Alevi ile emekçi nerede buluşur?

"Haber portalının adına inat edercesine;  ‘ileri’ olanla her anlamda kavgalı böylesine bir yazının paylaşılmasının manidarlığını da  iletmeyi borç bilirim."

Alevi ile emekçi nerede buluşur?

Nesimi Yılmaz 

 

Cumartesi günü haber sitelerini takip ederken karşıma çıkan bir yazı epey dikkatimi çekti. Başlığı ilgi alanım ve üzerinde çalışmak istediğim bir konu olduğu için ince bir tereddütle yazıyı okumaya koyuldum. Tereddüdüm yazının başlığı ile ilgiliydi elbette:

‘‘Serkan Akçay yazdı: Alevi inancında yolun gerçekleri: Olanaklar ve Covid-19’’[1]

Evet birçoğunuzun aklına takılacağı gibi benim de aklıma Alevi inancının yol edepleri öncülüğünde sağlık krizi ile nasıl  mücadele yürütüleceği oldu. Merak etmeyiniz. Yazarın da bu konuda gerek itikadı gerek güncel açıdan kafa karışıklığı yaşadığını söylemeliyim.

Yazar yazının başında dayanışma kültürünün önemi ile konuyu ele alıyor. Dayanışmayı, sosyalistlerin hangi pencereden ele aldığını çiğ bir temelde inceleyerek ‘demokratik kitle örgütçülüğü’ söyleminin büyülü duvarının arkasına sığınma ihtiyacı hissediyor. Oysa ki geleneksel sol mücadele tarafında işler elbette öyle değildir. Dayanışma kavramı da diğer bütün başlıklar gibi sınıf mücadelesinin hareket alanında ne ölçüde yer tuttuğu ve hangi anlamı üstlendiği üzerinden ele alınır. Bu yönüyle dayanışma kavramı sınıfın kendi içindeki mutlak birlik ilişkisine yaslanır. Yoksullara ekmek verilmesi, temel ihtiyaçlarının giderilmesi, kadın sığınma evleri açılması, okuyamayan çocukların eğitim koşullarının karşılanması vb. başlıklar yardımlaşma olarak adlandırılır. Tabi burada yazarın ve yazının sahibi haber portalının en azından sınıfçı bir pozisyon aldığını tereddütlü bir temenni olarak iletmemiz gerekir. Bu konuda yazara ve İleri haber portalına manidar bir kaynak olarak TİP’in 6o’lı yıllardaki toplumsallaşma sürecini taramasını önerebiliriz.

**

İlerledikçe konunun başlığına paralel olarak Alevilik ve Alevi örgütleri kısmıyla bağlamın somutlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Yazar burada “Alevilik nedir?” sorusuna kısa bir cevap vererek devam ediyor:

“Alevilik: Hak-evren-insan birliğini, varlığın birliği temelinde bir bütün olarak gören, toplumsal yaşamı insan hakkı, eşitlik ve etno-kültürel çeşitlilik içinde birlik temelinde düzenleyen; tarihini, kültürel ve inançsal varlığını insanlık tarihi ve kadim uygarlıklardan alan, ekolojik sistemin sürdürülmesini öncelikli gören bir ekonomik ve felsefi düşüncesi ırklar üstü nitelikli evrensel bir yaşama biçimidir. Başka bir ifadeyle Alevilik insanı ham ervahlıktan çıkartarak insan-ı kamil mertebesine ulaştırmak, insana, doğaya ve tüm canlılara aşk ile bakabilmek olarak tanımlanır.”

Kısa bir giriş için mantıklı bir tanımlama diyebileceğimiz bir değerlendirmedir. Ancak konu burada zaten Alevilik’in ne olduğu değil Alevi toplumsallığının kendiliğinden anlamlı kılınması ve tüm sosyolojik-tarihsel koşulların bay-pas edilmesidir. İnancın öğreti olarak bağlayıcılığının sınırları tabii ki de o inancın tarihsel süreçte izlediği yol, inancı paylaşan yol erkanının hangi yöne doğru piştiği ile çizilmelidir. En somut örneklerden biri; pek tabii Alevi-Bektaşi toplumunun coğrafyalara göre değişkenlik gösteren düşünce ve davranış farklılıklarıdır. Öyle ki bölgeden bölgeye yazarın da  altını çizdiği ve genelleyerek  toplumsal bir profil ortaya koyduğu; Hakka yürüme erkanları, lokmaların pay edilmesi gibi ritüeller örnek verilebilir. Ancak burada da vahim bir  indirgemecilik vardır ve inancın toplumsal mücadele konusundaki yerine dair idealist bir renk taşımaktadır.

Bu rengin yazının ilerleyen kısımlarında daha belirgin bir ton kazandığını görüyoruz. Çünkü; yazı iyice sınıfsal öğreti bağlamından kopuyor ve Alevi örgütlerinin kendi bütçeleri ile işsiz kalan ‘alevi yurttaşlarımız’ın sorunlarına el atması noktasına uzanıyor. Esasında burada birçoğunuzun ilk tepkisinin sivil toplumculuğa olduğunu tahmin edebiliyorum. Ancak gözden kaçırılabilecek olan başka taraf,  yazarın burada bağlamı ilan ediyor olmasıdır. Mutlak sonuçtur. İdealizm gerçeğin duvarına çarpmadan gerçeği kavrayamaz. Bu açıdan ilkeli bir idealist sivil toplumculuk başarısı gösteren yazara teşekkür etmeliyiz. Konuyu Alevi toplumunun inanç ve Yol gerçekliği temelinde ele alan taife açısından hazin bir sonuç çıkarıyor:

“Türkiye’de iktidarın önce 65 yaş üstünü ardından da 20 yaş altını evde tutması ülkemizde demokratik kitle örgütlerini, en çok da Alevi örgütlerini etkilemesi tesadüf müdür? 20 yaş altı gençlerimizin gündelik işleri yapması, lokma pay edilirken çalıştırılması vs. için kullanıldığı, 50 yaş üstü erkek bireylerin de belediye binalarından çıkmadığı, makam sevdasıyla keselerini doldurduğu bu ‘örgütsüzlük’ anlayışı hala canınızı sıkmıyor mu? Ayrıca ‘erkek birey’ diyorum. Çünkü her ne kadar bizde ‘can’ vardır dese de malesef kabul etmelidir ki pratik olarak Alevi toplumunda da kadının yeri yaşadığımız coğrafyadaki tüm kadınların durumundan pek farklı değildir.”

Gördüğünüz gibi sona doğru geldikçe yazının tekniği gereği ip inceldiği yerden kopuyor. İki önemli detayı bizlere sunma ihtiyacı hissediyor. Salgın krizinin yarattığı toplumsal sorunları ele alırken çubuğu öz-biçim olarak etnik esasa dayalı Alevi Örgütleri’ne büküyor. Aklına sınıfın kendi örgütlerinin gelmemesine tabii ki de şaşırmıyoruz. Çünkü; yazının başında alevi öğretisini ayrıca bir bölme olarak tarif ederek; emekçileri kulak okşayan bir nağme söyler gibi bilim dışı şekilde umarsızca ayırıyor. Bölme işleminde liberalizme ayıp olmasın diyerek bir üzüntüsünü paylaşıyor. Öğretisi ve Yol edebi gereği her sorunu çözeceğini düşündüğü Alevi halkına ‘canlar’ kavramı üzerinden, kadın sorununda gerilediğini söyleme ihtiyacı hissediyor.

Yani yazara göre emekçi halkı -her anlamda- isteklerimiz ölçüsünde ayırabiliyoruz; ama sınıfsal açıdan iki taraf olarak netleştiremiyoruz. Bizim nazarımızda konu açık bir netlik kazanalı yüzyıllar oldu. Aynı haber portalındaki bir yazının hakkını vermem gereken bir bölümünde yazarın dediği gibi:

“Günümüzün en ileri teknoloji ürünlerine işaret edip “Bunları şu kadar sene önce hayal edebilir miydin” diye soranlar karşısında yelkenleri hemen suya indirmeyin…

Lafınızı anında çarpıverin:

“Evet, doğrusu eskiden bunlar aklımın ucundan bile geçmezdi. Aslında ben başka şeyler bekliyordum, ama kimilerinin üzerinden yüz yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bu beklediklerimin hiç biri gerçekleşmedi…” [2]

Bu kısmın öğreticiliği ile birlikte yazara, işçi sınıfının gerçekliğini toplumsal başlıkların uzağına taşıma gayretinden vazgeçmesini öneririm.

Ayrıca; haber portalının adına inat edercesine;  ‘ileri’ olanla her anlamda kavgalı böylesine bir yazının paylaşılmasının manidarlığını da iletmeyi borç bilirim.

[1] https://ilerihaber.org/icerik/serkan-akcay-yazdi-alevi-inancinda-yolun-gerekleri-olanaklar-ve-covid-19-111880.html

[2] https://ilerihaber.org/yazar/plastik-halk-111710.html