"Kıyılmayacak biriydi Bedri Bey"

O, bugünkü küçük burjuva akademisyenler gibi gençlere “Siyasetle uğraşmayın, sadece bilime odaklanın, bilim yapın.” demedi. Çünkü o, dün de bugün de olduğu gibi parayı verenin düdüğü çaldığı, eğitimin ve bilimin metalaştığı bir sistem mevcutken siyasetin bilimden ayrılamayacağını çok iyi biliyordu.

Bedri Karafakioğlu’nun öldürülmesinin üzerinden bugün itibariyle 42 yıl geçmiş bulunmakta. Karafakioğlu’nun yaşamı ise öldürülmesinin sebebini bizlere açıkça göstermektedir.

Tarih boyunca insanlar cehalete, karanlığa karşı; bilim ve aydınlanma uğruna yaşamlarını feda etmiştir. Yeri geldiğinde cadı ilan edilmiş, idama mahkûm edilmiş, kurşuna dizilmişlerdir. Fakat bir adım bile geri atmamışlardır. Karafakioğlu’nun öldürülmesini de karanlığa karşı verilen bir savaştan ayrı tutamayız.

Bedri Karafakioğlu 23 Ekim 1915’te Çorum’da doğdu. Babası Mülkiye mezunuydu; Van, Edirne, Aydın gibi birçok ilde valilik yaptı. Bedri Karafakioğlu da babasının görevi vesilesiyle birçok ilde bulundu. 1932 yılında İstanbul Mühendis Mektebi’ne girdi. Daha sonra PTT’den aldığı bursla 1937 yılında Paris’te Ecole Nationale Superievre Des Telecommunications’da 2 yıl okudu. İstanbul Mühendis Mektebi’nde sadece inşaat ve makine bölümleri olduğu için yurtdışına giden öğrenciler genellikle bu bölümlerde eğitimlerini devam ettirirdi. Karafakioğlu ise elektrik mühendisliğini tercih etti.

Eğitimi bittikten sonra da yurda dönüp 1939 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi’ni kurdu. 1939 yılında doçent, 1948 yılında profesör oldu. 1948-1954 yıllarında Telgraf-Telefon Tekniği kürsüsünde, 1954-1960 arasında ise Telekomünikasyon Tekniği Kürsüsünde profesörlük yaptı. Kuruluşundan 1957 yılına dek İTÜ Teknik Okul Müdürlüğü görevinde bulundu. 1960 yılında Elektrik Fakültesi Profesörler Kurulu tarafından Telekomünikasyon Tekniği Kürsüsü Ordinaryüs Profesörlüğe oybirliği ile seçildi. 1964-65 yıllarında İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanlığı, 1965-69 yılları arasında İTÜ rektörlüğü yaptı. 1960-1961 yıllarında 27 Mayıs sonrası Kurucu Meclis’te İTÜ temsilcisi, 1963-68 yılları arasında OECD Bilimsel Araştırma Komitesi Türkiye temsilcisi, 1963-1968 TRT yönetim kurulu üyeliği 1970-1975 Avrupa Rektörler Konferansı Türkiye temsilciliği, 1973-1976 arası Üniversite Denetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Rektörlüğü sırasında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin açılmasına destek vererek, 1972-1976 yılları arasında da bu üniversitede öğretim görevlisi olarak eş zamanlı çalıştı.

Karafakioğlu’nun yaşamı yoğun akademik çalışmaların yanı sıra bir dizi siyasi süreç de barındırmakta. O, bugünkü küçük burjuva akademisyenler gibi gençlere “Siyasetle uğraşmayın, sadece bilime odaklanın, bilim yapın.” demedi. Çünkü o, dün de bugün de olduğu gibi parayı verenin düdüğü çaldığı, eğitimin ve bilimin metalaştığı bir sistem mevcutken siyasetin bilimden ayrılamayacağını çok iyi biliyordu.

Başkanlık sistemiyle beraber rektör atama yetkisi kazanan iktidar, günümüzde rektörlük koltuğuna, üniversitelere müdahale aracı olarak bakarken Bedri Karafakioğlu, rektörlüğü ilerici öğrencileri desteklemek ve onların memleketleriyle bağ kurmasını sağlamak için bir araç olarak gördü. O, bugünkü rektörler gibi öğrencilerine düşman politikalar izlemeyerek her zaman öğrencilerinin yanında durdu. 1968’den sonra çıkarılmak istenen “Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’’ne, “Gençliğin heyecanları emirlerle kanalize edilemez.” diyerek karşı çıktı.

“Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur.” diyerek yola çıkan Harun Karadenizlere yoldaşlık etti. Bu yıllar içerisinde İstanbul Teknik Üniversitesi, İTÜ Teknik Okulu ve İstanbul Yüksek Tekniker Okulu tarafından “Özel Okullara Hayır Yürüyüşü” olarak gerçekleştirilen protesto çalışmalarının toplantılarına katılmaktan geri durmadı ve öğrencilerin üniversite yönetiminde söz söylemelerinin önünü açmaya çalıştı.

Üniversite gündemlerinin memleket gündemlerinden ayrı olamayacağını söyleyen gençlerle, “Amerika’nın sınırları Kars’tan başlar.” diyenlere; 6. Filoyu kıble yapanlara karşı, anti-emperyalizm bayrağını yükseltenlerin yanında durup eylemlere katıldı.

Bedri Karafakioğlu 20 Ekim 1978’de Bakırköy Gençler Caddesi’nde kimlikleri o gün bilinmeyen kişiler tarafından tabancayla yaylım ateşine tutularak katledildi. Daha sonra katilinin Cengiz Ayhan olduğu ortaya çıktı.

Cengiz Ayhan 12 Eylül öncesi birçok insan öldürme, yaralama ve bombalama eylemlerine katılmıştı.

Suç dosyasında “Tarsus Cumhuriyet Savcısı Süreyya Eminsoy, Şahin Aydın, Metin Yıldırımtürk, Devrim Çelenk, Cuma Oruç, Suat Kaçar, Haluk Tandoğan ile Mesih Yörük’ün öldürülmesi. Sevcan Bilgisoy, Ömer Özdikici ve Rasim Kolcu’nun yaralanması.’’, ‘’İçel’de CHP ve DEV-LİS binaları ile Ateş Kıraathanesi’nin bombalanması, Mahmut Dağdeviren’e ait kahvehanenin bombalanması, Son Haber Gazetesi’nin bombalanması” yer alıyordu.

12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan yararlanarak 6 Mayıs 1991’de Nazilli E Tipi Cezaevinden tahliye edilen Ayhan’ın, o yılın ortalarında Almanya’ya gittiği belirtilerek “Burada Ayşe Kaymakçı ve Ramazan Erol’u öldürmek suçundan 14 Nisan 1994 tarihinde Delmond Eyalet Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldığı” belirtildi.

Raporda, Ayhan’ın 31 Ekim 1996’da Rheinbach Cezaevinde İnterpol irtibat görevlisi ile yaptığı görüşmesine ilişkin çarpıcı bilgiler de yer aldı. Tahliye olduktan sonra eski arkadaşlarıyla ilişkiye geçerek ideolojik mücadelesini sürdürmeye çalıştığını belirten Ayhan, 1991 yazında Gaziantep’te, adını ‘Binbaşı Hami’ diye verdiği bir subay ile “PKK’ya karşı çalıştığını” savundu.

Bursa ve Nazilli Cezaevlerinde cezasını çektiği sırada, ülkücü hareket içerisindeki Doğuluların yeni bir oluşuma yöneldiklerini, böylece Hizbullah’ın ortaya çıktığını belirten Ayhan, kendisinin de ülkücü hareket içerisinde olmasına rağmen bu örgüt hakkında bilgi almak amacıyla Hizbullah’a girdiğini söyledi.

Raporda, Ayhan’ın İnterpol görevlisine kendi el yazısıyla yazarak verdiği 12 Eylül öncesi işlenen bazı cinayetlere ilişkin iki sayfalık ifadesinde de “Bu cinayetleri gerçekleştirmesi yolunda bize de bilgiyi adını açıklamayacağım bir parlamenter verdi. Ben ve iki arkadaşım bu olaylarla ilgili vicdan azabı duymaktayız. Çünkü belli amaçlar uğruna bu eylemleri gerçekleştirdiğimizi sanırken bilmeden bir başka ülkenin istihbarat örgütünün Türkiye birimlerinin elemanlarınca kullanıldığımızı anladım.” dediği belirtildi. Raporun sonunda da “Cengiz Ayhan isimli şahsın ismini daha sonradan ‘Ron Aaaron’, dinini de ‘Hıristiyan’ olarak değiştirdiği anlaşılmıştır.” notuna yer verildi.

Bedri Karafakioğlu’nun öldürülmesi siyasi bir cinayettir. Karafakioğlu’nu öldürerek piyasacılığın ve emperyalizmle iş birliğinin önünü açmak bağımsız bir Türkiye mücadelesinin önüne set çekmek istemişlerdir. 12 Eylül ile gerici, yandaş ve piyasacı bir akademi yaratmaya çalışmışlardır.

Bugün Bedri Karafakioğlu’nun açılmasını sağladığı İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa kampüsünde parasız ve eşit bir eğitim mücadelesi veren, karanlığa karşı bilim ve aydınlanma diyen, bağımsız, eşit, yaşanabilir bir ülke kuracaklarına olan inançlarıyla her gün okula giden gençler, Karafakioğlu’nu öldürenlerin neyi amaçladığını çok iyi biliyor.

“Onun için insanlar vardı. Kusurları, nitelikleri, dertleri ve sevinçleri ile sevip benimsediği… Onun için öğrencileri vardı. Çok sevdiği, yaramazlıklarını görmezlikten geldiği, her birine kendince isim bulduğu… Onun için yurdu, üniversitesi, kürsüsü vardı. Birçok şey verilecek, geliştirilecek, yüceltilecek… Veriyordu, verebiliyordu da. Ta ki 1978’in 20 Ekim’ine kadar. Kıyılmayacak biriydi Bedri Bey.” (Prof. Dr. Günsel Durusoy, Bedri Karafakioğlu’nun Asistanı)