Ağam eğlenir bizimle

Bugüne kadar vergiler ve sigorta ödenekleri ile beli bükülen halkımızın karşısına “Milli Dayanışma Kampanyası” adı altında çıkıp, IBAN numarası dağıtarak sermayedarları kurtarma operasyonu için halktan para toplamayı talep etmek, emekçilerle dalga geçmek değilse nedir?

1978 yılında çekilmiş olan Kibar Feyzo filminin unutulmaz repliğinin dönüp dolaşıp Türkiye siyasetinde politik bir anlam kazanması şaşırtıcı değil. Bu durum sanatın ve sanatçının gücünü ya da başarısını gösteren önemli örneklerden birisi olmasının ötesinde, kapitalizmin akıl dışılığını ve patronların emekçilerle nasıl dalga geçtiğini ortaya koyması açısından da önem taşıyor.

Türkiye’de kapitalist düzenin egemenleri ve temsilcileri yani burjuva sınıfı, AKP-MHP koalisyonu ve sermayenin çıkarlarının açık bir şekilde cisimleştiği başkanlık rejimi, emekçi halkımızla dalga geçmekte, eğlenmektedir. O açıdan bu duruma karşı politik bir karşı çıkış emekçilerin kurtuluş mücadelesi için elzem görülmeli.

Emekçilerin salgın ve ekonomik kriz ile kavrulduğu son bir aya baktığımızda onlarca örnek çıkartmamız mümkün. Önümüzdeki günlerde yeni bir tanesi de gündemi işgal edecek gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanlığı kararı ile üç ay boyunca işten çıkartmalar yasaklanacakmış. Şimdi, tüm emekçilerin kriz dönemindeki iş garantisi talebi karşılanacakmış gibi görünüyor. Ücretsiz izne çıkarılan kişilere devlet tarafından gün başına 39 lira 24 kuruş yani ayda 1177 lira gibi komik bir rakam ödenecekmiş. Ama gözden kaçmasın, yasa tasarısı önce patron örgütlerine sunulmuş.

Yani burjuvazi onay verecek, AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanlığı makamı karar alacak. Artık sermayedarlar bu taslağa nasıl bir katkı yaparlar bilinmez, ancak en iyi koşulda dahi asgari ücretin yarıya indirilmesi tüm emekçilere kutlu, sermaye sınıfına da hayırlı olsun. Buna, isterseniz emekçilerin ağzına bir parmak bal çalmak deyin, ister ölümü gösterip sıtmaya razı etmek…

AKP’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın patronları krizden kurtarma operasyonunun yeni bir halkası ile karşı karşıyayız. Sermaye devleti patronların ödemesi gereken ücretlerin çok küçük bir kısmını devlet bütçesinden emekçilere sadaka olarak dağıtacağını açıklamış durumdadır. Buna yoksullukta eşitlik de denilebilir.

Aslında söylenecek şey çok açıktır: Ağam gerçekten bizimle eğlenmektedir.

Aslında sömürü düzeni ve her düzeydeki temsilcisi bizimle geçmişte olduğu gibi son bir aydır her anlamda dalga geçmektedir.

Koronavirüs salgını başladıktan birkaç gün sonra sermaye iktidarı tarafından kısa çalışma ödeneği ve esnek çalışma patronları kurtarma paketinin ilk ayağı olarak açıklanmıştı. Çalışanların temel hakları olan ücretlerin garantisi ve işsizlik ile ilgili en küçük başlıktan bahsedilmemiş, emekçiler yok sayılmıştı.

Geçen süre zarfında ülkemizdeki bütün emekçilerin iş ya da hak kayıpları en yüksek düzeyde yaşandı. Bu esnada neden işten çıkarmaları yasaklanmadı? Ya da izinlerin ücretli olması gerektiğine dair bir yasa çıkartılmadı? Şimdi bu süre zarfında işten çıkartılanların işe iadeleri sağlanacak mı?

Yoksa, daha önce de zikredildiği gibi “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş midir?”

Evde kalması gerektiği söylenen yaşlı insanlarımıza koruyucu maske ve kolonya dağıtarak, sonra bu paketlerin içine Cumhurbaşkanı imzalı mektuplar koyup, seçim propagandası yapmak insanlarla dalga geçmek değilse nedir?

Salgın artmaya başlayınca, özel hastaneler de dahil olmak üzere pandemi hastaneleri ilan edip sonra özel hastanelere aktarılan paraları arttırarak onlara özel bir destek sağlandığının ilan edilmesi emekçiler ile dalga geçmek değil midir? Yıllardır devletten ve halktan aldıkları paralarla servetlerine servet katan özel hastanelere devlet neden arka çıkmaktadır? Şimdi de, bundan sonra koronavirüs tedavilerinin tamamen ücretsiz karşılanacağına dair kararlar alınmaya başlanıyor. Demek ki, son bir ay içerisinde özel hastanelerin vurgununa göz yumulmuştur. O zaman şu soruyu da soralım: Son bir ay içerisinde alınan paralar vatandaşa iade edilecek midir?

Bir yandan tüm topluma “evde kalın” diyen, diğer yandan ücretli izin ve işten kaçınma hakkı gündeme gelince bunu görmezden gelenler ya da koronavirüs vakalarının çıktığı işyerlerinde işçileri çalışmaya zorlayanlar halkın gözüne bakarak ikiyüzlülük yapmaktadırlar.

Tüm topluma maske kullanma zorunluluğu getirip ve devletin bedava dağıtacağını söyleyip, başta sağlık emekçileri olmak üzere kritik sektörlerde çalışanları dört dörtlük bir korunmadan mahrum bırakmak ve “Sağlıkta Şiddet” yasasını Meclis’te reddetmek emekçilerle dalga geçmek değilse nedir? Alkışlar ne çabuk unutuldu?

Bırakın fatura ödemeyi karnını doyuramayacak düzeyde parası dahi olmayan milyonlarca insanın en temel ihtiyacı olan elektrik, su, haberleşme ve ısınma gibi kalemleri salgın döneminde ücretsiz hale getirmeyen, faturaları ertelemekle yetinenler bizlerle dalga geçmektedir.

Bugüne kadar vergiler ve sigorta ödenekleri ile beli bükülen halkımızın karşısına “Milli Dayanışma Kampanyası” adı altında çıkıp, IBAN numarası dağıtarak sermayedarları kurtarma operasyonu için halktan para toplamayı talep etmek, emekçilerle dalga geçmek değilse nedir?

Bu aynı zamanda sermaye gruplarının toplum karşısında aklanması operasyonu olarak da görülmelidir. Bugünlere emekçileri sömürerek gelen patronlar, bu kampanya kapsamında kendileri için komik sayılabilecek meblağları bağış olarak ilettiklerini açıklayıp kendilerini temize çekmeye çalışıyorlar.

Gelin biz başka bir hesap yapalım ve aslında zenginlerinin serveti ile neler yapılabileceğine dair basit bir örnek vermeye çalışalım.

Ekonomi dergisi Forbes tarafından Türkiye’nin ilk 100 zengininin servetlerinin toplamı 2020 yılı Mart ayında 100 milyar 400 milyon dolar olarak tespit edilmiş. Türk lirası olarak karşılığı 673 milyar lira gibi bir rakama denk geliyor. Ülkemizde 15-64 yaş aralığında “çalışabilir” sayılan 61,5 milyon insan var. 30 milyon civarında istihdam olduğu söylenirken, 6 milyon (güncel rakam bunun çok üstündedir) işsiz olduğu hesaplanmaktadır.

İşte Türkiye’nin en zengin 100 kişisinin servetlerinin karşılığı olan 673 milyar liranın yukarıda saydığımız nüfusa kaç ay yetebileceğini varın siz hesaplayın. Brüt asgari ücret üzerinden hesap ederseniz bile 225 milyon adet asgari ücrete denk geliyor. Bunun koronavirüs salgınından toplumu kurtaracak kadar bir zamana ve meblağa tekabül edeceğini varsayabiliriz.

Bunlar görebildiklerimiz. Bir de ilk 1000 zenginin servetlerini, dolar milyarderlerini ve buralara dahil edilemeyen İsviçre bankalarındaki paraları hesap edin.

Yoksullara 1000 lira yardımı, kriz nedeniyle işsizlikle pençeleşen emekçilere 1177 lirayı reva gören patronların ve onların temsilcilerinin bizlerle nasıl eğlendiğini görün!