Evde kalamayanların hikayesi -3

Fabrikalarda virüs, üretim bandındaki dişliden daha önemsiz. Zengin takımı yalısında çarkların üstündeki sahipliğine duyduğu güvenle uzanmış keyif sürüyor .

Evde kalamayanların hikayesi -3

Sancak Yıldız

Sendika Uzmanı

İnsan diye başlıyor herkes anlatmaya. Her söze giren söylediğinin arasına insanı da ekleme ihtiyacını kendiliğinden duyuyor. Sevinelim. Çünkü; insan öyle bir güç ki kendini en geniş cephede dayatıyor. Aksi düşünülebilir miydi?

Tarihi ele alınca her taşın altındaki de insan, koskoca evrenin merceğinde hareketi belirleyenlerin parçası da insan.

Böylesine büyük bir güçten bağımsız ele alınabilir mi herhangi bir konu .Alınamayacağı konusunda yüzyıllardır insanlığın bütünü ortaklaşıyor. Ancak bu konuda ayrışmalar olmazsa renksizlik kendini önceler. Bu da bizim lügatımızın tarif ettiği mevzileri bir bir yok eder.

O yüzden biz soruyu; bir açıdan daraltarak bir yönüyle de genişleterek soruyoruz.

Hangi insan?

Soruyu böyle sorduktan sonra geriye dönme şansınız kalmaz. Bir cevabı üretme mecburiyeti ile yüzleşmek zorunda kalırsınız. Bazen zorunluluklar insanı yorar. Ancak emin olun ki; bu sorunun önünüze koyduğu zorunluluk sadece bir cevap verme işlemi değildir.

Yaşamınızın değerli olduğunu anlatma gayreti, ürettiğiniz dünyayı resmetme keyfidir.

Bugünün içinde biraz yanıtladıkça bu keyfin kendinizde yarattığı cesareti keşfediyorsunuz.

Bu yazıya konu olan zemindeki insanı tarif ederken ikilikleri gözden kaçırma riski bir yerlere gizleniyor. Böyle olunca gizleneni su üstüne çıkarmak için genelden özele doğru eğilmeniz gerekiyor.

Üretenlerin nasıl bir değerler manzumesi yarattığını bir çırpıda anlatmaya ne kalem cüret edebilir ne de tek bir soru. Bu yüzden de bir noktasından katkı koymak en değerli olan şey oluyor.

Milyonlarca insanın hayata tutunma kavgası verdiği bir tünelden geçiyoruz. Soru, bugün o yüzden tünelin en karanlık yerinde bizi karşılıyor.

Tünelden çıkıp aydınlığa kavuşma isteğimize karşılık elbette şartlar koyuyor önümüze.

Ne diyor?

‘Evde kal’ diye bağıran saray takımı insan değildir diyor en başta. İlk bakışta cüretli geliyor bu çıkış.

Ancak bu cürette bir normallik var.

Sabah işe gitmek ile evde kalmak arasında tercih hakkı bırakmayan bir iktidar takımı var. Bunlara insan dersek, insanın hikayesini kirletmiş olmaz mıyız?

Marketlerde çalışan emekçiye dönüyoruz. Kasada çalışan işçi, ‘tek maske ile beş gün çalışıyorum’ diye yüzümüze söylenince duyduğumuz utancı yaşatan patronlara da insan dersek biz hangi kategoride olacağız?

Fabrikalarda virüs, üretim bandındaki dişliden daha önemsiz. Zengin takımı yalısında çarkların üstündeki sahipliğine duyduğu güvenle uzanmış keyif sürüyor .

Çarkı döndürenler, çekici vuranlar ürettiği zenginliğin öz parçası olduğu için insandır.

Bu zenginliği elinde topaç gibi çevirenler sevimsiz çirkinliklerini gizleyemezler.

Ayrımları belirsizleştirmek sorudan kaçmak olur. Bu masum bir eylem değil. İçinde yüzyıllara dayanan bir geriliği ve akıl dışılığı örgütlüyor. Çağlar öncesinden seslenen gericilikle, çarkı ölümle ortak edip döndüren bugünün modern patron sınıfı aynı masada kartları karıyor.

O sebeple sorduğumuz sorunun hakkını verelim.

Vicdan dediğiniz yeryüzünün gerçekliğine ayak basacaksa bize yakışanı yapmamız gerekir.

Evde kalamayanların hikayesinde mi insanlık, yalılardan pişkinlik taslayanların avlusunda mı ?

Netleşip en baştaki soruyu cebimizde değil aklımızda tutacağız.

Hangi insan?