GÖRÜŞ | Koronavirüs salgını ve kapitalizm: Prof. Dr. İzzetin Önder

"Salgın günlerinde insanın kendisini izole etmesi salt kendisini değil, etrafındakileri de korumaya yöneliktir. Bunu neden yapamıyoruz, çünkü etrafla ilgili değiliz, peki kendimizi düşünüyor muyuz? İktidarı yıllarca ayakta tutmamızdan ne denli kendimizi düşündüğümüz gün gibi ortada değil mi? Kapitalizm öylesine ruhumuza işlemiş ki, etrafı düşünmeyi bir tarafa bırakalım, akılcı bir şekilde kendimizi dahi düşünemiyoruz."

GÖRÜŞ | Koronavirüs salgını ve kapitalizm: Prof. Dr. İzzetin Önder

Koronavirüs salgını dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına aldı. Bir yandan anlık olarak vaka ve ölüm sayıları güncellenirken; öte yandan salgın hayatları durma noktasına getirdi. Toplumsal yaşam neredeyse sıfıra inerken, insanlar evlerine hapsedildi; üretim büyük oranda durdu.

Koronavirüs salgını neo-liberalizmin sağlık politikasını da gözler önüne serdi. Devletlerin sağlık sektörüne aktardığı bütçe dudak uçuklatırken, sektörün talepleri karşılayamayarak çökme noktasında geldiği de bir diğer gerçek.

Koronavirüs salgınının hem ülke hem dünya ekonomisine vereceği zararları, olası kriz senaryolarını, neo-liberalizmin geldiği durumu, toplumların kapitalizme olan bakışındaki değişimi çok değerli isimlere sorduk.

Yazı dizimizin ilk bölümünde Prof. Dr. İzzettin Önder hocamızın Manifesto‘ya ilettiği görüşleri okurlarımızla paylaşıyoruz:

SOSYAL ÖĞRETİ OLABİLİR Mİ?

Toplumsal sağlığa ciddi tehlike oluşturan biyolojik tünelden geçiyoruz. Üzerinde durmak istediğim konu, bu tünelden az veya çok hasarla geçerken, acaba ne tür sosyal öğreti kazacağız, ya da kazanabilecek miyiz? Bu konuları irdeleyebilmek için, tüneldeki sıkışıklığı yaşarken, bu sıkışıklığın zorladığı beynimizin dayattıklarını birkaç satırda dökmek istiyorum.

Sakince düşündüğümüzde doğa bize, kafamıza vura vura, birlikte olduğumuzu hatırlatıyor. Şöyle ki, her birimizin kendi köşemize çekilme zorunluluğumuz aslında birbirimize ne denli yakın olmamızın sonucudur. Birbirimize o denli yakınız ki, hastalık kapmayalım diye birbirimizden uzak duruyoruz. Olağan yaşamda fiziksel yakınlığımızı yaşarken, ne hazindir ki duygusal yakınlığımızı zerre kadar yaşamıyoruz; yanımızdaki ya da komşumuz ne yapar ne yer, ne içer farkında bile olamıyoruz. Umalım, bu izolasyonumuz hepimizin içinde çevremizle ilgili böylesi farkındalık fidanını yeşertir de, oluşacak toplumun hangi temeller üzerine kurulacağı hakkında biraz kafa yorarız. Bireysel mutluluk ve toplumsal huzur birlikte ve paylaşımcı toplum yapısında mı, yoksa herkesin korumalı sitelerde eve giren çıkanla derin korku yaşanan izolasyonda mı hissedilir? Umarım düşünür ve güçlü bir karar veririz.

Şöyle bir bakalım; insanlar neredeyse can derdine düşmüş, hastaneler olaylara yetişemiyor, tek eksiğimiz gibi, biraz da zamanın savurduğu konu ile ilgisizliğimizden yararlanarak, Kanal meselesi fevkalade yanlış şekilde topluma dayatılıyor. Acaba birileri de bizim yönetimin karşı koyamadığı dayatmayı mı yaşıyoruz, ondan dolayı mı bu Allah’ın belası proje bir türlü vitrinden düşmüyor ve her fırsatta ileri sürülüyor. Yoksa milletin can ve iş derdinde olduğu bir dönemde hangi aklıselim sahibi iktidar ulusa karşı böylesi bir saygısızlık girişiminde bulunabilirdi ki!

Salgın günlerinde insanın kendisini izole etmesi salt kendisini değil, etrafındakileri de korumaya yöneliktir. Bunu neden yapamıyoruz, çünkü etrafla ilgili değiliz, peki kendimizi düşünüyor muyuz? İktidarı yıllarca ayakta tutmamızdan ne denli kendimizi düşündüğümüz gün gibi ortada değil mi? Kapitalizm öylesine ruhumuza işlemiş ki, etrafı düşünmeyi bir tarafa bırakalım, akılcı bir şekilde kendimizi dahi düşünemiyoruz.

Bu tünele giriş elde olmayabilirdi, ancak içinden geçiş kolaylığı elde idi. Bir kere izolasyon konusundaki yanlışımız bilgisizlik konusu olmayıp, öğrenilmiş davranış kodu meselesidir. Bu davranış kodunu bize öğreten ise, fırsatçılığı, yağmacılığı, özel mülkiyeti ve başkalarını çiğnemeyi, hatta çiğneyenleri hoş görmeyi bize öğreten kapitalizmdir.

Hastaneler özelleştirildi. Şimdi tüm özel hastanelerin kamu hizmetine alındığını duyduk ve, bu işin itirazsız kotarıldığına muhtemelen bir kesim çok sevindi. Oysa bu öyle büyük bir numaradır ki! Şöyle ki, şimdi özel sektör yandaşları ve halkımız diyecek ki, işte bakın sağlığın özelleştirilmesinde bir sakınca yok, iş başa düşünce onlar da devletin ve halkın hizmetine koşuyor. Böylece bu sistem hem tasvip görecek, hem de zaten şu anda azalan hastalarının yerine hasta bularak devletten parasını alacak. Bundan daha iyi şekilde halkın gözüne girmenin başka yolu var mıdır?

Oysa sağlığın özelleştirilmesi ve otel tipi lüks hastaneler inşası yanında hastalara da müşteri olarak bakılması, halk sağlığının tedavi edici sağlık lehine geri plana atılmasıdır. En büyük ekonomi olan ABD’nin karşılaştığı vahim olay böyle bir yaklaşımın sonucudur. Buna benzeri, fakat ebat olarak daha ufağı da şu anda Türkiye’nin başındadır. Dolayısıyla mesele bugünkü kurnaz ve kârlı manevrayı alkışlamak olmamalı, meseleyi çok derin boyutuyla düşünmelidir. Umalım, böyle bir düşünceye artık yönelebiliriz.

Ne var ki, mesele parçalı olarak ele alınamaz. Halk sağlığı ya da tedavi edici sağlığın öne çıkarılması soyut olarak düşünülemez. Bunların hepsi sistemin uygulama araçlarıdır ve sistemle sıkı sıkıya bağlıdır. Devletin planladığı yardım paketi, hatta ABD’de miktar olarak çok büyük destek paketinin de ince ayrıntısına girildiğinde, paket ve zorlanan uyarlamanın sistem-uyarlı olduğu görülür. Koskoca ABD’de aniden teneffüs cihazı üretimi arttırılamıyorsa, burada ciddi sistem sorunu var demektir.

Umalım zararımız çok yüksek olmaz ve umalım biraz da olsa bu vesile ile sistemi, sistemin araçlarını, sistemin yönetim biçimini ve bunların hepsine yaşam veren bizzat kendi davranışlarımızı hiç değilse bir kez olsun gözden geçiririz. Bilincin üretim aşamalarına ve nerede durulduğuna bağlı olarak geliştiği teorik olarak doğru olmakla beraber, kimi zamanlarda yaşamda öyle koşullar oluşur ki, teorik kurallar zorlanır ve teorinin oluşturulduğu paradigma sorgulanmaya başlar, zira alt-üst oluşumlar ucu açık sıçramalar yaratabilir, paradigmayı da başka raya kaydırır. Umalım!..

YARIN | Koronavirüs salgını ve kapitalizm: Fatih Yaşlı