Amerikancılığın bedeli ve 23 Sentlik Askerler

Şimdi ülkemizde Suriye’de yaşamını yitiren Türk askerleri üzerinden Suriye düşmanlığı ve büyük bir milliyetçilik kampanyası pompalanacak. Asker cenazelerinin önünde timsah gözyaşlarını dökenler perdenin arkasında NATO’culuklarını ve Amerikancılıklarını tazeleyecekler.

Amerikancılığın bedelinin emekçi çocuklarına ödetilmesi ülkemiz açısından yeni bir şey değil. Benzeri bir film Kore savaşında görülmüştü. Ülkemize bir bedel ödetilmiş ve karşılığında NATO üyeliği gelmişti.

Bu sefer ödenen bedellerin Türkiye burjuvazisinin ve gerici sermaye iktidarının çıkarları ile çeliştiğini söyleyebilir miyiz? Çok zannetmiyoruz. Suriye’ye dönük saldırganlığın karşılığı ya bir yerlerde alınmıştır ya da yakın dönemde işin kokusu çıkacaktır. Bedeli ise halkımıza ödetiliyor: Cihatçı çetelere kalkan edilen, İdlib’de şeriatçı bir kent devletinin devam etmesi için oralara gönderilen Türk askeri savaşta bir bir gidiyor.

Haftalardır söylemekteyiz. İdlib savaşında Türkiye’nin ne işi var diye soruyoruz. Şu soruların ya da ortaya çıkan çelişkili durumların yanıtları ısrarla verilmiyor.

1-) Türkiye Soçi ve Astana anlaşmalarının gereklerini yerine getirmemiştir. Suriye devleti tarafından kabul edilen muhalefet ile cihatçı örgütler ayrıştırılmamış, ÖSO’culara HTŞ’liler kalkan edilmiştir. Hepsinin kalkanı ise Türk askeri oldu. Sonucun en acısı ise dün gece geldi.

2-) Türkiye ağır silahların arındırılması konusunda verdiği sözleri tutmadı. Amerikan beslemesi cihatçıların elindeki silahlar ülkesini savunan Suriye ordusuna karşı kullanılmaya devam ediyor.

3-) Türkiye M4-M5 karayollarının açılması ve buraların terörden arındırılması yönündeki sözlerini de yerine getirmemiş, İdlib’deki gözlem noktaları Soçi anlaşmasındaki anlamlarını yitirerek bir savaş noktasına dönüşmüştür.

Bu kadar sorumluluğun altına giren ve İran, Rusya ile Suriye gündemi konusunda anlaşmalar yapan AKP iktidarının maskesi düşmüş görünmektedir. Bugünden baktığımızda onların zaten bu masada hep Amerikan çıkarları adına oturduklarını söylemek abartı sayılmamalıdır. Ya da sonuçları itibariyle bugün böylesi bir durum kesinleşmiş gibidir.

Sizleri, birkaç yıl önceye, 2018 yılında ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün üst düzey diplomatik/askeri temsilcilerinin katıldığı, Suriye’nin emperyalistler tarafından nasıl paylaşılacağının ele alındığı “Küçük Grup” toplantısına götürelim. Orada ele alınan başlıklar kabaca şöyleydi ve Ortadoğu’da özellikle Suudi Arabistan’a rol biçilmekteydi.

– Soçi anlaşmasının baltalanması.

– Suriye’de çözüm adına BM’ye ve Cenevre süreçlerine dönülmesi.

– Esad’ın askeri olarak devrilmeye çalışılmasından ziyade, siyaseten zayıflatılması, emperyalizm yanlısı muhalefetin ülke siyasetine entegre edilmesi, devamında ise Esad’ın kaybedeceği bir seçimin zemininin oluşturulması.

– Suriye’de ABD’nin varlığını devam ettirmesi, Rusya’nın olası bir zaferinin propagandasının önüne geçilmesi. ABD’nin perde arkasında liderliğini devam ettirmesi.

– ABD’nin Suriye’nin doğusunda ele geçirdiği petrol kaynaklarından vazgeçmemesi ve hatta bunun için Kürt siyasi hareketi ile yapılan ittifaka devam edilerek, Kürtlerin Amerikalılar tarafından askeri güçlerinin kurmalarına daha fazla destek olunması.

– Türkiye açısından ABD ile Kürt siyaseti arasında yapılan işbirliğinin bir sorun başlığı olmaktan çıkartılması.

– ABD’nin minyatürize edilmiş bazı nükleer silahları gündeme getirerek ve bunların özellikle İran’a karşı bir tehdit unsuru olarak devreye konulması.

İki yıl içerisinde bunların ne kadarında başarılı oldukları elbette tartışmaya açıktır. Ancak son gelişmeler ve AKP iktidarının ülkemizi Amerikancılık ve NATO’culuk adına attığı ateş birinci maddenin başarılmasını sağlamış durumdadır: İdlib savaşı ile birlikte Soçi anlaşması baltalanmıştır.

Bunların devamında ise ABD’nin geçtiğimiz Aralık ayında cebinden çıkarttığı “Sezar Planı”nda yukarıda bahsedilen başlıkları ne şekilde güncellenmiş olduğunu görebiliyoruz. O plana göre ABD’nin Suriye’ye karşı atacağı askeri ve ekonomik adımlar da şöyle ifade ediliyor:

– ABD Fırat’ın doğusunda askeri varlığını sürdürecek, Suriye Demokratik Güçleri’ni Türkiye’nin saldırılarından korumak için uçuşa yasak bölge oluşturacak.

– Suriye ordusunun Fırat’ın doğusuna ve petrol bölgelerine gelişini engelleyecek ve İran ile Suriye’nin lojistik hattını kesmek için Irak sınırındaki Tenef bölgesinde bulunan askeri varlığını sürdürecek.

– İdlib’de Rusya ve Suriye’ye karşı konacak.

Demek ki yaşananlar tesadüf değil. Türk askerlerinin ölmesinin nedeni ise emperyalist ABD’nin Sezar Planı’nın son maddesinde açık bir şekilde yazılmış.

O yüzden gerici AKP iktidarının hamasetinin ve yalanlarının aslında emperyalizmle birlikte hayata geçirilen en kirli planları örtbas etmek için ortaya konulduğunu bugün bir kere daha yüksek sesle söylemek görevimiz olmalı. Ülkemiz emekçilerinin çocuklarının ateşe atılması, cihatçı çetelere kalkan yapılması, savaşa sokularak asker ölümleri üzerinden siyasal çıkış yapmaya çalışmak riyakarlığın en yüksek düzeyi olarak görülmelidir.

Bu noktada AKP iktidarının ve Türkiye sermayesinin Amerikancılığının ve bu anlamda yaşanan güncellenmenin bir boyutuna işaret etmek de önem taşımaktadır. ABD, son süreçte Ortadoğu’da tam saha pres yapma kararı almış gibi görünmektedir. İranlı general Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, yüz yılın anlaşması adı altında Filistin başlığında atılan adımlar, Lübnan’da ve Irak’ta yaşananların emperyalizm tarafından sistematik olarak manipüle edilmeye çalışılması, ABD’nin Kürt siyasi hareketi ile devam ettirdiği işbirliği aracılığı ile Suriye’nin doğusundaki işgalini sürdürmesi ve son olarak Suriye’ye karşı yürütülen saldırganlık dalgasında ülkemizin koçbaşı yapılması, Türk askerine ise “23 sentlik” değer biçilmesi bunun önemli göstergesidir.

Türkiye sermaye devletinin işbirlikçi karakterinin en açık hali İdlib savaşı ile birlikte görünür oldu. AKP iktidarının attığı bu adımların gerici sermaye düzeni ve emperyalizmin çıkarlarından başka bir yere hizmet etmesi mümkün değil. Bu süreçten daha fazla sömürü, NATO’culuk, Amerikancılık çıkar.

Amerikancılığın bedelinin ise emekçi halkımıza ve onun çocuklarına kesilmesi kabul edilemez.

Bu bedeli halkımıza ödeten zihniyetin Libya’da yaşanan askeri kayıplardan “birkaç tane de bizden gitti” diye bahsetmesi tam da yaşananları özetlemesi açısından manidar görülmelidir.

Şimdi ülkemizde Suriye’de yaşamını yitiren Türk askerleri üzerinden Suriye düşmanlığı ve büyük bir milliyetçilik kampanyası pompalanacak. Asker cenazelerinin önünde timsah gözyaşlarını dökenler perdenin arkasında NATO’culuklarını ve Amerikancılıklarını tazeleyecekler.

Oysaki aslolan şey yurtseverlik ve ülke çıkarlarının savunulması ise bunun yolu anti-emperyalizmden geçer. Emperyalizmin Ortadoğu müdahalesinde onun yanında yer almanın bedeli ise her anlamda emekçi halkımıza kesilecektir. Bunu unutmayalım.