DİSK Genel Sekteri Adnan Serdaroğlu Manifesto'ya konuştu

Şimdi şöyle doğru bilinen bir yanlış var Türkiye'de, asgari ücret 2300 lira filan değil, Türkiye'de asgari ücret 2100 lira. Üzerindeki rakam asgari geçim ücreti. Asgari geçim ücreti asgari ücretin içerisinde olmaz. Devlet onu da asgari ücretin içerisine katıp yüksekmiş gibi gösteriyor.

DİSK Genel Sekteri Adnan Serdaroğlu Manifesto'ya konuştu

2021 bütçe görüşmeleri Meclis’te AKP ve MHP’nin oyları kabul edilmişken, gözler asgari ücret görüşmelerine döndü. Meclis’te grubu bulunan partiler 3000 ila 4000 yelpazesinde kimi rakamlar telaffuz ettiler asgari ücret için. Bu rakamların kuşkusuz ki emekçiler cephesinde bir anlamı yok. Emekçiler, pandeminin ve krizin faturasının kendilerine ödetilmek istendiğinin farkında.

Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.517 TL, yoksulluk sınırı 8.198 TL, bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutar 3.074 TL olarak açıklanırken; elbette Meclis’teki partilerin veya iktidar ortaklarının emekçilere reva gördüğü asgari ücret tutarlarının gerçeklikle bağı hiçbir zaman kurulamayacak.

Manifesto, sözü emek örgütlerinin temsilcilerine bıraktı. DİSK Genel Sekteri Adnan Serdaroğlu, Sınıf Tavrı Yönetim Kurulu üyesi Kemal Parlak,  Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İyi-Sen) Genel Başkanı Ali Öztutan ve Akademisyen Doç. Dr. Aziz Çelik asgari ücret tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerini Manifesto ile paylaştı.

Serdaroğlu’nun sorularımıza yanıtları şöyle:

Öncelikle merhaba Adnan bey, hepimizi yakından ilgilendiren asgari ücret hakkında neler söylersiniz?

Adnan Serdaroğlu: Aralık ayı bildiğiniz gibi asgari ücretin belirlenmesi üzerine tartışmaların, müzakerelerin başladığı aydır. Aralık aynın başından sonuna kadar Türkiye’de her sene aslında bir tiyatro oynanıyor. Yani öyle de diyebiliriz. Bir kara komik hikaye bizlere anlatılmaya, gösterilmeye çalışılıyor. Biz böyle bir 30 günlük süreci yaşıyoruz.

Şimdi bu asgari ücretle ilgili, tüm dünyada farklı farklı yöntemler kullanıldığı için aslında biraz kökenine bakmak lazım. Yani asgari ücret neden çıkmıştır, asgari ücret nereden çıkmıştır, ne gibi bir ihtiyaç üzerine çıkmıştır? gibi. Bu tabi çok eski 1800’lü yılların sonlarında özellikle daha çok sosyal politikalar benimsemiş ülkelerde sanayinin de gelişmesiyle fabrikalarda çalışan işçilerin ihtiyaçlarını kısmen sağlayabilmeleri için uygulanmaya başlandı. Şimdi bu uzun bir dönem bireysel olarak tekil tekil kimi ülkelerde uygulandı ancak 1920’li yıllarda İLO’nun da gündemine giren bir uygulama haline dönüştü.

Bir çok ülke asgari ücret uygulamasını kabul etti. Gerçi bir çok ülkede asgari ücret fiilen belirlenmiyor. Bazen toplu sözleşmelerle alt ücret olarak belirleniyor. Mesela Almanya’da asgari ücret yok, alt ücret tartışmaları var; ama asgari ücret yok. Kimi sendikaların iş yerlerinde toplu sözleşmeler ile belirlenmeye çalışılıyor. Şimdi Türkiye’de 1970’li yıllardan sonra, yani işçi hareketlerinin yoğunlaştığı zamanlardan sonra bu İLO’nun uygulamasına imza atmak zorunda kaldı. Kimi maddelerini imzalamak istemediği kimisini imzalamak istediği ama sonunda hepsini zaman içerisinde imzaladığı bir uygulama. Genel anlamıyla 70’li yıllara tekabül eder. O zamanlar kabul edildiğini varsayarsak bugünlere kadar geldi.

Şimdi burda tabi asgari ücret hangi kriterler üzerinden belirlenmeli? Hangi ülkede ne kadar asgari ücretli çalışan var? Veya asgari ücreti alan işçinin geçim standardı ne düzeyde? Bunları tespit etmek gerekiyor. Asgari ücretin uluslararası verilenme yöntemini dikkate almak gerekiyor. Türkiye tabi şimdi bu dikkat içerisinde değil. Böyle bir yöntem içerisinde değil. Ne yapıyor? Orada da bir takım sosyal diyalog sağlanıyor. İşvereni geliyor, işçisi geliyor, devlet geliyor. Ama Türkiye’den farklı olarak orada sosyal diyalog herkesçe eşit oranda sağlanıyor asgari ücreti kabul eden ülkelerde.

Peki bizde nasıl işliyor? 5 kişi yurtdışından 5 kişi Türkiye’den iş verenlerle birlikte 5 işçi katılımıyla milyonların asgari ücreti belirleniyor. Şimdi devlette 1.5 milyon asgari ücretle çalışanları var şirketlerinde. İşverenlerin yerlerinde çoğunlukla asgari ücretle çalışılıyor. İşçi sendikası burada onay verse de vermese de, en yüksek sayıda üyesi olan işçi sendikası onay verse de vermese de, en büyük işveren olan devletle en büyük iş veren sendikası TİSK’in bir araya geldiği 10 kişi buna karar veriyor. Bu adaletli adil bir yöntem değil. Uluslararası bir yöntem de değil. Şimdi siz böyle bir karar almak için üçlü bir karar alma yapısı mekanizması ortaya koyduysanız orada bir güçler dengesi ortaya konması gerekir. Diğeri de devletin burada hakem rolü görevi üstlenmesi gerekiyor. Üstlenemiyor çünkü üstlenememesinin nedeni Türkiye’de asgari ücret artık ortak ücret haline geldi. Yani devlet de asgari ücretle ciddi sayıda insan çalıştırıyor.

3.5 MİLYON ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA ÇALIŞIYOR

İşverenlerin hepsi büyük oranda asgari ücretle işçi çalıştırıyor; hatta Türkiye’de asgari ücret üzerine çalışsa dahi çoğu yerde asgari ücrete çalışıyor olarak gösteriyor. Bizim mesela DİSK-AR’ın yapmış olduğu araştırmaya göre 9.5-10 milyon insan asgari ücretle çalışıyor. Aslında orada çok dramatik bir durum daha var, nerdeyse 3 milyon insan asgari ücretin altında çalışıyor. Kısmen altında olan da var, yarısına çalışanlar da var.

Yine önemli sayıda insan asgari ücretin 100-200 TL üzerinde çalışıyor yani toplamda bir 10 milyon insan var. Bu 10 milyon insanın neredeyse 3.5 milyonu asgari ücretin altında çalışıyor. Buralar tabi çok çeşitli yöntemlerle bunu yapıyorlar. Yani maaş veriyor gösteriyor vermiyor, asgari ücretli çalışan göstererek daha az maaşla çalıştırıyor, kayıt dışı çalışanlar var. Kayıt dışı çalışanların sayısı da çok ciddi seviyeye, %36’ya geldi. Yani bu pandemi sürecinde yükseldi. Yaklaşık olarak %34 civarlarındaydı, bu seviyelere geldi.

Şimdi çok ciddi asgari ücretli çalışan kesim var Türkiye’de, toplam çalışan sayısı kayıt dışı olanları da sayarsan 14 milyon SGK’lı var; ama toplam 20-22 milyon civarında çalışan olduğu söyleniyor. Bunun yarısı da asgari ücretle çalışıyor.

Şimdi asgari ücret ne demektir. En az ücret alacak kesim demektir. En kötü Avrupa ülkelerinin asgari ücret konusunda en kötü ülkelerinden olan Bulgaristan’da bu oran %14. Yunanistan’da %5, Almanya’da %1. Diğer İskandinav ülkelerinde %1-2’lerde. Şimdi Türkiye’de %50’ye gelmiş. Neden %50’lere geliyor. Bir, belirlenme kriterlerine uygun davranmıyor. İki, belirleme komisyonu adil ilerlemiyor. Bu belirleme komisyonu neden adil olarak hareket etmiyor: Türkiye’de enflasyon doğru olarak açıklanmıyor, doğru olarak açıklanmadığı için asgari ücretlerin reel kaybı sürekli düşüyor.

Yani siz mesela diyelim ki 2002 yılında, AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne altın üzerine kıyaslama yaptığımız zaman; o gün 25 cumhuriyet altını alabiliyorduk asgari ücretle, bugün 10 tane cumhuriyet altını alabiliyorsunuz. Zaman zaman bu altın fiyatları yükseliyor, düşüyor; ama yıl ortalamasını dikkate alarak söylüyorum. Şimdi bugün 10 tane cumhuriyet altını alabiliyorsun bu da neyi gösteriyor 15 cumhuriyet altını değerinde işçilerin asgari ücretlerinin alım gücü ortadan kalkmış durumda. Yani neyin karşılığında koyarsanız koyun; etin, sütün, petrolün, benzinin, elektriğin, doğalgazın… Bu gerçeği saklayamazsınız.

En son yapılan açlık yoksulluk sınırına dair açıklamalar, özellikle temel gıdalardaki artışın hangi oranda yükseldiğini çok açık şekilde belirtiliyor. Asgari ücret sürekli düşüyor. Asgari ücretin sürekli düşmesinde nedenlerin biri enflasyonun doğru açıklanmaması, ikincisi asgari ücrete enflasyon üzerinde bir refah verilmemesi. Asgari ücretin bütün insanların temel ihtiyaçları karşısındaki alım gücü oranları daha düşük, karşı taraftaki şeyler daha yüksek oranda.

‘İŞÇİ VERGİ KAÇIRANDAN DAHA ÇOK VERGİ VERİYOR’

Türkiye sürekli olarak büyüdüğü iddia edilen bir ülke. Her sene şu kadar büyüdük deniliyor; %6, %7, %10 büyüdük deniliyor. Ama hiçbir zaman ekonominin büyümesinde asgari ücrete refah payı verilmiyor. Bu hem enflasyon kaybı etkisini yaratıyor hem de büyümeden refah payı alamadığın için senin alım gücün daha da düşmüş oluyor. Burada yapılması gereken şu, biz DİSK olarak da söylüyoruz zaten, İLO kriterlerinin alınması lazım. Siz bir kişinin 1 aylık genel yaşamını sürdürebilecek şekilde belirliyorsunuz asgari ücreti. Asgari ücret normalde 4 kişilik bir ailenin 1 ay içerinde ulaşım, gıda, kültürel faaliyetler, barınma gibi 4-5 tane temel kriterler üzerinde hesaplama yapılarak belirlenmesi lazım; o yapılmıyor. Sadece gıdayı dikkat alsanız bile ulaşımı, kültürel faaliyeti ele almazsanız yine de yeterli değil. Burada temel belirleme kriterleri doğru değil. 12 Eylül öncesinde asgari ücretin bir uygulaması var, bu 12 Eylül’den sonra değişti. 12 Eylül’den sonra asgari ücret vergili şekilde verilmeye başlandı. Bir çok ülke asgari ücretten vergi almıyor ya da vergileme yöntemi çok cüzi bir şekilde hayata geçiyor. Sosyal güvenlik birimleri farklı bir şekilde uygulanıyor Bizde baktığımız zaman diyelim ki asgari ücret ocak ayında %15 üzerinden belirleniyor. %15 SSK kesiyor, diğerlerini de kestiğiniz zaman zaten üçte ikisi kesilmiş oluyor. Bir de onu net olarak aldığı zaman dolaylı vergi uygulamaları var. Onları da hesaba kattığımız zaman aldığımız maaşın yarısı vergiye gitmiş oluyor. Şimdi bu çok adil bir yöntem değil.

SSK primlerine baktığımız zaman da yüksek. İşverenler son süreçte SSK primlerinin %5’ini devlete karşılattılar. Şu anda işverenlerin kısmi karşılanması devlet tarafında. Bu da sigorta üzerinden oluyor. Siz ay sonunu zor getiren işçinin büyük oranda vergisini alıyorsunuz. Yıllık olarak bir işçi orta gelirli bir esnaftan ya da çokça vergi kaçırandan daha çok vergi veriyor. Karşılaştırmalar bunu önümüze çıkarıyor. Devlet çoğu zaman bu vergi kaçıranların vergilerini siliyor. Bu da tabi onların daha az ödemeleri için bir fırsat olarak değerlendiriliyor ve fırsatçılık yapıyorlar.

Şimdi burada başka bir sorun daha var; asgari ücretli 7 ay sonra 2. vergisini veriyor. %15 birinci vergisini veriyor, ikinci vergi primi %20. 7 ay sonra temmuz ayında asgari ücretli cebine para girmeden %5 oranında daha fazla vergi vermek zorunda, maaşı düşüyor yani. Yıl sonuna geldiği zaman aldığı paranın büyük bir bölümünü vermiş oluyor.

Başka bir problem daha var burada. Asgari ücretin altında çalışanlarda durum daha da vahim. Onun sayısını zaten devlet de çok belirtemiyor. TÜİK verileri üzerinden alarak kendi hesaplarımızı yapıyoruz. Asgari ücretin Türkiye’de belirlenmesi 10 milyon asgari ücret altında veya düzeyinde alan insanlar, emekliler var. Türkiye’de yaklaşık 13 milyon civarında emekli var. 13 milyon civarındaki emeklinin nereyse 9 milyonu asgari ücretin altında ücret alıyor. Geri kalanı daha yüksek ücret alıyor. Son zamanlarda emekli olanlar daha çok alıyor ama onların da kat sayıları düşürüldü. Eskiden daha yüksek katsayılarla emekli oluyorlardı, şimdi kat sayılar düşürüldüğü için daha düşük emeklilik maaşları alıyorlar.

Asgari ücretin etkilendiği alanlarda, mesela işsizlik sigortasından yararlanma asgari ücret üzerinden hesaplanıyor. İşte kısa çalışma ödenekleri asgari ücret üzerinden hesaplanıyor. Yani aldığınız bütün bu ücretlerin çoğu asgari ücretin belirlenmesi üzerinden hesaplanıyor. O yüzden asgari ücret Türkiye’de işçilerin en temel sorunlarından birisi, en temel meselesi. Bu en temel meselesi ise en temel sorunu haline geliyor. Asgari ücret toplu sözleşmelere de sirayet ediyor. Asgari ücret 3000 olursa sizin toplu sözleşmelerinde 3000 baz alınır. 2500’se 2500 etkisini hissettirir. Asgari ücret ne kadar yüksek olursa iş yerindeki toplu sözleşme rakamları o derece yüksek olur ve tatmin edici olur.

‘SİYASİ İKTİDAR, PATRONLARIN SÖZÜYLE HAREKET EDİYOR’

Orada işverenlerin sadece asgari ücretli olarak çalıştırdıklarına bakmayın; aynı zamanda asgari ücretin toplu sözleşmelere olan etkisinden kaçmak için de asgari ücreti düşük bırakma politikaları izliyorlar. Tabi Türkiye’de asgari ücreti belirleyen başka faktörler de var; mesela bugün siyasi iktidar tamamen patronların sözüyle hareket eden bir konuma geldi. İşte TOBB başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu Türkiye’deki çalışma hayatının bütün prensiplerini rapor halinde sundu ve hükümet de bunu kabul etti. Buna karşılığında birtakım eleştirileri göğüsleyecek uygulamalar konusunda da destek verdi, hükümete yönelik eleştiri destekleyecek verileri de veriyor; karşılığında çalışma hayatının şekillendirilmesini sağlayacak bir takım önerileri de hayata geçiriyor.

Kabineye baktığımız zaman, Cumhurbaşkanı kabinesi, büyük bölümü patronlardan oluşur; bir çok fon oluşturuyorlar, mesela varlık fonu. Bütün değerlerinin işçiden alındığı fon. Türkiye açısından son derece gereksiz. Çünkü o fon dışarıdan para almak için kaynak gösterilen, ipotek ettirilen bir mülk değeri haline dönüştürüldü. Şimdi burada da çok fazla patron var. Tamamen patronların yönettiği bir ülkede asgari ücreti istediğiniz ölçülerde belirleyemiyorsunuz. İşçilerin güçlü olması gerekiyor. İşçiler örgütlülük anlamında güçlü değil. İşçilerin güçlü olmaması patronların ve hükümetin söz sahibi olmasını daha da fazlalaştırıyor; tamamen istedikleri asgari ücreti belirleyebiliyorlar.

Türkiye’de sendikalaşma oranının düşük olmasında 12 Eylül’ün çıkartmış olduğu yasaların etkisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün örgütlenmeye yönelik yoğun bir saldırı var. Bugün her yerde işçi atılıyor, sendikalaşmaya yönelik duruş sergileniyor, hükümet bunlara müdahale etmiyor, örgütsüz bir işçi sınıfı yaratılmaya çalışılıyor, işverenlere delice teşvikler veriliyor. İşsizlik sigortasında biriken 140 milyar para olması lazım şuan da 105 milyara düştü bunun büyük bir bölümü patronlara teşvik olarak verildi. Aynı zamanda biliyorsunuz bizim çok karşı çıktığımız ücretsiz izin uygulaması da silah olarak kullanılıyor. İşçilere istifa ettirtmek, yeni sendikaya üye olan işçileri de tehdit etmek için kullanılan bir yöntem haline dönüştü. Böyle bir ortamda sendikalar güçlenemiyor. Sarı sendikalar bile güçlenemiyorlar. 12 Eylül’ün mantığının ve yasal düzenlemesinin gardiyanlığını yapanlar bile bugün bir sürü serzeniş içerisinde, yaşadığı sorunları dile getirmek zorunda kalıyor. İşte sarı sendikaların etkisi ile, 12 Eylül’den sonra yeteri kadar işçi ücretlerinin belirlemesine yetecek mücadeleyi vermedikleri için öyle bir sorunları var. DİSK kapatıldı, yöneticileri yıllarca yargılandı, idamla yargılandı; ama sarı sendikalara hiç bir iş yapmadan yıllarca bu sendikalarda (Soma’da olduğu gibi) işçilerin aidatları üzerinde sattılar. Bugün hala sarı sendikaların Türkiye çalışma hayatına etkileri son derece fazla. Bu etkilerini mesela zaman zaman bazı başlıklarda görebiliyoruz.

Kıdem tazminatına yönelik verilen mücadelenin zayıf kalması. İşçilerin yeteri kadar hazırlanmaması ve bilgilendirilmemesi. İşte torba yasada bir birliktelik oluşturuldu, inanın DİSK’in önemli bir çabası oldu, DİSK herkesi bir mücadeleye hazırlamaya çalışıyor. Meselesin farkındalığını yükseltti. Bazı sendikalar da kendisini bu meselede var etme ihtiyacı hissetti. İtici güç gördü. Hepsi DİSK gibi davransaydı belki de bu gündeme getirilmeye cesaret bile edilmeyecekti.

Asgari ücret tartışmalarında sendikaların tutumuna dair neler söylersiniz?

A. Serdaroğlu: Bugün asgari ücretle ilgili baktığımız zaman da çok fazla mücadele ortaya koyulmadı. Asgari ücretin belirlenmesinde biliyorsunuz belirlendikten sonra bir itiraz mekanizması yok. Yani devlet ben yaptım, ister kabul et ister kabul etme diyor. Bunun telafisi yok. Biz bunu mutlaka toplu sözleşeme düzeyinde görüşülmesini, gerekirse grev hakkı olmasını ve kullanılmasını talep ediyoruz. DİSK’in bu konuda kamu açıklamaları, araştırmaları var. Yani bunların hepsi Türkiye’de asgari ücretle ilgili gizlenen şeylerin açığa çıkmasına sebep oluyor. Birilerini de teşvik ediyor bir şeyler yapmaya zorluyor.

Şimdi siz Türkiye’de sarı sendikalar veya işverenlerin veya devletin %52 oranında Türkiye’de asgari ücretli çalıştırma oranına bir şey diyebilir misiniz, diyemezsiniz. Şu anda %52, Türkiye’de asgari ücretli çalışan oranı var. Kadın işçiler daha çok etkileniyor. Yani asgari ücretli çalışan kadın işçiler daha çok etkileniyor. İşte Covid sürecinden dolayı iş yerinden atıldılar. Kadınlarda şu anda asgari ücretin üçte birini alan sayısı neredeyse 1 milyon 400. Bunlar tabi vahim rakamlar ve gerçekten de bu dramatik durumu DİSK’in dışında ortaya koyan da yok.

DİSK’in ‘asgari ücret’ önerisine dair neler söylersiniz?

A. Serdaroğlu: DİSK’in rakamlarıyla ilgili zaman zaman tartışma oluyor. Geçen sene DİSK’in rakamı 3200 netti. Biz bu sene TÜİK verileri, İş-kur’un verileri derken arkadaşlarımız 3800 küsur rakam çıkarttılar. Biz 3800 olarak açıkladık. Bu bilimsel bir takım çalışmalarla ortaya çıktı. Yeterli mi yetersiz mi tartışmasına dair görüşümüzü sorarsanız: hayır. Çünkü Türkiye’de açlık sınırı 2500TL. En son açıklamaları söylüyorum. Yoksulluk sınırı 8000 liranın üzerinde. 3800 lira yeter mi, tabi yetmez; ama bu asgari ücret.

Asgari ücret diyoruz, asgari ücret aslında çok az kişinin alması gereken bir şey. Biz şuradan bakıyoruz, ailede 2 kişinin çalıştığı farz edilince bu 3800 lira kısmen yoksulluk sınırını yakalayacak duruma gelebilir diyoruz. 2 kişi iş bulabilir mi Türkiye’de, 10milyon işsiz var; o ayrı bir tartışma, o işsizlik tartışması; ama biz asgari ücretin 3800 olmasını SGK primlerinin kısmen devlet tarafından karşılanmasını ve asgari ücrete yakın ücretlerinde %10 üzerinden vergilendirilmesini talep ediyoruz. Bu taleplerimizin içerisinde o da var.

ASGARİ ÜCRET ALDATMACASI

Şu anda hükümetin yapmak istediği şey ne, bunun üzerinde daha düşük bir zammı uygulamaya geçirmek. %30 da verseniz işçilerin 1 yıllık kayıpları karşılanmaz. Şimdi şöyle doğru bilinen bir yanlış var Türkiye’de, asgari ücret 2300 lira filan değil, Türkiye’de asgari ücret 2100 lira. Üzerindeki rakam asgari geçim ücreti. Asgari geçim ücreti asgari ücretin içerisinde olmaz. Devlet onu da asgari ücretin içerisine katıp yüksekmiş gibi gösteriyor.

Eskiden biliyorsunuz vergi iadesi vardı, siz fişlerinizi alıyordunuz, yıl sonu veriyordunuz, sonra devlet topladığınız fiş kadar size iade ediyordu. Şimdi onu kaldırdılar, asgari geçim ücreti vereceğiz dediler. Tamam veriyorsun da onu neden asgari ücret içerisinde veriyorsun. 2100 liranın üzerine ne koyacaksınız da yetebilecek asgari ücret oluşacak.

Şu an hükümetin kafasında %15 civarında enflasyon belirlenmiş, bu son derece çarpık bir rakam. İlgisi olamayan bir rakam. Bu civarda verecekleri şey 2500-2600 lira, AGİ’yi üzerine koyarsanız 2800-2900 lira. Bugün AGİ de dahil böyle bir rakama insanların yaşaması mümkün değil. Bu yüzden biz asgari ücreti mutlaka yaşanabilecek bir ücret, vergiden muaf ve SGK primleri ile desteklenmiş bir ücret olarak olmasını istiyoruz. İnsanca yaşanabilecek bir ücret istiyoruz.

“VERELİM TÜRK-İŞ BAŞKANINA 2500 LİRA, O YAŞASIN”

Geçen sene Türk-İş’in tavrı da hala akıllarda… Sendikaların ‘ortak’ tutumuna dair neler söylersiniz?

A. Serdaroğlu: Geçen sene Türk-İş’in başkanının söylemiş olduğu, ‘mikrofon kazası’, yaşadığımız şeylerin özetiydi, dışa vurumuydu, istem dışı bir durumdu. Biz geçmişte de bunları çok gördük, bazen böyle mikrofon kazası gibi kazaların olması gerekiyor ki kafamıza tak etsin bu tür meseleler.

Biz sarı sendikaların toplu sözleşme süreçlerinde işverenlerle nasıl pazarlık yaptığını işçilerin çıkarılmasıyla ilgili nasıl pazarlık yaptığını, işverenlerin varlığını sürdürmek için ve devletle olan varlığını sürdürmek için ne taklalar attığını biliyoruz. Çalışma hayatının içerisinde bu tür davranışları çok gördük. Umuyoruz bu tür şeyler yaşanmaz. İnsanlar göründüğü gibi olur. Oradaki 10 milyon insan sizin elinize muhtaç hale gelmiş. Yani siz kendinizi onların yerine koyarak biraz empati yaparak ücret belirlemelisiniz. Biz verelim Türk-İş’in başkanına 2500 lira o yaşasın. Nasıl yaşayacaksa o yaşasın. Bunların hepsi empati yapılması gereken şeyler.

Yani Türkiye’de herkesin Lüksemburg gibi Danimarka gibi İsveç gibi çok yüksek zenginlik kriterinde yaşaması mümkün değil. Ama eğer yoksulluk ve zenginlik doğru düzgün paylaşılırsa insanlar bu kadar mağdur olmaz. İnsanlar saraylarda yaşamaktan vazgeçer, kendisi için milyarlarca liralık uçaklar, helikopterler, jetler almaktan vazgeçerse daha paylaşımcı olursa; sosyal devlet olursa asgari ücretli çalışanlar ve ücretli çalışanlar daha refah düzeyi yüksek insanlar olurlar. Önemli olan meseleye sosyal yönden bakmak. Liberal ve sömürü olarak bakınca düzen bu.

“Asgari ücret yüksek olursa buraya yatırımcı gelmez. Dış yatırımcı gelmez içerideki adam yatırım yapmaz. İş alanı genişlemez uluslararası rekabetçi durumumuz ortadan kalkar” diyorlar. Ne olacak peki? Yani sen işçiyi sırf yatırım gelsin diye yoksullukla mı sınacayacaksın? Almanya niye öyle yapmıyor. Yatırım gelsin diye asgari ücretleri en düşükten vermiyor ,1400 eurodan 500 euroya çekmiyor. 1400 euro Almanya’da en düşük ücret. Türkiye yatırımcı gelsin diye asgari ücreti düşürdü, Avrupa Birliği ülkelerinden de, Arnavutluğun da altına düşürdü. Dolar bazında Türkiye işçisini en düşük asgari ücret alan işçi konumuna getirdi. O anlamda Türkiye’nin refahı adil paylaşmayla sağlanır.

Üç konfederasyonun açıklamasıyla ilgili de bizim girişimlerimiz oldu. Türk-İş rakamları açıklanmadan önce Türk-İş  ile bir temas kurduk. En son bu torba yasayla ilgili yaptığımız çalışmalardan moral kazandık. Dedik ki, bu asgari ücretle ilgili de ortak bir açıklama yapalım, isterseniz ortak mücadele edelim. Ama çok yaklaşmadılar ortak mücadeleye. Ama ortak bir açıklama yapıp asgari ücret belirlenmesinde daha çekingen davranılmasın diye ortak bir açıklama yapıldı. Ben samimi olduklarına inanmak istiyorum. Altına imza attığımız her şey bizim açımızdan savunulması gereken bir şeydir. Onlar da öyle düşünüyor diye düşünüyorum. Yani asgari ücret eğer insanları tatmin etmeyecek düzeyde olursa bundan işveren memnun olur, hükmet memnun olur. İşçiyi bir yıl boyunca morali bozuk çalıştırırlar. İşçi verimli olmaz. İşçinin aidiyet duygusu güçlenmez. Hem ülkeye karşı hem üretenlere karşı hem de yaptığı işe karşı güçlü bir aidiyet duygusuna sahip olmaz. Yani bunların dolaylı etkilerini düşündüğümüz zaman asgari ücret bu noktada işçilerin verimliliğini arttırması, işçilerin ülkeye sahip çıkması, buna teşvik edenlere destek vermesi; bu açıdan da pozitif etkileri olacaktır. Onun için asgari ücret Türkiye’nin hem siyasetini hem sendikaların alanlarını hem çalışma hayatını hem de verimliliğini arttıracak bir durumdur. Herkesin bu ölçüde asgari ücret meselesine daha dikkatli bakması gerekiyor.

21 aralık günü Sınıf Tavrı’nın asgari ücret tartışmalarına yönelik bir basın açıklaması olacak, bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

A. Serdaroğlu: Asgari ücret Türkiye’de yaşayan herkesi ilgilendirdiği için herkesin bu konuyla ilgili düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması, bir takım materyallerle bunu işçilere yansıtması son derece pozitif bir şey. Sınıf Tavrı’nın çalışmasını destekliyoruz. Kendilerine sınıf mücadelesine inanan sendikacılar olarak da teşekkür ediyoruz. Umarız bu mücadele daha da ortaklaştırılarak herkesin istediği sonuç ortaya çıkar.

 

YARIN | Sınıf Tavrı YK üyesi Kemal Parlak: Onların asgari dedikleri ücret aslında sefalet ücretidir