, kınama, dışlama ve bu hikâyede olduğu gibi, en güvenilen kişiler tarafından sırtından bıçaklanma)

Volkan’ın “erkektir yapar” önyargısına teslim olması onu yozlaştırmıştır. Sözde iki kadına da aşıktır. Onlara erkeklik taslamaz. Karısının desteğine ihtiyaç duyduğu için onu kırmaktan korkar. Asya ona sorun yaşatmaz çünkü, her an hızır gibi imdadına yetişir. Erkek baskısını incelikli bir biçimde sergiler Volkan; ancak maçolukta yakın arkadaşı Mert ile buluşurlar. (Doğum günü partisindeki kavga) Piyasanın acımasızlığı onu yozlaştırmıştır. Riyakâr, el etek öpen biri yapmıştır. İki kadını da idare edişi özgüven duygusunu artırır. Sorunlarla baş edemeyince içkiye sığınır. Asya’dan kopamamasını nedenleri arasında bu tür zaafları da olabilir.

Asya, duygularını sevdiği erkeğe açmaktan çekinmez. Volkan’a kuşkularından söz eder. Birbirlerine söz vermişlerdir, başka birine aşık olduklarında gizlemeyeceklerdir. Volkan inkâr eder. Asya yıkılır, çünkü onun peşine bir kafede garsonluk yapan Nil’i takmış ve gerçeği öğrenmiştir. Nil’e Derin hakkında sorduğu ilk soruysa: “Güzel mi?” dir. Orta yaşa gelmiş bir kadın olarak Derin’le rekabet edemeyeceği tek alan, kızın gençliği ve güzelliğidir. Böylece aşktaki kendine güvensizliğini açık eder. Bu da bizi şaşırtmaz. O bir kadındır çünkü.

Kadın, tek eşliliğe (evliliğe), erkek çok evliliğe uygun olarak yetiştirilir. (Erkek daha yeni yetmeyken babası tarafından, erkek jargonunda “milli olma”diye geçen edime yönlendirilir. O malûm mekâna evli erkekler bile gidebilir. Ayrıca erkek arzusuna göre oluşturulmuş koskaca porno sanayi- çocuk pornosunu da daha yeni yeni öğreniyoruz- seks-shop’lar v.b. çağdaş olanakları da unutmayalım.

İşte bu ahlâksal çifte standart kadını aşk adı altında tek bir erkeğe bağlanmaya yönlendirirken erkeğe, çok kadınla birlikte olmanın “erkekliğin şanındandır” fikrini aşılıyor. Bu yüzden bağımsızlığa doğru yol almakta olan kadın aşk karşısında güçsüz kalıyor. Asya gibi kadınlar modernlikle gelenek arasındaki gerilimi en çok aşk konusunda hissediyorlar.

Volkan’ın çocukluk arkadaşlarının durumu bilmesi ve ikili oynamaları Aslı için ikinci bir yıkım olur. Kimseye güveni kalmamıştır. Bir yandan da Volkan’ın kendisine döneceğini ummaktadır. Bu umutla “yasal eş” konumuna sarılır.

İzleyiciler arasında bir anket yapılsa çoğunluk Asya’nın bu tutumunu desteklemeyecek midir?

Oysa izleyiciden beklenen, özdeşleşmeye dayalı onaylama görüşünü, eleştirel olmaya dönüştürebilmesidir. Ancak, dizi izleyici üzerinde bu etkiyi yaratamıyor. Çekilen acının kaçınılmaz olduğunu mutlaklaştırıyor adeta.

Unutmayalım ki, mülkiyetin tüm ilişkileri düzenlediği kapitalist sistemde, “sahip olma” arzusunun gelişmesi kaçınılmazdır. Hele günümüz tüketim toplumunda mutluluğu “sahip olmak”ta bulma yanılgısı çok yaygınlaşmıştır. Rekabet ortamında aşka eşlik eden duygu da kuşku ve kaygı olmaktadır. Asya ve çevresi de “sahiplenici bireycilik”ten muzdariptir. Dolayısıyla ortada toplumsal bir sorun vardır; bireyin zaafları, kişilik özellikleri, şans, rastlantı v.b. öğeler kişiden kişiye değişse de.

Genç kuşağın temsili de inandırıcı olamıyor. Yazgının elinde oyuncak olmuşlar…Teknolojik olanakları kullanan Derin, nasıl olur da doğum kontrol yöntemlerinden haberdar olmaz? Ya da sevgilisi karısından boşanmadan bilerek gebe kalacak kadar gözü açılmadık bir kız mı? (Yirmi dört yaşında ve kentli!) Bedeni üzerinde söz sahibi olması beklenirdi. Gerçi ceberrut babasının yanındayken kapıyı çarpıp gidebilmesi zor ama fazlasıyla kabullenici, kararlarının arkasında duramayan, aşkı yaşamının merkezine koyan ağlak bir kız.

Kafe çalışanı Nil de hem parasızlığın hem de uyuşturucu bağımlısı belalısının kıskacında. (Devletin sahipsiz kadını koruyamadığına dair bir ipucu yok dizide. Asya ablası koruyor! Kocasını takip ettirdiği için)

Karakterler arasında yozlaşmadan payını almamış kimse yok. (Volkan’ın annesi belki.) Kadınlar ve erkekler sınıfsal konumlarına ve cinsel rollerine hapsolmuşlar… Mert’in ev kadınlığını tercih eden eşi Bahar, eşinin kayıtsızlığına içerlese de evdeki rahatlığı buna katlanmasını kolaylaştırıyor. Diğerleri gibi o da klişelerle düşünür. Kendisi gibi, Asya- Volkan arasında ikili oynayan kadın doğum uzmanı Derya ‘ya, “Volkan çocukluk arkadaşımız, tabii ki onun tarafını tutacağız” der. Bir yandan Derin’e akıl hocalığı yaparken bir yandan da Asya’ya iyi arkadaş rolü oynar.

Asya boşanmaktan korkar. Kimlikleri dengede tutabilmek zordur. Boşanınca “eş” kimliği yerini toplumun gözünde saygın olmayan “dul” kadına bırakacaktır. Nitekim daha ortada fol yok, yumurta yokken Mert, ona kur yapmaya cüret eder. Oğluysa Asya’nın yumuşak karnıdır. Onu erkek gibi yetiştirmiştir. Babasıyla kamplara gönderir. Baba- oğulun ilişkileri iyidir üstelik. Çocuksa bencilce annesinden boşanmamasını ister.

Asya’nın duygusal fırtınayı atlatması uzun sürmez. Volkan’ın Derin’den ayrılmamasının yanı sıra başka açıklarını yakalamıştır. (Asya’dan habersiz evi ipotek ettirme, ödenmemiş faiz kredisi v.s. Üstüne üstlük habersiz çektiği paraları Derin’e harcamıştır.) Boşanmak şart olmuştur artık. Asya avukatıyla görüşür. Boşanmak da kolay değildir. Eşinin ilişkisi hakkında delil bulunmalıdır, yoksa çıkarlarından olacaktır. Mahkemenin kendisinin lehine gelişmesi için Asya, avukatının taktiklerine kulak verir.

Asya baştan beri rövanş için çeşitli yollar dener. Boşanınca kendine yeni bir yaşam kuracak olanaklara sahiptir. Ama içinde bulunduğu durumun verdiği öfkenin etkisiyle kendini güçlü hissederek kafasının dikine gider. Kadın özgürlüğü konusunda bize umut vermez. Gelsin entrikalar, komplolar…Yozlaşma had safhadadır. Nil’in belalısı Asya’ya şantaj yapar. Vesaire vesaire. Bilinenin yenilenmesi. Gerçeklerin altını çizmekse izleyiciye kalıyor. Teknik olanak, oyunculuk v.b. öğeler durumu kurtarır mı?

Bitirirken: İkiyüzlülük iletişimi koparmış. Karşılıklı konuşmalar salt ritüellere dayalı olarak sürdürülüyor. (Migrenin nasıl? / İşlerin nasıl?) Yalnızca Asya ve Volkan için değil tüm karakterler için geçerli bu. Bu yüzden hikâye boyunca, akılda kalacak anlamlı sözlere rastlayamıyoruz. Asya’nın “Bana ait olan hiçbir şeyi kaybetmeyeceğim” sözünü saymazsak!