ABD’nin Çin ile savaşı

ABD ve Çin arasındaki taraflaşma gün geçtikçe daha da derinleşirken, diğer ülkeler henüz pozisyon alma konusunda çekingen davranıyor. ABD’nin özellikle AB’yi Çin konusunda yanına çekme çabası henüz beklediği düzeye ulaşmış değil. Bunun temel nedeni AB-Çin ekonomik ilişkilerinin son 10 yılda son derece derinleşmiş olmasıdır.

ABD’nin Çin ile savaşı

CAN AYKAŞ

İki ülke arasındaki ilişkinin resmi olarak başladığı 1972 yılında bu yana, ABD-Çin ilişkilerinin belki de en kötü döneminde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İki ülke arasındaki rekabet hemen hemen tüm alanlara yayılmış durumda.

Geçtiğimiz yıllarda “ticaret savaşı” adı altında başlayan süreç bir kartopu gibi büyüyerek bugünkü halini aldı. ABD-Çin ilişkileri bugün yalnızca ticaret alanında değil, siyasi, ekonomik ve askeri alanda her gün üst üste gelen açıklamalarla daha da geriliyor, iki ülke de peş peşe, atacakları yeni adımlarını duyuruyor. Her ne kadar öne çıkan gündem maddeleri ABD’nin Çin’i bölgesine hapsetme ve kuşatması olarak görünse de, son aylarda yaşanan bazı gelişmeler artık ABD-Çin mücadelesinin dünya geneline yayılmaya başladığını göz önüne almayı gerektiriyor.

BİLİNDİK HADİSELER

İlk olarak gözden kaçırılmaması gereken nokta 3 Kasım 2020’de yapılması planlanan ABD Başkanlık seçimleridir. Dünya genelindeki ekonomik ve siyasi sorunların ABD iç siyasetini de etkiliyor olması ve seçim arifesinde ortaya çıkan Covid-19 salgını, işsizliğin artması ve George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından yaşanan olaylar, mevcut ABD Başkanı ve 2020 Seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump ve ekibini köşeye sıkıştırmış durumda. İç siyasette sıkışan ve anketlerde Demokratların adayı Joe Biden’ın gerisinde olan Trump, başta Dışişleri Bakanı Mike Pompeo aracılığı ile Çin’i hedef tahtasına oturtuyor.

Covid-19 salgını ile birlikte ABD’de vaka ve ölüm sayılarında ortaya çıkan vahim tablonun faturasını Çin’e kesmek isteyen ABD, uluslararası alanda da sürekli olarak Çin karşıtlığını körükleyici hamlelerde bulunuyor. Örneğin Haziran sonunda Avrupa turuna çıkan Pompeo, Avrupa ülkelerini Çin’e karşı pozisyon almaları konusunda “uyardı”. Bunun yanında Hong Kong ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi konularında da diğer ülkeleri yoğun bir ikna çabasına girişmiş durumda.

Temmuz ayı başında ise Güney Çin Denizi’nde iki ülke arasındaki gerginlik yeniden yükseldi. Çin donanmasının ABD’nin tatbikat yapmayı planladığı bölgeden geçiş yapması üzerine, ABD bölgeye 2 uçak gemisini de içeren oldukça büyük bir filo gönderdi ve burada Çin’in hak iddia ettiği alanlarda konuşlandı.

Geçtiğimiz hafta gündeme gelen bir tasarı ile ÇKP üyelerinin ABD’ye seyahat etmesinin yasaklanması gündeme geldi. Bununla birlikte Çin merkezli sosyal medya uygulaması “TikTok”un bilgi topladığı ve bunları Çin hükümetine aktardığı iddiasıyla yasaklanmasına dair adımlar atılması da planlanıyor.

Yani özetlemek gerekirse, gittikçe “dünya lideri” pozisyonunu kaybetmeye doğru giden ABD, bu pozisyonunu sağlamlaştırmak için dünyayı “Çin tehdidine” karşı birleştirme çabasına girişmiş durumda. Bu durum ile Başkanlık Seçimleri kesişince, ABD’nin Çin düşmanlığı daha da fazla ortaya çıkıyor.

DAĞIN ARDI

Genellikle gündemde olan Hong Kong, Sincan, Güney Çin Denizi konuları haricinde son dönemde ara ara ısıtılan bir başka konu da Çin’in Orta Doğu’ya dönük ilgisi ve etkisi.

Son yıllarda Çin’in İsrail’e artan yatırımlar ile yakınlaşma çabası, Pompeo’nun Mayıs ayındaki ziyareti ile şimdilik durulmuş görünüyor. Bu noktada Pompeo’nun ziyaretinde yaptığı “uyarıların” ardından Çin’in Tel Aviv Büyükelçisi Du Wei’nin konutunda ölü bulunduğunu da hatırlatmak gerekiyor.

Geçtiğimiz hafta New York Times, Çin ile İran’ın oldukça kapsamlı bir anlaşma imzaladığını duyurdu. Bu anlaşma son yıllarda herhangi iki ülke arasında görülmemiş kapsamda bir anlaşmadır. Anlaşmayı kabaca özetlemek gerekirse Çin enerji, bankacılık, telekomünikasyon, limanlar, demiryolları gibi alanlarda yapacağı yatırımlara karşılık İran’dan uygun fiyatlı petrol temin edecek. Ayrıca iki ülke arasında ortak eğitim ve tatbikatlar, ortak araştırma ve silah geliştirme programları ve istihbarat paylaşımı askeri işbirliğinin de gündemde olduğu belirtiliyor.

Bu anlaşmaya dönük henüz Çin, İran ve ABD’den bir açıklama gelmedi. Ancak anlaşmanın kapsamı ve tarafları düşünüldüğünde İran’ın Çin ve ABD arasında yeni bir cephe olacağını ön görmek mümkündür.

BELİRSİZLİK DEVAM EDİYOR

ABD ve Çin arasındaki taraflaşma gün geçtikçe daha da derinleşirken, diğer ülkeler henüz pozisyon alma konusunda çekingen davranıyor. ABD’nin özellikle AB’yi Çin konusunda yanına çekme çabası henüz beklediği düzeye ulaşmış değil. Bunun temel nedeni AB-Çin ekonomik ilişkilerinin son 10 yılda son derece derinleşmiş olmasıdır. Ayrıca özellikle ekonomik olarak darboğazda olan ve Covid-19 salgınından etkilenen başta İtalya ve Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere Çin’in Avrupa sathındaki etkisi de yok sayılmamalıdır.

Bugün Libya, Akdeniz, İran, Suriye ve diğer pek çok belirsizlik gibi ABD-Çin çekişmesinin akıbeti de de 3 Kasım’da yapılması planlanan Başkanlık Seçimleri sonrası belli olmaya başlayacaktır. Her ne kadar özellikle son 30 yıldır ABD Başkanlarının Orta Doğu’ya ve Çin’e dönük politikalarında keskin farklılıklar olmasa da Donald Trump’ın diğer Başkanlara göre farklı bir karakteri olduğu da aşikardır. Dolayısıyla önümüzdeki 4 yıl Trump ile mi Biden ile mi çalışılacak sorusu yanıtlanmadan net bir taraflaşma gözlemlemek zor olacaktır.