Babacan'dan Diyanet'in nefret söylemine destek: Ankara Barosu'nun açıklaması kabul edilebilir değil

Ali Babacan, Diyanet'in nefret söylemine destek çıkarak, "Ankara Barosu imzasıyla yapılan açıklama kabul edilebilir bir açıklama değil. Hukuk sınırları dışına çıkan bir açıklama.Kullanılan kelimeler, ifadeler…Açıkçası ben okuduğumda baroya mensup avukatlarımız adına üzüldüm." dedi.

Babacan'dan Diyanet'in nefret söylemine destek: Ankara Barosu'nun açıklaması kabul edilebilir değil

AKP’den ayrılarak DEVA Partisi’ni kuran Ali Babacan, BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’a verdiği röportajda AKP’den ayrılış sürecine ve Genel Başkanlığı’nı yaptığı DEVA Partisi’ne ilişkin şu açıklamalarda bulundu:

“Öncelikle siyasete nasıl girdim, niye girdim bir kaç cümle söyleyelim. Biz ticaretle uğraşan bir aileyiz aslında. Türkiye’de 1997 yılında 28 Şubat süreci yaşandı, ardından da 2001’de malum o çok büyük ekonomik krizi yaşadık. Daha sonra siyasette sil baştan, ihtiyacı ortaya çıktı.

Tam o dönemde ben bir teklif aldım, yani iş dünyasının ve finans bakışının siyasete yansımasının çok önemli olacağı, biraz da elini taşın altına koyarak, işin içinde olarak Türkiye’nin problemleriyle uğraşmak, çözmek için mücadele etmenin iyi olacağı bana söylendi.

Kaç kere oturduk, konuştuk ve sonunda kabul ettim ve Ak Parti Kurucu üyesi olarak başladım. Amacım sadece Türkiye için iyi bir şeyler yapmaktı.

AK Parti iyi ilkelerle başladı, iyi değerlerle başladı. Tayyip beyin o günkü açılış törenindeki açıklamalarına bakarsanız çok farklı başladı her şey.

Ama daha sonra zaman geçtikçe, iktidar gücü yozlaştırmaya başladı. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır diye bir tabir var biriyorsunuz, bütün o başlangıç ilkelerinden değerlerinden uzaklaşılmaya başlandı.

İnsan kaynağı, yapısı erozyona uğradı. Kararlar istişare ile alınırken, daha sonra tamamen tek bir merciden alınmaya başlandı, buna bağlı olarak da hatalar çoğaldı.

Bu hatalar, şahsi alanda kalsa, partinin yaptığı hatalar olsa neyse ama, bütün bu hatalar ülkeye büyük maliyet getirmeye başladı.

Ak Parti, bir zamanlar belli bir kesimin özgürlük sorunu, belli bir kesimin baskı zulüm altında olmasına bir isyan olarak ortaya çıkmışken; daha sonra, daha geniş kesimlere baskı yapan, geniş kesimlerin özgürlük alanını sınırlayan, ülkedeki genel demokratik işleyişi zayıflatan bir tablo ortaya çıkmaya başladı.

Açıkçası, bir süre dedik, dışında duralım, sessiz olalım, kendi işimize dönelim.

Fakat ülkenin şartları o kadar kötüleşti ki yeniden Türkiye için bir şey yapmayı ahlaki toplumsal sorumluluk olarak gördük ve bizim gibi düşünen arkadaşlarla birlikte yeniden bir başlangıç yaptık ve yeni bir siyasi parti kurduk.”

“BU GÜCÜN ELDEN KAYIP GİTME İHTİMALİ ÇOK YÜKSEK”

Babacan, erken seçim iddialarına ilişkin şunları kaydetti:

“2018 seçimlerinden bu yana, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana 2 yıl bile geçmedi. Arada yerel secimler oldu. İktidar partisi İstanbul’u kaybetti, Ankara, Antalya, Adana, Mersin belli başlı illerin tamamı muhalefete geçti. O tecrübenin üzerine iktidar, hem Meclis’teki çoğunluğunu, hem de sahip olduğu cumhurbaşkanlığı gücünü kolay kolay riske atmaz diye düşünüyorum ben açıkçası. Bugün bu gücün elden kayıp gitme ihtimali çok yüksektir ve zayıf bir noktada böyle bir şey yapacaklarını ben tahmin etmiyorum. Bir de 3 yıllık bir görev süresi var. Bu 3 yılda da belki destek toplanır, memleket toparlanır diye bir iyimser beklentiye de sahip olabilirler ki keşke öyle olsa, biz de çok mutlu oluruz.Ama olmayacak. Dolayasıyla benim apar topar bir erken seçim beklentim yok. Ama 2023 Haziran’a kadar Türkiye dayanır mı, sistem dayanır mı? O ihtimal de çok zayıf doğrusu.Seçim ihtimalini 2021-2022’de biraz daha yüksek görüyorum.”

“ANKARA BAROSU’NUN AÇIKLAMASI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL”

Babacan, Diyanet’in nefret söylemine de arka çıkarak şunları söyledi:

“Ankara Barosu imzasıyla yapılan açıklama kabul edilebilir bir açıklama değil. Hukuk sınırları dışına çıkan bir açıklama.Kullanılan kelimeler, ifadeler…Açıkçası ben okuduğumda baroya mensup avukatlarımız adına üzüldüm. Eminim ki onların pek çoğu da hayal kırıklığı ve üzüntü yaşamıştır. Ama öte yandan Ramazan’ın ilk cuma hutbesinde bu konuların gündeme getirilmesi…O da açıkçası sorgulanması gereken bir konu. Keşke Diyanet İşleri Başkanlığımız tamamen bağımsız çalışsa, tamamen kendi değerlendirmelerine göre İslam dininin kurallarını esaslarını anlatsa, o zaman açıkçası hepimiz çok rahat ederiz. Olması gereken budur.

Günlük siyasetten, siyasi yönlendirmeden uzak, tamamen ilmin ışığında çalışsa hepimiz için daha iyi olur ki, görevidir de bu.Bir yandan şu da var tabi ki, parti programımızda da çok açık, toplumumuzda her birey için özgürlükleri önemsiyoruz.Ama aynı zamanda Anayasada da parti programımızda da çok açık bir başka konu var: Devletin, toplumumuzun yapısını güçlendiren aile kurumunu da desteklemek ve korumak gibi bir görevi var.”