Dinciler patron, solcular emekçi

Bugün dinciler patron olmuştur. Ya da patronlar dinci. Emekçilere düşen ise solculuk olacaktır. Zaten solcular hep emekçiydi.

Dincilik, Ortaçağ egemenlerinin siyaseti idi. Avrupa tarihi tipik. Osmanlı ya da Arap tarihi de. Kilisenin rolü ve krallık rejimlerinin dayandığı temel siyaset, dincilik idi.

Dincilik kavramı yerine başka kavramlar da elbette kullanılabilir, ama bir yerden sonra önemi yok. Dinin, toplumsal bir düzen önermesi etrafında siyasi ve ideolojik bir kimlik edinmesi ve bu kimliğin tarihin çok uzun döneminde egemenlerin arkalarına aldıkları ve kendilerini tanımladıkları bir olgu haline gelmesi herkes tarafından biliniyor.

Ancak bu gelenek, ısrarla, bugünün dincileri tarafından dile getirilmeyen bir gerçek.

Avrupa’nın seçkinleri, egemenleri, sömürenleri din siyasetini temsil ediyorlardı.

Osmanlı’nın seçkinleri ve egemenleri de keza aynı şeyi.

Dinin, Ortaçağ’da emekçi kesimlerin de başkaldırı ideolojisi olduğunu gösteren örnekler de çok. Avrupa’da kapitalizmin gelişimiyle birlikte burjuva sınıfının Hristiyanlık içinde Protestanlık ekolünü yarattığı da biliniyor. Anadolu topraklarında Osmanlıya karşı verilen sınıf mücadelesinde Osmanlı’nın egemen din anlayışının karşısına “heteredoks” akımların çıktığını da biliyoruz. Pir Sultan Abdal tipik bir örnek ve zındık, mülhid, kafir suçlamasıyla karşılaştığı ve recm ile katledildiği de biliniyor.

Egemenler dine sarılmıştı. Egemenlerin sömürüsüne karşı ayaklanan yoksul halk kesimleri de “egemen ve resmi” dinin karşısında kendi dinsel söylem ve felsefesiyle çıkmıştı. Emevilere karşı ayaklanmalar ve hoşnutsuzluklar asla tek başına bir felsefi tartışma değil, sınıf mücadelesinin ta kendisiydi. Din ya da dönemin “dinsel” ideolojileri tam da bu sınıf kavgasının bir türevi ve de tarafı olarak görülmeli.

Tarihsel bir bakış açısından bakıldığında bugün ister Vatikan ister Şeyhülislamlık olsun, son kertede egemenlerin, hanedanların, sömürücülerin yani seçkinlerin resmi ideolojisi hep din olmuştu. Ezilenler ise bu resmiyete karşı ayaklanınca hep “dinsizlik” ile suçlanmadı mı?

AKP’nin sarıldığı ve ciddiye alınması gereken bir tez ise şu: Cumhuriyet “seçkinlerin ve beyaz Türklerin” ideolojisidir; bu AKP ve dinciler tarafından böyle propaganda edildi hep. Ve kendi ideolojisini sanki emekçi ve yoksul halkın tercihiymiş gibi sundu. Aslında toplumsal ve ekonomik gelişmeleri hiçe saydığınızda sınıflar ve ideoloji arasındaki ilişkiyi saptayamazsınız. AKP, Cumhuriyet sonrası “milli burjuvazi”yi ya da gelişen kapitalizmin sermaye sınıfını, “laiklikle” suçladı.

Sorun sömürü ve bu sömürünün sonucu yoksulluk üzerinden, sömürücü sınıf olan kapitalist sınıfı, siz “sosyete” olarak da kodlayabilirsiniz; ancak onlar bu sınıfı sömürüyle değil din ekseninde işaret edip özel olarak “laiklik”i hedef tahtasına oturttular. Mesele yoksulluktu, mesele işsizlikti, mesele eşitsizlikti, mesele sömürüydü. Ve sömürünün kaynağı bizzat kapitalist sınıf ve kapitalist sistemdi; buna hiç ama hiç dokunmadılar.

Fakat yanıldıkları iki nokta bulunuyordu.

Birincisi, dünün egemenlerinin tarihsel olarak temsilcileriydiler. Osmanlıcı olmaları, Osmanlı hanedanlarının, egemenlerinin ve sömürücülerinin temsilcisi yapıyordu kendilerini. Yani 100 yıl öncenin seçkinlerinin ve “beyaz Osmanlıların” temsilcisi olmaya soyunduklarını unutuveriyorlardı.

İkincisi ise, burjuva devrimlerinin ilerici misyonunun, burjuvazi iktidara gelir gelmez gericileşmeyle birlikte tükenmesiydi. Burjuvazi, egemen sınıf haline geldiğinde, kendi egemenliğini sürdürmek için doğrudan dinsel gericiliğe sarılmaktan hiç çekinmeyecekti. Nitekim ülkemizde olan budur!

Türkiye’de kapitalist sınıfı, Nişantaşı sosyetesinden ibaret gösterip durdular. Burjuvazinin kanatlarını, geleneksel-yeni, kentli-kasabalı, CHP’li-AP’li gibi ayrımlara tabi tutabilirsiniz. Yani sanayi, ticaret, mali, tarım gibi daha iktisadi bir tanımla da açımlayabilirsiniz. Ama bugün iktisadi ayrımların topyekûn içiçe geçtiği bir kapitalist sınıf gerçeğini 100 yıldır yazıyoruz. Sanayicilerin banka sahibi olduğu, bankaların şirketlere sahip olduğu gibi…

Ama aynı zamanda burjuvazinin İslamcı, muhafazakar, dinci tarafını neden yazmıyoruz? Türkiye kapitalizmi geliştikçe kapitalist sınıfının daha da dincileştiği gerçeğini. Çünkü din, sömürüyü örtmek gibi çok önemli bir işlevi bir kez daha yerine getiriyordu. Bugün AKP’nin dayandığı İslamcı sermaye, TUSKONlar, MÜSİADlar, KOBİ’ler, yandaş küçük-büyük patronlar neyi temsil ediyor?

Eğer bir seçkincilik, “beyaz Türklük” aranacaksa bakılması gereken yer burasıdır.

Konumuz olmayan, ancak yazının içinde geçerken belirtmemiz gereken bir başka önemli nokta ise şudur: Burjuvazinin kanatları arasında tercih yapmak! Sanki geleneksel burjuvazi ilerici, yeni burjuvazi gerici gibi akıl dışı yorumlardan uzak durmak gerekiyor. Bugün Türkiye’de düzen partileri ve onların Millet-Cumhur ittifakları üzerinden taraflaşmanın aslında kapitalist düzenin ve kapitalist sınıfının kendi iç çekişmesinde taraf olmak dışında bir manaya gelmeyeceğini daha ne kadar anlatabiliriz?

Çünkü, kapitalist sınıfın ortak bir tanımı var. Kapitalist sınıfın aynı zamanda bir çıkar ortaklığı var. Koç ya da Sabancı grubunun AKP döneminde nasıl zenginleştiğini, tarikatlara bağlı patronların nasıl büyüdüklerini ifade etmek bunu kavramak için yeter de artar bile. Çıkar ortaklığı sömürüde buluşmaktır. Eğer işçiler ayağa kalksın, emin olun, dincisi-laiki, kentlisi-kasabalısı, gelenekçisi-yenisi hepsi bir olur, işçilerin karşısına dikilirler. Grev istemezler, ücret artışlarından hoşlanmazlar, vergi indirimlerden bayram ederler, kıdem tazminatı kaldırıldığında göbek atarlar.

Bugün gelinen nokta ise dünün bütün abuk tartışmalarını da ortadan kaldırmıştır. İdris Küçükömerlerin gündeme getirdiği “bugünkü sağın emekçi sınıfları temsil ettiği, Türkiye’de sağ-sol yer değiştirmeli gibi” saçma tezleri yerle bir olmuştur.

Bugün Türkiye’de büyük işletmelere, fabrikalara, şirketlere, market zincirlerine vs. bakınız. Patronlarının çoğunun İslamcı, dinci ve tarikatçı olduğunu göreceksiniz. Devlet bürokrasisinde yükselmek için gereken tarikatçılık, patronlar dünyasında kar etmek için de geçerli yol haline gelmiştir.

Bugün dinciler patron olmuştur. Ya da patronlar dinci.

Emekçilere düşen ise solculuk olacaktır. Zaten solcular hep emekçiydi.

İslamcı siyasetin, dün yoksulluk üzerinden kendisini tanımlayama zorladığı eksen bugün çökmüştür. Özellikle İran üzerinden yayılan sözde anti-kapitalist İslamcılık çizgisi, bugün İran’da da Türkiye’de AKP örneğinde de, çöküp gitmiştir. İslamcılık, artık egemen sınıfların ideolojisidir.

Nişantaşı sosyetesini gösterip, laikliği hedef tahtasına oturtup, kendi dinciliklerini meşrulaştırmaya çalışanlar, özünde Nişantaşı sosyetesi ile sınıf kardeşidirler!

AKP ile haramiler düzeni yaratılmıştır. Nişantaşı sosyetesi de kazanmış, AKP eliyle yandaş, İslamcı, tarikatçı sermaye de daha çok kazanmıştır!

Kaybeden ise hep emekçiler olmuştur.

“Beyazlık, seçkincilik, elitizm” aranacaksa bugün önce dincilere bakınız!