Doğa bilimlerine Marksist müdahale

Marksist öğretinin öğeleri arasındaki boşluklar “yararlı” boşluklardır; eylemliliğe ve pratiğe, aynı zamanda öğretiye sadık kalınmasını sağlayacak alanlar açtığı için…

Düşünüyorum da, “Bilim Üzerine Marksist Tartışmalar” başlığı altında 2012 ve sonrasında düzenlenen sempozyum dizisi çok önemliydi. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da bağıl olarak daha sınırlı ele alınan bir konunun masaya yatırılmasıydı yapılan. Sorun sadece az tartışılan bir konu olması da değildi benim için; sanırım ilk kez gündemin zorladığı bir konuyu değil de aktüaliteden bağımsız bir konunun irdelenmeye kalkışılmasıydı.  Neyse, bu sempozyumlara ait üç kitap yayınlandı ve artık elimizde bilim- Marksizm ilişkisinde önemli Türkçe metinler var1.

Kitaplara yeniden göz attığımda kitapların sadece birbirlerini takip etmediğini, ama daha önemlisi birinin eksik bıraktığı yanıtı diğerinin tamamladığını gördüm. İlk kitapta soru netti: Marksizm bilime yabancı mı? Elbette çok sayıda yazar bunun yanıtını çeşitli açılardan veriyordu ama bana sorarsanız ikinci kitapta kadim iki kültür sorunu ve bu soru karşısında Marksizm’in konumu tartışılmaya başlanınca, ilk kitabın yanıtı gerçek yerine oturmuş oldu. Ancak ikinci kitap, bu soruyu yanıtlarken başka bir soruyu da ortaya atıyordu: Peki, iki kültür kopukluğuna Marksizm bir çözüm getirebilir miydi? Üçüncü kitap “evet” diyordu “çözüm getirebilir ama bunu gerçekleştirebilmesi için doğrudan müdahale edebilmesi gerekir”. Bu müdahale kitaptaki yazılarda sosyal bilimler için nispeten daha somut olarak gösterilebilirken, doğa bilimleri için, nasıl söyleyeyim, bence ayakları tam olarak yere basmıyordu. Eh artık bunun yanıtını dördüncü kitapta bulurum derken, bu kitabın basılamadığını, sempozyumların da, biraz da pandemi etkisiyle, yapılamadığını anladım. Yani soru ortada kaldı.

Gerçekten de, Marksist fizik, kimya, tıp veya mühendislik nasıl olur veya bu bilimlerdeki ana akımlara nasıl müdahale edilebilir sorusunu yanıtlamak kolay değildir. Hatta uygulamalı bilimleri ayrı tutarsak, diğerlerinde gerçek bir ana akımdan söz edilebilir mi soruları da aynı derecede sıkıntılıdır. Uygulamalı bilimlerde hangi alana ağırlık verileceği sorununda Marksist müdahale belirgin gibi görünse de, örneğin, koruyucu hekimlik mi tedavi mi sorusu tıbbın değil sağlık politikalarının sorusudur. Demek istediğim, sorun uygulamalı bilimlerde de çözümsüz durmaktadır.

Aslına bakılırsa, sosyal bilimlerde müdahale esas olarak yöntem üzerinden olmuştur. Ancak bu yöntem değişikliği diyalektik materyalizmin entegrasyonu biçiminde olduğundan ilgili bilim dalını kökten değişikliğe uğratmış ve apayrı bir ekol yaratmıştır. Doğa bilimlerinde iş biraz farklıdır; deneylerde sosyal bilimlere göre hızlı sonuç alınır. Bu yüzden yaşama uymayan bir yaklaşımı savunamazsınız. Bu durumda en “gerici” bilimci bile diyalektik yöntemi, adını koymasa da zaten kullanmak zorundadır.

Bu aşamada iki seçenek söz konusudur. İlki, doğa bilimleri zaten diyalektik materyalist yasalara göre yürümektedir, bu durumda Marksist müdahaleye gerek yoktur denilebilir ki, bu da sınıflar üstü bilim anlayışı düşüncesidir. İkinci seçenek elbette müdahaledir ama günümüz koşullarında kaba bir indirgemeci yaklaşım Lisenko başarısızlığına yol açar2.

Sanırım, doğa bilimlerine Marksist müdahale paradigma değişimi ile birlikte olacaktır. Nasıl, tarih boyu toplumsal yapı değişiklikleri ona eşlik eden bir bilimsel devrimle beraber olduysa, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldıracak toplumsal değişim, ondan geri dönüşü engelleyecek bir bilimsel devrimle ve paradigma değişimiyle olmalıdır ve işte bu ancak Marksist müdahale ile gerçekleşebilecektir.

O zamana dek elbette oturup beklenmeyecek; Marksist bilimcilerin alacakları konum şöyle özetlenebilir: “Marksizm’in bileşenleri bir arada ancak birbirine bitişik durmaz, aralarında boşluklar vardır. Ancak, Marksist öğretinin öğeleri arasındaki boşluklar “yararlı” boşluklardır; eylemliliğe ve pratiğe, aynı zamanda öğretiye sadık kalınmasını sağlayacak alanlar açtığı için… Öbür türlüsü, ya o kadar “kompakt” bir sistem kurulur ki içinde nefes bile alınamaz ya da kurucu öğelerin hepsinin terk edildiği sınırsız bir volontarizm alanında yapılanların Marksizm’le herhangi bir ilişkisi kalmaz”3. Çulhaoğlu’nun bahsettiği bu boşluk alanları, akademik Marksizm’in de hareket alanları, bilimin gelişme hatlarıdır. Bu alan Marksizm için müdahale yeridir de. Ancak şunu da eklemeliyim, Marksizm’in bu üç bilimsel kökeni (doğa, toplum ve tarih) durağan değildir; kendi iç dinamikleriyle devinir ve ilerler. Bu hareket sırasında da birbirlerinden bütünüyle ayrı durmazlar; aralarında “sürtünme” olur.

Müdahale bu üç alanın birbiriyle bağlantılarını sağlayarak, sürtünme alanlarını kalıcılaştırarak olabilir. Mesele bu üçlünün arakesit (intersection) alanlarını genişletmek, hatta bir ideal olarak tek bir küme (union) haline getirebilmektir. Tarih ve toplum arasında bu iş biraz daha kolay görünüyor. Şimdi sıra doğa-toplum ve doğa-tarih arasında da aynı arakesitleri sağlayıp daha sonra üçlü arakesit alanını olabildiğince genişletmektir4.

Doğa bilimlerine Marksist müdahale ancak böyle olabilir gibime geliyor.

1Marksizm Bilime Yabancı mı? (Dizdar A. ed.) Yazılama, 2014; Marksizm ve İki Kültür (Gedik AC. ed) Bilim ve Gelecek 2015; Anaakım Bilime Marksist Müdahaleler (Dizdar A. ed.) İleri, 2017.

2Lisenko olayının bir başarısızlık olduğunu kabul etmekle birlikte abartıldığı kanısındayım: https://haber.sol.org.tr/blog/bilimin-izleri/izge-gunal/lisenko-uzerine-119661

3https://ilerihaber.org/yazar/neo-post-pre-30597.html

4https://gazetemanifesto.com/2019/marksizmin-bosluklari-ve-bilim-271540/