Bilimsel bilgi üzerine

Evet, bilgi kirliliği her zaman vardır ama kriz derinleştikçe kirliliğin dozu da artar. Bugün kriz çok derin. Kastettiğim sadece pandemi değil; ekonominin dibe vurması, işsizliğin, yoksulluğun en üst düzeye çıkması, gazetecilerin hapiste olması, yargı kararlarının hiçbir güvenilirliğinin kalmaması, özgürlüklerin yok edilmesi… Hepsi.

Bilgi kirliliği sınıflı toplumların olmazsa olmazlarından biridir. Genellikle de uydurma haberi yayma şeklinde gerçekleşir, örneğin Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı istediği gibi. Ve bu iş için düzenli çalışan ekipler vardır. Bunun yanında hem daha pratik, hem de daha kalıcı, yani daha verimli bir yöntem de toplumun ayarlarıyla oynayıp, düşünce sistematiğini bozmaktır. Daha kısa bir ifadeyle, toplumu bilimsel bilgiden uzaklaştırmaktır. Böylece “kirli” bilgiyi toplum kendisi de üretmeye başlar.

Peki, bilimsel bilgi nedir? Herhangi bir bilgiden farkı nedir?

Öncelikle bir bilginin bilimsel olabilmesi için bilimsel yöntemlerle üretilmiş olması ve üretilen bilginin sistematik bir bütün olarak sunulabilmesi gerekmektedir. Sistematik bir bütün sözü ise, zorunlu olarak sınıflama ve karşılaştırma işlemlerini gerektirir.

Açacak olursak, öncelikle bilginin elde ediliş yöntemi bilimsel olmalıdır. Yani, “böyle duydum” “böyle hissediyorum” olmaz; illaki kanıtı gerekir. İkincisi, damadiyen bir yaklaşım olmasın ama burası çok önemli, sistematik bir bütünün parçası olmalıdır. Yani bilginin öncesi ve sonrası olmalı, havada asılı kalmamalıdır.  Bilimsel gelişme doğrusal bir tarzda ileri doğru değil, sanki bir ağ örer gibi, sürekli yanlara doğru da genişleyerek ileriye doğru gider. Buna ilişki kuralı denilebilir. Yani her bilgi, bir kuram içerisinde kendisine yer bulabilmeli veya kendisi kuramlaşabilmelidir. Sınıflama ve karşılaştırma işlemleri burada devreye girer.

Kuramlaşma için aynı zamanda soyutlama gerekir. Soyutlamanın anlam kazanması için ise diyalektik yöntem zorunludur. “Soyutlama bütün bilimlerin zorunlu olarak kullandığı bir araçtır; incelenen karmaşık bütünün içinden neyin soyutlanacağını bilim insanının perspektifi ve bilim namusu belirler. Bilimlerin gelişmesinin bir aşamasında varılan bilginin düzeyi bilim insanının perspektifini ve (bilim) namusunu zorlar. ”1

Diğer bir nokta ise bilginin, “tamam biz bu sorunu bütünüyle çözdük” şeklinde olmaması gerektiğidir. Kesinlikle, yeni bilginin etkilemediği durumlar olması gerekir. Ayrıca veriler de mükemmel bir uyum içerisinde değil, tıpkı yaşamda olduğu gibi sapmalarla birlikte olmalıdır. Bu da çelişki kuralıdır.

Çelişki kuralının başka bir ifadesi de bilginin yanlışlanabilir olmasıdır. Popper’in kavramlaştırmasına göre bir önerme, hipotez, teori ya da bilginin özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme olasılığı varsa yanlışlanabilirdir. Yani bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak, ya da argüman sunmak olasıysa bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu ilke genellikle bilim ile bilim dışı olanı, bilim ile inancı ayırt etmekte kullanılır.

***

Evet, bilgi kirliliği her zaman vardır ama kriz derinleştikçe kirliliğin dozu da artar. Bugün kriz çok derin. Kastettiğim sadece pandemi değil; ekonominin dibe vurması, işsizliğin, yoksulluğun en üst düzeye çıkması, gazetecilerin hapiste olması, yargı kararlarının hiçbir güvenilirliğinin kalmaması, özgürlüklerin yok edilmesi… Hepsi.

Bir şey yapmalı. Yapamıyorsak, bari aklımızı koruyup, bilgi kirliliğinin bir parçası olmamak, çabuk inanmamak gerekir.

1 Çan A, Ekinli İ. Marksist yöntem üzerine. Gelenek 23. Sayı, Ocak 1989.