Dincilik, salgınla mücadelede de takoz!

Koronavirüse karşı dua ve abdestle mücadele edilir mi? Ali Ateş yazdı: Dincilik, salgınla mücadelede de takoz!

İslamcı retoriğin ya da eski ismiyle belagatin başvurduğu birkaç başlık var. Daha çok FETÖ’cüler tarafından sıklıkla kullanılırdı bu retorikler. Bu retoriklerin artık daha genel ve yaygın bir şekilde kullanıldığı içinden geçtiğimiz bu kesitte nice örnekle yeniden karşımızda.

Namazın bir kültür-fizik hareketi ve sağlık için ne kadar gerekli olduğu İslamcıların çok fazla propaganda ettiği bir örnek. Ancak fizik tedavisi açısından vücudu namaz hareketlerini uygulamaya zorlamanın başka fiziksel sorunlara yol açtığı bugün biliniyor. Fiziksel koşulları nedeniyle namazı ancak oturarak kılabilen birçok insan var. Bu yüzden camilere tabureler kondu, yaşlılar bu tabureler üzerinden namaz kılmaya çalıştı. Sonra kilise değiliz diyerek bu uygulamaya karşı kampanyalar başlatıldığı hatırlanmalıdır. Fakat kimse bu konuda konuşmak istemiyor.

Her türlü eleştirinin ya da farklı düşüncenin “kutsala hakaret”, “din karşıtlığı” olarak algılanacağı korkusuyla ilgili bu.

Bugün de benzer bir biçimde siyasal İslamcılar ya da siyasal olmayan İslamcılar bile kendi ezberlerini din adına dayatırken “acaba” diye akla gelen şüpheler hep sümen altı ediliyor.

Bazı biçimsel davranışlar için dinin kuralı ve gereği diyorlar; diş fırçası yerine misvak kullanmak gibi.

Örneğin Erdoğan, yakın zamanda yaptığı bir konuşmada, koronavirüs konusunu ele alırken sözü abdeste getirdi. “Bilim insanları koronavirüse karşı en etkili tedbirin temizlik olduğu konusunda hemfikirler. Hem inancımızda hem de kültürümüzde kalp temizliği yanında vücut temizliği hane temizliği çevre temizliği de çok büyük önem taşır. Temizliğin imandan geldiği öğüdüne uygun şekilde, günde 5 vakit elini, yüzünü, ağzını-burnunu, kollarını, başını, ayaklarını yıkayan kişi, İslami olarak da, tıbbi olarak da en ideal temizliği yapan kişidir”

Bu sözler, “koronavirüsten korunmak için kişisel temizliğe dikkat ediniz, bakınız dinimiz de böyle buyuruyor” diyerek bir dikkat çekme ihtiyacı olarak algılanabilir. Ya da fırsat bu fırsat diye düşünülerek “din siyaseti” yapmaktır bu söylenenler. Ancak neresinden tutulsa elde kalıyor sarf edilen bu sözler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüs adıyla bilinen virüs salgınından kurtulmanın yolunu abdestte arıyor. Ancak sabunla yıkanmadığı takdirde virüs ölmüyor ki! En ideal temizliğin abdest değil, sabun ve alkol bazlı temizlik malzemeleriyle yapıldığı bugün herkes tarafından biliniyor. Hangi suyla abdest alınır diye “ulemanın” akıl dışı yorumlarına girmiyorum bile.

Eğer Erdoğan’ın iddia ettiği gibi olsaydı Müslüman ülkelerde virüsün bir salgına dönüşmesi mümkün olamazdı. Eğer öyle olsaydı umreden dönen yurttaşlarımızda virüs görülmezdi. Biliniyor ki, belli bir zamana kadar kontrol altında tutulmaya çalışılan koronavirüs salgını umrecilerin dönüşüyle birlikte kontrolden çıktı. Ancak ülkemizde kimse ne yazık ki bu gerçeği söyleyecek kadar cesur değil.

Bununla birlikte dünyada en fazla salgın hastalıklar, ağırlıklı olarak Müslüman ülkelerde görülmektedir. Bunun nedeni din değildir; tersine gelişmişlik düzeyi, toplumsal koşullar, halk sağlığı gibi başlıklardır.

Ayrıca kalp temizliği de sözlerin arasına sokuşturularak subliminal mesaj veriliyor. Fakat Kombassan, Yimpaş, İhlaszede gibi yargıya dahi intikal etmiş olaylarda kalp temizliğini ara ki bulasın! O açıdan Erdoğan tarafından sarf edilen bu sözlerin hiçbir manası, gerçekliği ve inandırıcılığı bulunmuyor.

Sadece Erdoğan değil, aynı gelenekten gelen Saadet Partili bir yönetici de açmış ağzını yummuş gözünü. Koronavirüsün sebebini “alkole, kumara, eşcinselliğe ve hatta materyalist eğitime” bağlamış. Yanlış duymadınız materyalist eğitime! Araya “alkol ve kumarı” da ekleyerek kendini haklı göstermeye çalışması yok mu? Bu vatandaşın konuşmasını okuyunuz, belagatin alasını göreceksiniz!

Ama gelin görün ki ülkemizde 12 Eylül’den bu yana materyalist eğitim yani bilimsel eğitim yerine gerici eğitim hakim! Materyalist eğitimden kapitalizm, para gibi şeyler anlıyorlar. Ancak felsefi olarak materyalizm bambaşka bir tanıma geliyor ve bilimi merkeze koyan bir anlayışı ifade ediyor. Kaldı ki söz konusu kapitalizm olunca, İslamcı şirketler ve işletmeler düşünüldüğünde kapitalizmi en fazla seven, meşru gören ve kapitalist olan bizzat İslamcılar!

Bugün dincilik, koronavirüsle mücadeleye de engel! Bangladeş’te binlerce insan toplu duaya çıkmış. Akıllarınca virüse karşı önlem amacıyla dua edecekler. Aslında virüsün yayılmasına neden olduklarının farkında bile değiller!

Sadece İslamcılar mı? Güney Kore’de, testi pozitif çıkan bir hastanın virüsü tarikat ayininde kapması gibi… Ülkemizde de tarikat ve cemaatler, zikir, ayin, toplu ibadet gibi davranışları din adına “mutlak zorunluluk” olarak görürken virüsle mücadele açısından zararlı olduğunu bilemeyecek bir körlüğü ifade ediyorlar.

Diyanet’in ‘camilerde toplu namaz kılınmasın’ kararı sonrası, ‘hayır biz cemaat olarak toplu namaz kılacağız’ diyen örneği ülkemizin bir ilçesinde gördük. Camide bile kavga etmeye vardırılan kör inançla karşı karşıyayız. Ya da ‘Kuran kursuna gidiyoruz, orası Allah’ın evi, bize bir şey olmaz’ diyenlerle de!

Diyanet’in Cuma namazlarını da kapsayan bir biçimde toplu namaz kılınmasın önerisine İslamcılar cenahından nasıl bir muhalefet olduğunu okuyoruz hep birlikte.

Umreden dönen 15 bin insanın büyük bir çoğunluğu herhangi bir teste veya karantinaya tabi tutulmadan evlerine döndüler. Hatta devletin karantina merkezlerinden polisle çatışıp dışarıya çıkmaya bile çalıştılar. Fakat virüsün umre sırasında yayıldığını bir türlü açık açık söyleyemiyorlar.

Bu işin, dinle, imanla, abdestle, duayla ilgisi bulunmuyor.

Bir kez daha bilim ve dincilik karşı karşıya… Umarız din adına sergilenen bu yobazlıklar da artık son bulur.

Gericilik, toplumsal ilerlemenin ve gelişmenin önünde engel diyorduk. Bugün bilimin ve aklın önünde de nasıl takoz olduklarını yaşayarak görüyoruz…