Çalışma ekonomisi uzmanı, akademisyen Aziz Çelik: İşçiler 122 gün vergi ve kesinti için çalışıyor

Çalışma ekonomisi uzmanı akademisyen Aziz Çelik, "Asgari ücret gerçekleri, asgari için ne yapmalı?" sorusunu şöyle yanıtladı.

Çalışma ekonomisi uzmanı, akademisyen Aziz Çelik: İşçiler 122 gün vergi ve kesinti için çalışıyor

2021 bütçe görüşmeleri Meclis’te AKP ve MHP’nin oyları kabul edilmişken, gözler asgari ücret görüşmelerine döndü. Meclis’te grubu bulunan partiler 3000 ila 4000 yelpazesinde kimi rakamlar telaffuz ettiler asgari ücret için. Bu rakamların kuşkusuz ki emekçiler cephesinde bir anlamı yok. Emekçiler, pandeminin ve krizin faturasının kendilerine ödetilmek istendiğinin farkında.

Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.517 TL, yoksulluk sınırı 8.198 TL, bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutar 3.074 TL olarak açıklanırken; elbette Meclis’teki partilerin veya iktidar ortaklarının emekçilere reva gördüğü asgari ücret tutarlarının gerçeklikle bağı hiçbir zaman kurulamayacak.

Manifesto, sözü emek örgütlerinin temsilcilerine bıraktı. DİSK Genel Sekteri Adnan Serdaroğlu, Sınıf Tavrı Yönetim Kurulu üyesi Kemal Parlak,  Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İyi-Sen) Genel Başkanı Ali Öztutan ve Akademisyen Doç. Dr. Aziz Çelik asgari ücret tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerini Manifesto ile paylaştı.

Çalışma ekonomisi uzmanı, akademisyen Aziz Çelik, “Asgari ücret gerçekleri, asgari için ne yapmalı?” sorusunu şöyle yanıtladı:

Asgari ücret işçi sınıfı mücadelesiyle kazanılmış evrensel bir haktır

Asgari ücret işçi sınıfının 200 yıla yakın bir mücadelesinin sonucunda kazanılmış bir haktır. Asgari ücret 1830 ve 1840’larda İngiltere’de Chartist hareketin gündeminde olmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısında sosyalist hareket bir yandan ücretli kölelik olarak adlandırdığı kapitalizme son vermek için çalışırken, bir yandan da ücretlerin sınıflar arasındaki mücadeleyle belirleneceğinin farkındadır.

Asgari ücreti uygulayan ilk ülke 1894’te Yeni Zelanda oldu. Ardından 1896’da Avusturalya’nın Victoria Eyaleti’nde ve 1909’da İngiltere’de asgari ücret uygulamasını görüyoruz. Ekim 1917’de Sovyet Devrimi’nin ikinci günü yayımlanan hükümet kararnamesi ile 8 saatlik işgünü ve asgari ücret kabul edildi. ABD’de 1938’de Roosevelt döneminde federal asgari ücret sistemi kabul edildi.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bağımsızlığını kazanan Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler asgari ücret uygulaması başlattı. Ulusal düzeyde kapsayıcı asgari ücret uygulamaları ilk olarak Hollanda (1960), Fransa (1970) ve İspanya’da (1980) ortaya çıktı. Asgari ücret, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1919’daki kuruluşundan bu yana önemli hedeflerinden biri oldu. 1919’da ILO kuruluş ilkeleri arasında asgari ücret de yer aldı.

ILO 1970 yılında, 131 sayılı Asgari Ücret Tespit Sözleşmesi’ni kabul etti. ILO’nun 131 sayılı Sözleşmesi’nin 3. maddesine göre, asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı, sosyal güvenlik yardımları ve diğer sosyal grupların göreli yaşama standartları dikkate alınmalıdır. ILO’nun 135 sayılı Tavsiye Kararı’nda ise asgari ücretin yoksulluğu alt etmesine yönelik etkisine, bütün işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçlarının sağlamasına dönük öneri yer almaktadır. Türkiye ne yazık ki 131 sayılı ILO Sözleşmesi’ni henüz onaylamadı.

1961 yılında kabul edilen Avrupa Sosyal Şartı ile onun güncellenmiş hali olan ve 1996’da kabul edilen Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 4 (1) maddesi ise ‘‘Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli adil bir ücret alma hakkı vardır’’ hükmünü içermektedir. Türkiye, tarafı olduğu Avrupa Sosyal Şartı’nın ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın bu hükmüne anlaşılmaz bir biçimde çekince koymuş ve onay dışı bırakmıştır.

Türkiye’de asgari ücret

Türkiye asgari ücret 3008 sayılı ve 1936 tarihli İş Kanunu ile erken Cumhuriyet döneminde mevzuatımıza girmiştir. Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’ne göre asgari ücret: ‘’işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti’’ şeklinde tanımlanmaktadır. Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip üst işçi ve işveren örgütleri tarafından (işçi temsilcilerini Türk-İş ve işveren temsilcilerini ise TİSK) saptanıyor.

Komisyon’da DİSK yer alamıyor. Böylece işçilerin önemli bir bölümünün Komisyon’da temsili engelleniyor. Komisyon kararları kesin nitelikli olup itiraz edilemiyor. Asgari ücret tespit sürecinde toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi uyuşmazlık prosedürü işlemiyor ve kararlara itiraz edilemiyor.

Uluslararası normlara göre işçinin sadece kendisinin değil, ailesinin de (hanehalkının) asgari ücret tespitinde hesaba katılması gerekir. Yönetmelik’teki tanımda işçinin ailesi asgari ücretin dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki asgari ücret tespit yöntemi uluslararası standartlarla uyumsuzdur.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararları oyçokluğu ile alınmakta ve kesin nitelik taşımaktadır. Komisyon kararlarına itiraz mümkün değildir. Dolayısıyla hükümet ve işveren tarafı aynı doğrultuda oy kullandığında işçi tarafı azınlıkta kalmaktadır. 2000-2019 arasında 20 kez yapılan asgari ücret görüşmelerinin sadece dördünde taraflar arasında uzlaşma sağlandı. İşçi tarafı 14 kez saptanan asgari ücrete itiraz ederken bu yıllara ilişkin asgari ücret düzeyi hükümet ve işveren tarafının işbirliği ile saptandı.

Türkiye bir asgari ücretliler ülkesi haline geldi

Asgari ücret ve civarında ücretlerle çalışanların çokluğu o ülke için asgari ücreti çok daha önemli hale getirmektedir. Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip ülkelerden biri olmanın yanında, asgari ücretle çalışanların oranının en yüksek olduğu ülkedir. Bu durum Türkiye’de asgari ücretin etkisini AB ülkelerine göre çok daha yaşamsal hale getiriyor.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde asgari ücretin yüzde 10 altı ve yüzde 10 fazlası düzeyinde bir ücretle çalışanların oranı ortalama yüzde 9 düzeyindedir. Türkiye’de ise asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında ücretle çalışanların oranı yüzde 57’dir. Böylece Türkiye’deki asgari ücretlilerin oranı AB ortalamasının 6 katından fazladır. Asgari ücret civarında ücret alanların oranı AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye’ye göre oldukça düşük olduğu görülmektedir. Asgari ücret civarında ücret alanların oranı Hollanda, Danimarka, Belçika ile İsveç’te yüzde 3 iken Avusturya, Yunanistan ile Çekya’da yüzde 4 ve İspanya, Slovenya, Almanya ile Finlandiya’da yüzde 5’tir. AB ülkeleri arasında asgari ücretlilerin en yoğun olarak yaşadığı üç ülke ise yüzde 21 ile Romanya ve yüzde 20 ile Macaristan ve Portekiz’dir.

Öte yandan işçilerin yüzde 17’si yaklaşık 3,3 milyon çalışan asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. Asgari ücretin yarısından daha az ücretle çalışanlar ise 1 milyona yakın. Asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamını sürdürmek zorunda olan işçilerin sayısı 7,5 milyon (işçi ve memurların yüzde 38,3’ü) civarındadır.

Asgari ücret civarında ücret alanlar da dahil edildiğinde (asgari ücretin altı ve yüzde 20 fazlası arası) 9,7 milyon işçi, bütün ücretli çalışanların yüzde 50’ye yakını asgari ücret civarı ve altında bir ücretle yaşamını sürdürüyor. Tüm ücretli çalışanların yüzde 64’ü ise (12,5 milyon) asgari ücretin altı ile asgari ücretin bir buçuk katı arasında bir ücret elde ediyor. 19,5 milyon işçi ve memurun 15,3 milyonu (yüzde 78,2) ise asgari ücretin altı ile en çok asgari ücretin iki katı arasında bir ücrete çalıştırılmaktadır.

Asgari ücret tablosu özel sektörde daha da kötüleşmektedir. Türkiye’de 2018 itibarıyla özel sektörde çalışanların toplamı 15 milyon 174 bindir. Asgari ücret altında çalışanların neredeyse tamamı beklendiği gibi özel sektördedir. 3 milyon 335 bin olan asgari ücretin altında çalışanların 3,3 milyonu özel sektörde çalışmaktadır. Başka bir deyişle, özel sektör işçilerinin yüzde 21,7’si asgari ücrete erişemiyor.

Özel sektör işçisinin yarısı asgari ücret ve altında ücretlerle çalışıyor. Özel sektörde asgari ücret ve altında ücretle çalışanların oranı yüzde 49 ve asgari ücret civarında (komşuluğunda) çalışanların oranı yüzde 62’dir. 9,5 milyona yakın özel sektör işçisi asgari ücretin yüzde 20’si ve altında ücretlerle çalışmaktadır. Asgari ücretin altında ücret alanların oranı genelde yüzde 17 iken kadınlarda bu oran yüzde 25’i aşmaktadır. Asgari ücret ve altında ücret alanların oranı ise genelde yüzde 38 iken, kadınlarda yüzde 49’a yükselmektedir.

Asgari ücretli milli gelirden pay alamıyor

Asgari ücretin kişi başına gelire oranı 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile birlikte hızla düşmeye başladı. Asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı 1980’de sert bir düşüşle yüzde 55’e geriledi. Bir diğer ifadeyle asgari ücret kişi başına gelirin yüzde 45 altında gerçekleşti. Asgari ücretin milli gelir karşısındaki erimesi ANAP hükümetleri (1983-1991) döneminde de devam etti. Asgari ücret 1988 yılında kişi başına milli gelirin yüzde 49,9’una geriledi. Bahar eylemleri ve artan işçi hareketlerinin etkisiyle asgari ücret 1991 ve 1992 yıllarında bir yükseliş yaşadı. 12 Eylül 1980’den bugüne asgari ücretin kişi başına milli gelire göre en yüksek olduğu dönemler 1991-1993 arası yıllardır. 1998 yılında ise asgari ücret milli gelir karşısında en düşük düzeye (yüzde 42,3) geriledi.

Asgari ücret AKP döneminde kişi başına milli gelire göre en düşük düzeylerde (yüzde 49-60 bandında) seyretti. 1978’de kişi başına milli gelirin yüzde 3,4 üzerinde olan asgari ücret aradan geçen 42 yılda kişi başına gelirin yüzde 42 altına düştü. Kuşkusuz bu durumun en önemli sebebi işçi sınıfının örgütlülüğünün ve toplu sözleşme kapsamının yaygın olmasıydı.

Bu gerilemenin anlamı asgari ücretle çalışanların göreli olarak yoksullaşmasıdır. Öte yandan asgari ücretle çalışanların oranının artması nedeniyle bu durum genel olarak ücret artışlarının da kişi başına milli gelir artışının çok altında kaldığını göstermektedir. Eğer asgari ücret kişi başına GSYH’ye paralel olarak artsaydı brüt asgari ücretin 2020 yılında 4.995 TL olması gerekirdi. Oysa aynı dönemde asgari ücret 2.943 TL olarak uygulandı.

İşçiler 122 gün vergi ve kesinti için çalışıyor

Asgari ücretten yapılan vergi ve diğer kesintiler asgari ücretin niteliği ile bağdaşmayacak kadar yüksektir. Brüt asgari ücretin dolaylı-dolaysız vergi ve diğer kesintileri dikkate aldığımızda işçinin eline brüt asgari ücretin sadece yüzde 66,6’sı net harcanabilir ücret olarak geçmektedir. Brüt asgari ücretin yüzde 33,4’ü (983 TL) vergi ve diğer kesintilere gitmektedir.

İşçinin eline bu doğrudan kesintilerden sonra geçen miktardan ise en az 364,37 TL dolaylı vergi (tüketim vergileri, KDV, ÖTV vb.) kesilmektedir. Böylece doğrudan ve dolaylı vergiler ile prim kesintilerinin toplamı 982,67 TL olmaktadır. Bu kesinti toplamının brüt asgari ücrete oranı yüzde 33,4’tür. Bu durumda asgari ücretli bir işçi 365 günlük bir yılın 122 günü vergi ve kesintiler için çalışmış olmaktadır.

Net asgari ücretin tutarı konusunda uzun zamandır bir karmaşa yaşanmaktadır. Bilindiği gibi 2008 yılına kadar ücretliler için vergi iadesi uygulaması söz konusuydu. Ücretliler belirli temel harcamaları için topladıkları fatura ve fişler karşılığında devletten vergi iadesi almaktaydı. Ancak vergi iadesi ücretin bir parçası değildi. Devlet tarafından yapılan bir ödemeydi. 1 Ocak 2008’de vergi iadesi uygulaması kaldırıldı ve bunun yerine Asgari Geçim İndirimi (AGİ) uygulaması başlatıldı. AGİ, işçinin medeni durum ve çocuk sayısına bağlı olarak farklılaşmaktadır.

AGİ’nin dahil edilmesiyle net asgari ücret olduğundan yüksek gösterilmeye başlandı. Oysa AGİ işveren tarafından ödenmiyor ve ücret değildir. Net asgari ücret işveren tarafından işçiye ödenen miktardır. AGİ ise devlet tarafından sağlanan bir destektir.

2020 itibarıyla AGİ hariç net asgari ücret 2.324 TL değil aslında 2.103,97 TL’dir. İşveren tarafından işçiye ödenen net asgari ücret budur. Diğeri bütçeden sağlanan kamusal bir destektir. AGİ’nin asgari ücret içinde gösterilmesi sonucunda asgari ücretin işverene maliyeti düşmektedir.

Asgari ücretin tespiti masanın dışına taşmalıdır

Asgari ücret işçilerin ezici çoğunluğunun meselesidir. Türkiye bir asgari ücretliler toplumu haline gelmiştir. Asgari ücret görüşmelerinde işçilerin etkili olması sadece masa başı görüşmelerle mümkün değil. Asgari ücret tespit sürecini ulusal bir toplu pazarlığa çevirmek, milyonların meselesi yapmak ve çalışanları insanca bir asgari ücret talebi etrafında harekete geçirmek mümkündür.

Asgari ücretin işverenlerin ve hükümetin iki dudağı arasında kalması bu konuda hukuksal dayanakların yokluğundan değildir. Aslı sorun sendikal iradedir. Güçlü hukuksal dayanakları olan asgari ücret için toplu eylem hakkı sendikalar tarafından kullanılamamakta ve tepkiler son derece sınırlı kalmaktadır. Masanın arkasına işçilerin, toplumun iradesini de yığmak lazım. Asgari ücretin insanca bir düzeye yükseltilmesi için ILO’nun açık bir biçimde hak olarak tanımladığı 24 saatlik bir genel iş bırakma eylemi gündeme gelmelidir. Aksi halde 2021 asgari ücret artışı yine eski tas eski hamam olmaktan öteye gitmeyecek.