İmamoğlu: Bu şehre, bu büyük kötülüğü yapmanıza izin vermeyeceğiz

İYİP'in düzenlediği "Kanal İstanbul Projesi ve Ardındaki Gerçekler" konulu panelde konuşan stanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu: Bu şehre, bu büyük kötülüğü yapmanıza izin vermeyeceğiz

İmamoğlu: Bu şehre, bu büyük kötülüğü yapmanıza izin vermeyeceğiz

İYİP, Haliç Kongre Merkezi Galata Salonu’nda “Kanal İstanbul Projesi ve Ardındaki Gerçekler” konulu panel düzenliyor. Panele İYİP Genel Başkanı Meral Akşener ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı.

İmamoğlu, Kanal İstanbul projesine İstanbulluların değil, küçük bir azınlığın ve kanal güzergahındaki arazileri alanların mecbur olduğunu söyledi. İstanbul’da israf düzeninden artık kimsenin faydalanamamasının süreci tetiklediği konusunda şüpheleri olduğunu söyleyen İBB Başkanı, “Sayın Meral Akşener hanımefendi, ‘suçlusu sensin’ deyince düşünmeye başladım. Evet galiba 2019 seçimleri biraz bu işin tetikleyicisi oldu. Dolayısıyla gerçekten bu nedenlerden dolayı, israf düzenine alışmış insanların Kanal İstanbul’a mecbur olduklarını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, cuma günü ÇED raporunu onayladıklarını duyurmuştu.

Panelin ev sahibi İYİP Genel Başkanı Meral Akşener ile İYİP İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, etkinliğin yapılacağı salona İmamoğlu ve eşi Dilek İmamoğlu’yla birlikte girdi. Panel öncesinde ilk konuşmayı Kavuncu yaptı. Daha sonra İYİP İstanbul Milletvekili Ahat Andican’ın moderatörlüğünü yaptığı panel bölümüne geçildi. Panelde, Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam ve emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu birer konuşma yaptı.

Panelistlerin ardından söz alan İmamoğlu, özetle şunları söyledi:

“İSTANBULLU KONUYA VAKIF OLMAYA BAŞLADI”

“Karadeniz, Marmara ve Ege arasındaki o ilişkinin bozulmasıyla ortaya çıkacak o travmayı gördüğünüzde insanın uykuları kaçıyor. Bunlar gerçekler. Ben biraz daha farklı açıdan bakmak istiyorum. Özellikle bu konunun çok konuşulmasını istiyoruz. Zira 2011 yılında, bu konuyu seçime bir hafta kala kötü bir animasyon filme bu konuyu gündeme taşıyan o dönemin iktidar partisi, ne hikmetse o günden bu yana konuyu kaldırdı rafa. Hiç açmadı, hiç bahsetmedi. Bahsetmezken, kanalla ilgili hiçbir bilgiyi de bilen insanlarla tartışmadı. Bir bilgi alışveriş ortamı da yaratmadı. Bugün konuşulması, tartışılması, anlaşılması bizim için çok önemli bir kazanç. Son yaptığımız araştırmalarda, bu konuda toplumun ciddi bilgi sahibi olduğunu verilerden elde ettik. Bu, şunu gösteriyor: Bugün ülkenin çok derin konuları var. Başta yoksulluk, işsizlik, ekonomik problemler… Bütün bunlar varken, ‘Kanal İstanbul ihalesini yapıyoruz’ diye ortaya çıkan bir bakandan sonra, biz de mecbur İstanbulluyla bunu paylaştık. ‘Bir durun bakalım. Ne oluyor? Ne yapıyorsunuz? Neyi yapıyorsunuz? Niçin yapıyorsunuz sorularını sorduktan sonra, İstanbul’u analiz etmeye, bizlerin ve kamuoyundaki sağlıklı bilgi kaynaklarının aktarımlarıyla konuya vakıf olmaya başladılar.”

“İTİRAZLAR YOK SAYILIYOR”

“Bu süreçte vatandaşın, bilgi sahibi oldukça, faydalarını, zararlarını gördükçe, bu projeye asla onay vermediğini de araştırmalardan elde etmiş durumdayız. Tabi bir tavrı görüyoruz: ‘Yapacağız da yapacağız!’ Başka bir tavır yok. ÇED raporu askıya çıkıyor, itirazlar veriliyor, ÇED raporuna yapılan, kurumsal, kişisel itirazlar yok sayılıyor ve ÇED raporu onaylıyor. Biz de diyoruz ki; bizi, İBB Başkanı’nı ikna etmenize ihtiyaç yok. Bilim dünyasını ikna edin; yeterli. İstanbul vatandaşı zaten o zaman ikna olur. Ama akıl ve bilim, bu anlamda çok net tavrını ortaya koymuştur. Kanal İstanbul’un 2011’de ortaya atıldı. 2015 seçimleri geldi, ‘Şimdi o konuya girmeyelim’ dediler. 2019 yerel seçimleri geldi. Hatırlayın; zerre cümle yok. Bu kadar önemli bir seçim İstanbul’la ilgili. İstanbul’a dair bu kadar önemsedikleri, dünyada en büyük sükseyi yapacaklarına inandıkları projeyle ilgili tek bir cümle etmeden seçimi bitirdiler. Sessizce geçirdikleri bu süreçten sonra da ‘Kazmayı vuruyoruz’ diye ortaya çıktılar.”

“İSTANBUL’U HEBA EDİYORSUNUZ”

“Projeden çıkacak hafriyat 38 kilometrelik bir kıyı dolgusu yapılacağı söylenir. Karadeniz’in Terkos’un en güzel yerinde o dünya güzeli kumsalın olduğu yerde 38 kilometre kıyıda dolgu yapılacak. Ve bu dolgunun arka planın yaklaşık 350 milyon metrekarelik bir alanda kanal inşaatı gerçekleşecek. İstanbul’un yüzde 6.4’üne tekabül ediyor bu. Bakın hani dediler ya çevresini tabiatını, denizini, su kaynaklarını, yeşilini, hayvanını ve bitkilerinin yaşamını koruma projesi. Yani sahili dolduruyorsunuz 350 milyon m2’lik bir alanda İstanbul’un neredeyse yüzde 7’lik alnının deniz sularına heba ediyorsunuz.

“GERİ DÖNÜŞÜ YOK”

“Bu projede heba edilen yerlerin yüzde 11’i göl, yüzde 8’i mera, yüzde 51’i tarım alanı, yüzde 5’i orman, yüzde 8’i kıyı kumulları. Muazzam güzellikler. Orası bizi besliyor, belki göremiyoruz Terkos’un arakasında koruma alanı olduğu için çok vatandaş giremiyor ama olağanüstü yerler. Kanal İstanbul bu şehrin su kaynaklarını yok ediyor. Terkos, Sazlıdere, Küçükçekmece gölü bu projeden tümüyle etkileniyor. 850 bin m2’lik doğal sit alanını yok ediyor. 14 milyon m2’lik arkeolojik, 2 milyon m2’de karma sit alnını tümüyle kaybediyoruz. Tümüyle, yok. Yani milyonlarca yıl, on binlerce yıldır var olmuş coğrafyayı tümüyle yok ediyoruz. Geri dönüşü yok bunu. Ve aynı zamanda Kanal İstanbul, İstanbul’un çok değerli sit alanlarını da Karadeniz kıyısını da bir hafriyat yığınına dönüştürüyor. Hafriyat yığının arkadaşlarım gösterecekler. Buradaki yığın, Güngören Esenler ve Bağcılar’da 30 metre daha yükseldiğini düşünün. Bu arada bu büyüklükler ÇED raporunda belirlenen hafriyata göre. Ben mesleki yaşamımla ilgili diyorum ki bence bir buçukla ikiyle çarpabilirsiniz. Bu kadar net konuşuyorum yanılacağımı düşünmüyorum.

“DEPREM SORUNU ORTADA”

Yine 2011 seçimlerinde bir tarif var. Diyor ki ‘böyle devasa bir projenin, süreç içinde maliyet açısından bazı değişikliklere uğrayacak olması son derece tabidir’. Kapı aralık. Yani az önce çok değerli Bakanımızın, gemi geçişlerinde verdiği sayılardaki farklılık gibi. İki arayla neredeyse yüzde 30-35. Sadece bir hafta arayla bir taraf 5 milyar dolar kar diyor, bir taraf 6.5 milyar dolar kar diyor. Arada 1.5 milyar dolar fark var. Aynı hükûmetten iki insan. Bu işte o zamanki ‘son derece tabidir’ deyişin aslında bugüne yansıması. Görünene o ki Kanal İstanbul’un, hükûmet ağzıyla ifade edilen maliyeti 100 milyar lira, 100 katrilyon lira. Yani aslında vatandaşa onların tarifiyle 100 katrilyon daha ek bir vergi. Yani bu anda neredeyse her gencin, her 3 gencin birisi işsizken, işsizlikten insanlarımız kırılıyorken, çözmemiz gereken başka hususlar varken, siz insanların sırtına böyle bir yük koyuyorsunuz. 8 tane Marmaray yapar. Kentsel dönüşüm bütçesinin İstanbul’un tümüyle, Kartal’da binalar yıkıldı. Canlarımız kaybettik. Oradaki bir adanın bir dönüşümü bile 1.2-2 sene sürdü. O alanın tamamında hareket etme konusunda bütçe sıkıntısı çekiyorlar. Çünkü diğer binalar da sıkıntılı. Küçücük bir mahalleden bahsediyorum. İstanbul’un 961 mahallesinden bir tanesinden bahsediyorum. Bu konuları çözmek gerekirken; siz bütün İstanbul’un deprem sorununu ortadan kaldıracakken İstanbul’a böyle yükü reva görüyorsunuz. Niye? Yine betona gömeceksiniz İstanbul’u.

“DURAN METROYU KREDİLENDİREMEDİNİZ”

Biliyoruz ki bunu, sürecin sonucunda maliyet olarak da çok yanılacaksınız. Tahminde bulunuyorum bunu yaptırmayacağız bunu söyleyeyim; Kanal İstanbul Projesi, daha vahim bir tablo, 14 tane köprü. Yani bu köprüler, heralde vatandaşlarımız anlamıyor. Daha çok anlatmamız lazım. Bu köprüden bahsettiğimiz şey bir derenin üzerinden geçen dereden bahsetmiyoruz. Bu köprülerin her birisi en az Boğaziçi Köprüsü kadar büyük köprülerden bahsediyoruz. Tam 8 adet. Sadece Avcılar Küçükçekmece arasında tasarlanan köprünün uzunluğu 2 kilometre. Yaklaşık 70 metre yüksekliğinde. Çünkü altından o büyük gemiler geçecek. Ya Allah aşkına ya. Düşündükçe insan şoka girer öyle söyleyeyim. Sadece Büyükşehir Belediyesi’ne sen yapacaksın dedikleri projelerin toplamı 23 milyar lira, 23 katrilyon lira. Ya bize 8 tane metro projesinin altısını durmuş şekilde, müteahhitleri bekler şekilde teslim ettiniz. Ya metroyu başlatamadınız, kredilendiremediniz. Siz 8 tane bu kanalın üstüne köprü yapacaksınız. 3 milyar lira da Büyükşehir Belediyesi’ne suyla ilgili, altyapıyla ilgili, İGDAŞ’la ilgili yatırım yaptıracaksınız.

“İSTANBULA ÇAĞ ATLATABİLİRİZ”

Biz bu şehrin metrosuna, kadınlarına, gençlerine, işsizliğe yatırım yapmak istiyoruz. Ulaşım sorununu çözmek istiyoruz. Bütün metrolarını bitirebiliriz bir anda. Yani bütün metrolar derken yapılmayanları bahsetmiyorum. İstanbul’un bütün metro ihtiyacını bitirebiliriz bir anda bu kadar paranız varsa. Ve bu İstanbul’u için bir anda çağ atlamak gibi bir şey. Siz İstanbul’a yaklaşık 1 milyonun üzerinde bir nüfusu da vadediyorsunuz o bölgede. Sayın Genel Başkan’ım şu anda İstanbul’da boş adres, sayış bekleyen, yeni bitmiş konut stoku 1 milyon civarında. Yani bu şehrin şu an potansiyel nüfusu 21 22 milyon. Ve bu şehrin daha imarı var olup da başlamamış arazi stokunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Ya neyi hayal ediyorsunuz siz. İstanbullu neyi hayal ediyor, siz neyi hayal ediyorsunuz?

Daha hesapsız işlerden bahsedeceğim. 8 milyar dolar gelir bekliyor Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın Ulaştırma Bakanı diyor ki, ‘5 milyar dolar bekliyor’. Yani burada da aslında birbirini ifade eden veri var orada. Yani tabiri caizse ‘üçe beşe bakılmaz.’ Bir şey söyleyeyim. Ya bu çocuk oyuncağı değil. Siz hem diyeceksiniz ’15 milyara bir projeyi mal edeceğim.’ Diyeceksiniz ki ‘5 milyar dolar’ ya da ‘8 milyar dolar kazanacağız.’ Yani 2 yılda parayı cebe koyuyoruz. İki yılda. Ya buna hiç kimse inanmaz. Zaten inanılmayacağını az önce verileriyle değerli Bakanımız aktardı. Şimdi biz bu konuda, bizi bu işe mecbur etmek isteyenlere hep diyoruz ki ‘Niçin mecburuz, Neden yani?’

Bakın 780 kurum temsilcisi katıldı. 42 uzman konuşmacı 8 ayrı oturumda değerli hocalarımız da bizimle beraberdi. Oturumlara katılarak fikirlerini beyan ettiler. Tümüyle oradan ortaya çıkan bunun yanlış olduğunu ortaya koydu Yani İstanbul’da açıkcası projeye mecbur olan İstanbullu değil onu ifade edelim. Onu ortaya koydular. Bu arada biz muhalif düşünceye sahip 20’ye yakın düşüncesini ifade etmiş insanları da bu çalıştaya davet ettik. Israrla davet ettik. 7-8 kişi kabul etti. Bu 7-8 bilim insanı, teknik, sektör insanı diye tarif edeceğimiz insanlar bir kala katılmayacaklarını bize ifade ettiler. Hükûmetin tüm ilgili kurum kuruluşlarından yetkililerini davet ettik. Hiçbirisi katılmadılar. Daha ötesi sadece bir tam muhalif demeyelim, farklı görüşü olan, yani Kanal’ı savunmuyor, ‘Olsa da olur olmasa da olur’ diyen sadece bir kişi katıldı. Ben de teşekkür ettim, bir gün sonra aradım. ‘Teşekkür ederim katılımız için, fikirlerinizi beyan ettiğiniz’ diye ifadede bulundum.

“KİMİN ARSA ALDIĞINI BİLEMİYORUM”

Şimdi bir başka israf düzeni ve insanların aldatılma düzenine dair bir bilgiyi daha paylaşayım. Dün başka bir açıklama geldi ama 30 milyon m2’nin üzerinde burada arazi el değiştirdi. Dediler ya tek bir m2’lik arsa hareketi olmamıştı dediler. Sayın Bakan açıkladı, ben 30 milyon m2 diye açıklama yaptım. Yalanlama bekliyordum. Yalanlasınlar bizi yani, ‘Sen yalan konuşuyorsun’ desinler. Hiçbir yalanlama gelmedi. Sayın Cumhurbaşkanı dün, ‘Kimin oradan arsa alıp almadığı bizi ilgilendirmez’ diye cevap verdi. Ve bu cevabın daha da ötesi, Cumhuriyet Halk Partililer oradan arsa alıyor diye de bir ihbarda bulundu. Tamam olabilir. Zaten biz oradan arsa hareketi yapılıyor dedik. Açıkçası bizim elimizdeki tapu verileri, satın alan ya da şirketlerin hangi partiye oy verdiklerini gösteren bir mekanizmaya henüz sahip değil. Yani öyle bir veriye sahip değiliz.

“AKŞENER ‘SUÇLUSU SENSİN’ DEYİNCE HAK VERDİM”

Bahsettiğimiz bu arsa hareketliliği ne demek biliyor musunuz? Beyoğlu ilçesi üstüne Gaziosmanpaşa’yı koyun üstüne Bayrampaşa’yı koyun. Bu kadar büyük bir ilçe sınırı olan alanın arsa hareketinden bahsediyorum. Şimdi, kim mecbur? Biz değiliz. Küçük bir azınlık mecbur. Kim mecbur? O 30 milyon m2 kare arsayı satın alanlar kanala mecbur. Hayatlarını oraya bağlamışlar. Açıkçası bu kanalı ve kanalın etrafındaki binaları yapacak olanlar da mecbur olabilir bu işe. Bunu da anlayabiliyorum. Ama biz Kanal İstanbul’a asla mecbur değiliz. İstanbul halkının da böyle bir niyeti yok. Kabul etmiyor zaten vatandaş. İsraf düzeninden beslenenlere, biz İstanbul’un yönetiminin kapılarını elbirliğiyle kapattık onu söyleyeyim. Artık israf düzeninden kimse faydalanamıyor İstanbul Byükşehir Belediyesi’nde. Biraz da bu sürecin tetiklediği konusunda şüphelerim vardı ama Sayın Meral Akşener hanımefendi, ‘suçlusu sensin’ deyince düşünmeye başladım. Evet galiba 2019 seçimleri biraz bu işin tetikleyicisi oldu. Biraz süreci bu anlamda tetikledi. Biz İstanbul Belediyesin’de kamu kaynaklarının ahlaklı bir şekilde kullanılması için çaba gösteriyoruz. Sonuna kadar göstereceğiz. Partizanlığı asla müsaade etmiyoruz. Biz vatandaşına eşit bakan, eşit hizmet sunma sürecini ortaya koyan, belli gruplara ya da belli kişilere, tanıdıklara değil, İstanbul halkına fırsat tanıma konusunda bir çaba gösteriyoruz. Dolayısıyla gerçekten bu nedenlerden dolayı, israf düzenine alışmış insanların Kanal İstanbul’a mecbur olduklarını düşünüyorum. Biz değiliz, İstanbul halkı mecbur değil.

“BAĞIRMAKLA OLMAZ”

Dünyaya meydan okuyacağımız çok şey var. Hani sükse konusundan, değerli konuşmacılarımız bahsettiler. Ben dünyaya meydan okumanın yüksek tonda sesle oluğunu zannetmiyoruz. Siz buradan ne kadar bağırırsanız bağırın; sizi Japonya’dan Kore’deni Avustralya’da ya da Avrupa’da hatta komşudan Bulgaristan’dan Gürcistan’dan duymazlar. Ama ortaya koyacağınız teknolojik beceriler, başarılar, işte kıymetli hocamızın bahsettiği; başarılı akademisyenlerin yayınları, bilimsel araştırmalar sizin sesinizi dünyaya duyurabilir. Biz o sesten anlarız. Bize uluslararası sükse deyince de bağırmaktan çağırmaktan değil, sükseyi öyle tanımlarız zihnimizde. Ama ne yazık ki bu ülkede bir müsameredeki konuşma gibi, bir Teknoloji Bakanı çıkıp ‘Kanal İstanbul da Kanal İstanbul’ konuşması yapıyor. Teknoloji konuşulması gereken bir buluşmada, akıllı şehirlerin konuşulması gereken bir konuşmada. Orada da ifade ettim. Burada da ifade edeceğim.”

“TEKNOLOJİ BAĞIMLISI ÜLKEYİZ”

Hani diyoruz ya; petrol bağımlısı bir ülkeyiz. Hayır, biz daha çok teknoloji bağımlısı bir ülkeyiz. İnsanlar üretiyor, biz tüketiyoruz. Onun için bunu çözeceğine Teknoloji Bakanı, efendim, çöp dağlarını çok iyi hatırlıyormuş, yirmi beş sene önce bu şehir kurtulmuş onun için kanal da kanal… İyi yapılan her şeyi biz zaten alkışlıyoruz. Bu şehre Sayın Cumhurbaşkanı da hizmet etmiştir. Önceki ve sonraki büyükşehir belediye başkanları da hizmet etmiştir. Allah hepsinden razı olsun. İyi yaptıkları şeylere ama. İstanbul, dünyaya meydan okuyacaksa gençlerin üretime, gençlerin teknolojiye dair, yeni nesil üretime dair ortaya koyacağı şeylerle sükse yapabilir ve meydan okuyabilir. Açıkçası İstanbul bu kanal tartışmasından inşallah el birliği ile kurtulacaktır.”

“BU ŞEHRE BU BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPMANIZA İZİN VERMEYECEĞİZ”

Bu, asla siyasi bir mesele değil hayati bir meseledir. Biz buna bu gözle bakıyor ve bu kararlılıkla bu çalışmalarımızı ve hukuki mücadelemizi veriyoruz. Toplumun tüm duyarlılığıyla ve aynı zamanda tüm hassasiyetiyle hukuki zeminde mücadele kararlılığını görüyorum. Biz buna İstanbul’da her türlü teknik katkıyı vermeye hazırız. Ama hukukçular vasıtasıyla ama teknik insanlar vasıtasıyla… İnşallah biz, bu doğruya bu şehri getireceğiz. Yine de çağrı yapıyorum açık ve net. Buradan herkese, Ankara’daki bütün yetkililere, bütün İstanbullular adına onların vicdanına sesleniyorum: Gelin aklı, bilimi deneyin. Gelin bir daha düşünün. Bakın bu yanlıştan siz dönün. Bu millet, sizi bu yanlıştan döndürmesin. Vicdanınızın sesine kulak verin. Bu insanların feryadına kulak verin. Ve bu eşsiz şehre, geri dönüşü olmayan bir ihanete kalkışmayın. Çünkü bu şehir, hepimize, geçmişimizden bize emanet edilen bu şehir, geleceğe aynı sağlıklı şekilde emanet edilsin diye teslim edildi. Umarım bunu sağlayacağız ve sizin bu şehre, bu büyük kötülüğü yapmanıza fırsat tanımayacağız.”