Neyin sonu?

Cumhuriyetin kazanımlarını koruma ve daha ileriye sıçrama sorumluluğu artık tamamen solcuların, komünistlerin omuzlarındadır.

Cem Gönenç

Özellikle CHP yönetimi ve onlara yakın duran kanallar, AKP iktidarının sonunun geldiğini, Ayasofya gibi hamlelerin iktidarın çaresizlikten attığı son adımlar olduğunu söylüyorlar. Yine buradan yola çıkarak AKP’den kopmuş Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ile geçmişte Tansu Çiller’in İçişleri Bakanlığı’nı yapmış, AKP kurucusu ve eski MHP’li Meral Akşener’le ittifak yaparak AKP’yi seçimlerle iktidardan indirmeyi düşünüyorlar.

Siyaset dahil sosyal bilimler pozitif bilimler gibi değildir. Laboratuvarda deney yaparak sonuçlara ulaşamazsınız. Siyasette yapılacak en önemli şey somut olguları ve geçmişi gözleyerek sağlam soyutlamalar yapmak, sonra bunları pratiğin süzgecinden geçirmektir. Örneğin, 7 Haziran 2015 seçimlerine bakalım. AKP bu seçimleri kazanamadı, ancak hükümeti kurma görevini ikinci parti olan CHP’ye vermedi. Seçimlerden sonra yaşanan Ceylanpınar saldırısı, Suruç Katliamı, Ankara Garı önündeki İŞİD katliamı ve Ankara’nın göbeğinde yaşanan PKK saldırıları kitlelerde otorite özlemini güçlendirip iktidarın baskı uygulamasını meşru hale getirdi. 1 Kasım 2015’te tekrarlanan seçimleri ise yine AKP kazandı. Kısacası, AKP seçim kaybetse bile iktidarı kolay kolay terk edecek bir parti değildir. Bunun çeşitli nedenleri vardır:

1) AKP diğer sistem partileri gibi kısa süre için iktidara gelmiş bir parti değildir. Hem neoliberal politikaları pervasızca uygulamak hem de siyasal İslamcı ideolojisini iktidarda tutup laik cumhuriyeti tasfiye etmek için iktidara, Türkiye sermayesinin ve emperyalist güçlerin de desteğini alarak gelmiş bir partidir. İktidara geldiğinden beri attığı bütün adımlar da bu amaca yöneliktir.

2) AKP iktidardayken o kadar çok suç işlemiştir ki, normal koşullarda, iktidardan gittiklerinde çoğu yöneticisinin ve bürokratın mahkemelerde yargılanmaları gerekir. Bu da AKP’nin iktidarı kolay kolay bırakmaması için bir başka nedendir.

Dün yaşanan Ayasofya açılışında Atatürk’e yapılan hakaretler, elde kılıç hutbe okumalar, birçok şehirde Lozan anmalarına güvenik nedeniyle izin verilmemesi, Anıtkabir’in ilaçlama gerekçesiyle ziyarete kapatılması, tam Abdülhamit sansürünün kaldırılışının yıldönümünde sosyal medya ”düzenlemesinin” Meclis Adalet komisyonundan geçmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya hazırlanılması, çoklu baro düzenlemeleri AKP’nin gerçekleştirdiği karşı-devrimin son halkalarıdır. Dün Ayasofya’da kılınan ve TSK üst komuta kademesinin de katıldığı namaz aslında laik cumhuriyetin cemaze namazıdır.

Atatürk’ün kurduğu CHP’nin bu duruma bulduğu çözüm ise gitgide AKP’ye daha fazla benzemek, tweet atmak ve AYM’ye gitmektir. Ayasofya meselesinde tavır almayı AKP’nin tuzağına düşmek olarak değerlendiren CHP, aslında tavırsızlığıyla tuzağa düşmektedir. Cumhuriyetin kazanımlarını koruma ve daha ileriye sıçrama sorumluluğu artık tamamen solcuların, komünistlerin omuzlarındadır.