19 Mayıs'ta gençliğin durumu: Güvencesizlik, borç batağı, bunalım...

CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Covid-19 sürecinde gençlerin yaşadığı zorluklara dikkat çeken bir rapor hazırladı. 

19 Mayıs'ta gençliğin durumu: Güvencesizlik, borç batağı, bunalım...

CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Covid-19 sürecinde gençlerin yaşadığı zorluklara dikkat çeken bir rapor hazırladı.

Özellikle üniversiteye giriş sınavının tarihinde yaşanan karmaşa, uzaktan eğitim ile ilgili sıkıntılar, eğitimin içine düşürüldüğü durum, önüne geçilemeyen işsizlik ve iş bulabilenlerde güvencesiz çalışma koşulları gibi konulara yer verilen raporda çarpıcı veriler paylaşıldı.

 Genç işsizliğinin her geçen gün arttığının ve üniversite mezunu her 3 gençten 1’inin işsiz olduğunun belirtildiği raporda, son 6 yılda üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranının yüzde 10 oranında arttığı ve çalışan gençlerin de güvencesizlik kıskacında olduğu vurgulandı.

AKP iktidarının gençliğe yönelik politika üretemediğini ve pandemi süreci ile gençliğin yaşadığı sorunların katlandığını belirten CHP’li Bingöl, “Sosyal devlet anlayışının ortadan kayboluşu felaket süreçlerinde iyice ortaya çıkmaktadır. Yaşanan pandemi süreci bu açıdan büyük önem taşımaktadır. En ufak bir salgın, doğal afet, kriz ile yıkılan bir sistem inşa eden iktidar, ülkenin gençlerini ve onların geleceklerini adeta pamuk ipliği ile elinde tutmaktadır. Halbuki bu ülkenin gençliği, sağlam politikalar ile güçlü bir sistemi hak etmektedir.” dedi.

CHP’li Bingöl’ün konuyla ilgili raporu şöyle:

“Türkiye, son 18 yılda genç nüfusun sorunlarına, beklentilerine ve ne ekonomik ne de sosyal taleplerine yanıt veremez bir haldedir. AKP iktidarı, 18 yıldır uyguladığı politikalar ile sadece bugünü değil gençlerin geleceğe dair umutlarını da tüketmiştir. Dahası bu 18 yılda gençler üzerindeki baskılar artmış; umutsuzluk, mutsuzluk ve geçim kaygısı genç neslin önünde büyük bir engel olarak yerini almıştır. Bugün gençlerin yaşadığı sorunların başında işsizlik, güvencesizlik, sürekli değiştirilen eğitim sistemi, kısıtlanan özgürlük ve iktidarın baskı mekanizmalarının yarattığı gelecek kaygısı bulunmaktadır.

2020 yılı itibariyle tüm dünyada ve Türkiye’de kendini gösteren Covid-19 süreci iktidar ve genç nüfus arasındaki bağın ne kadar ince ve hızla kopabilir olduğunu kanıtlamıştır. Sadece 2 ay gibi kısa bir sürede gençlerin geleceği iktidar tarafından bir çıkmaza doğru sürüklenmiştir. Özellikle üniversiteye giriş sınavının tarihinde yaşanan karmaşa, uzaktan eğitim ile ilgili sıkıntılar, eğitimin içine düşürüldüğü durum, önüne geçilemeyen işsizlik ve iş bulabilenlerde güvencesiz çalışma koşulları iktidarın gençlere yönelik politika üretemediğinin en açık kanıtlarından biridir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençler, iktidarın yarattığı tüm bu sorunlarla hayata tutunmaya çalışmaktadırlar. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, özellikle son 18 yılda gençlik açısından artan sorunların gölgesinde kutlanmaktadır. Gençliği özgür, bağımsız, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan bir Türkiye için tüm bu sorunlar aşılmalı ve Mustafa Kemal’in gençlere emanet ettiği Cumhuriyet, gençlerle birlikte yaşatılmalıdır.

EKONOMİK SORUNLAR

– İşsizlik, Borçluluk ve Güvencesizlik Kıskacında Gençlik: Her 3 Üniversite Mezunu Gençten 1’i İşsiz

Gençliğin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri, 2011 yılından bu yana düzenli olarak artan işsizliktir. Hayatlarının en verimli olduğu çağda işsizlik gibi temel bir sorunla karşılaşan gençler, kendilerine olan güvenlerini yitirmekte ve geleceğe dair umutsuzluk içerisinde olmaktadırlar. Genç işsizliği tüm dünyada karşılaşılan bir sorun olmakla birlikte, Türkiye bu sorunun en üst düzeyde yaşandığı ülkelerden biridir.

Türkiye’de 2020 yılının Şubat ayı itibariyle genç işsizliği yüzde 24.4’tür. 2014 yılının aynı döneminde ise bu oran yüzde 17.1 idi. Son 6 yılda genç işsizliği yüzde 7 oranında hızlı bir artış göstermiştir. Üstelik TÜİK tarafından açıklanan bu verilerin sorunlu yanları vardır. Açıklanan bu veriler 15-24 yaş arasını kapsamaktadır. Fakat özellikle üniversite mezunu gençlere baktığımızda 23 yaş ve üstü gençlerin işsizlik oranlarını dikkate almamız gerektiği açıkça ortaya çıkacaktır. Bu durum, verilerin gerçekliğini saklamaktadır.

Özellikle üniversite mezunu gençler, eğitimlerini tamamladıktan sonra işsizlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Üniversite mezunu genç işsizliği hızla artmaktadır. 2020 yılında üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranı yüzde 32’dir. Son 6 yılda üniversite mezunu gençlerin işsizlik oranı yüzde 10 oranında artmıştır. 2014 yılında 657 bin olan üniversite mezunu işsiz sayısı 2019’a gelindiğinde 1 milyon 178 bin kişi olmuştur. Üniversiteden mezun olacak 7 milyondan fazla kişi de hesaplandığında üniversite mezunlarının istihdama dahil edilmesi adına bir planlama yapılamadığı ortaya çıkacaktır. Veriler açıkça göstermektedir ki, her 4 gençten biri ve her 3 üniversite mezunu gençten biri işsizdir.

Genç kadın işsizliği ise en çok artan işsizlik kategorisidir. 2014 yılının Şubat ayında yüzde 18,8 olan genç kadın işsizliği 2020 yılına gelindiğinde yüzde 27,4’e kadar yükselmiştir. Her 3 kadından biri ne eğitimde ne de istihdamda görünmektedir.

KAYIT DIŞI ÇALIŞMA: ÇALIŞAN GENÇLERİN YARISI KAYIT DIŞI ÇALIŞIYOR

Türkiye’de gençlik bir taraftan işsizlik diğer taraftan ise güvencesizlik kıskacındadır. 4 gençten 1’i işsizlikle boğuşurken, çalışan gençler ise çalışma koşullarının güvencesizliği ile sıkışmış haldedir. Yaşanan pandemi süreci güvencesiz çalışma koşullarını arttırmıştır. Genç emek üzerindeki baskı bu süreçte hızla artmıştır. Güvencesiz, kayıt dışı, esnek çalışma koşulları gençlerde mutsuzluk ve umutsuzluğa sebep olmaktadır. İktidar eliyle beslenen güvencesizlik, çalışan gençleri sadece üretim alanı değil; üretim alanı dışında, sosyal hayatlarında da etki altına almaktadır.

İşsizlik, kayıt dışı çalışmayı beslemekte ve iş imkanı bulamayan gençler işsiz kalmamak için daha çok güvencesiz işleri kabul etmek zorunda kalmaktadırlar. Pandemi sürecinde işsizliğin artışı ve hayat pahalılığı gibi gerekçeler gençleri kötü çalışma koşullarına adeta itmektedir. Türkiye’de çalışan gençlerin neredeyse yarısı kayıt dışı çalışmaktadır.

BORÇLULUK: 2 MİLYAR 95 MİLYON LİRALIK BORÇ

2000’li yıllarda güvencesiz çalışma koşullarıyla mücadele eden gençler bir de borçluluk yükünün altındadır. Bu borçlan(dır)manın çalışanlar üzerinde salt ekonomik değil, siyasi etkileri de hayli yoğundur. Öncelikle, borçlanma çalışma hayatına yeni atılan gençlerin ses çıkaracağı, tepki göstereceği durumlarda adeta sesini kısmakta, tepkisiz ve zayıf bir işçi sınıfı ve gençlik oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

Borçlanan genç emekçiler daha kötü koşullarda çalışmaya razı hale gelmektedir. Borçlandırma ile emekçiler fazla mesaiye, düşük ücretlere, kötü ve baskı altındaki çalışma koşullarına karşı razı edilmiştir. Borçluluk hali sendikasız, örgütsüz ve güvencesiz bir gençliğe adeta zemin oluşturmaktadır.

Borçlanma, gelir gruplarının tümü için geçerli sorun haline gelmiştir. Üniversiteden yeni mezun olan öğrenciler çalışma yaşamına borçla başlamakta, ileri yaştakiler borç yükü altında bırakılmaktadır. Bu süreç, bütün yaş gruplarındaki emekçileri piyasaya ve işverene bağımlı hale getirmektedir. Borçlanmanın getirdiği “mecburiyet” hissi, emekçilerin iradesini kırmakta, emeğin güvencesiz çalışma biçimlerine karşılık adeta “rızasını” üretmektedir. Borçlanma ile genç emekçilerin sadece bugünü değil, geleceği de sermaye tarafından denetlenir hale getirilmiştir.

Borçluluk hali hemen hemen her yaştaki emekçiyi ve hanesini sermayenin denetimine açmakta, borcun geri ödenmesi sürecinde emekçilerin bütün hayatını karşılığı olmayan bir çalışmaya dönüştürmekte ve emekçileri tüm hayatları boyunca borçlu ve alacaklı ilişkisi arasındaki iktidar ilişkisine bağımlı kılmaktadır. Bu durum da emekçilerin sadece bugününü değil, geleceğini de belirsiz hale getirmektedir. Bu noktada, borçlan(dır)ma en çok genç emekçileri vurmakta; hem ekonomik hem de siyasi olarak gençliği baskı altına almaktadır.

Üniversiteden mezun olduktan sonra uzun yıllar işsizlikle karşılaşan, iş bulduktan sonra da güvencesiz çalışma koşullarının içine sürüklenen gençler hayata borçla başlamakta, bunun başını da üniversitede alınan krediler çekmektedir. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu her yıl burs, öğrenim kredisi ve yurt başvurularını almaktadır. Başvuruların değerlendirilmesinin ardından bazı öğrenciler burs alırken bazı öğrenciler öğrenim kredisi almaktadır. Burs ödenen öğrenci sayısı tüm üniversite öğrencilerinin yüzde 10’u bile değildir. Mezuniyetten 2 yıl sonra öğrencilerin kredilerini geri ödemeye başlamaları gerekmektedir. Kredi ödemelerini erteleme imkanı yok ise aylık yüzde 1.40 oranında gecikme zammı uygulanmaktadır.

2018 yılı itibarıyla 403 bin öğrenci burs, 1 milyon 259 bin 193 öğrenci ise öğrenim kredisi almaktadır. Son 10 yılda öğrenim kredisi borcu olan 5 milyon öğrenciden borçlarını ödeyemeyen 279 bin 797 kişi Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) tarafından Hazine ve Maliye Bakanlığına bildirilmiştir. Öğrenim kredisi borcu olan 342 bin 282 öğrencinin 2 milyar 95 milyon 228 bin lira borcu vardır. Borçlarını ödeyemeyen öğrencilere ise e-haciz uygulanmaktadır. Sosyal devletin gereklerinden biri olan herkesin aynı kalitede, eşit seviyede eğitim almasının sağlanması koşulu bir kez de geri ödemeler ile çiğnenmektedir. Koronavirüs sebebiyle Mart ayında 3 ay süreyle ertelenen KYK boçlarının Temmuz ayında tekrar ödemeye başlanacağı belirtilmiştir. İşsizlik ve gençler üzerindeki borç yükü hakkında planlama yapmayan iktidar mensupları, KYK borçlarının geri ödenmesi hakkında açıklama yapmışlardır.

Gençler üzerindeki borçlan(dır)ma sadece KYK ile sınırlı değildir. İşsizlik ve hayat pahalılığı, çalışan gençlerin içinde bulunduğu güvencesizlik ve maaşların düşüklüğü gençleri geçinebilmek için borç batağına sürüklemektedir.

İŞ CİNAYETLERİ VE GENÇ İNTİHARLARI

Güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışma koşulları, borçluluk ve örgütsüzlükle beraber oluşan denetimsizlik ortamı ve ihmaller iş kazaları ve meslek hastalıklarını yaygınlaştırmıştır. Güvencesiz çalışma hayatı içerisinde gerekli önlemlerin alınmaması, yasaların ve yaptırımların yetersizliği, denetimsizlik ve örgütsüzlük gibi faktörler genç işçilerin hayatına mal olmaktadır.

İstihdamın taşeronlaşma ile yapıldığı, işgücünün örgütsüzleştirilip ucuzlatıldığı, işverenin iş yerinin tek hakimi olduğu, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının esas alındığı piyasa koşulları içerisinde iş cinayetleri, işe bağlı hastalıklar ve iş sebebiyle yaşanan intiharlar her geçen gün artmaktadır. Türkiye’de iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu ölüm istatistikleri SGK tarafından açıklanmaktadır. Fakat SGK, kendisine bildirim yapılan ve kayıt altına alınan ölümleri açıkladığı ve kayıt dışı istihdam edilenleri verilerine dahil etmediği için açıklanan sonuçlar eksik ve yanıltıcıdır. Sadece kayıtlı olan değil, kayıt dışı istihdam edilen işçilerin de yaşadığı iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu yaşanan kayıplarla verilerini oluşturan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) istatistiklerine göre, AKP’nin iktidar olduğu yıllar boyunca iş cinayetlerinde yaklaşık 20 bin 500 işçi yaşamını yitirmiştir. ILO verilerine göre, 1 “iş kazası sonucu ölüm” karşılığında yaklaşık 6 “işle ilgili hastalık sonucu ölüm” olmaktadır. Dolayısıyla, bu veriye meslek hastalıkları sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı da eklenince iş cinayetlerinin boyutu ortaya çıkacaktır. Türkiye, iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer almaktadır.

İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunu ise gençler oluşturmaktadır. Sadece son 8 yılda 2073 genç iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. 2012 yılında 164 genç iş cinayetlerine kurban giderken, 2019 yılında bu sayı 246’ya çıkmıştır. Ayrıca işsizliğe bağlı genç intiharları da hızla artmaktadır. İşsiz olduğu ya da atanamadığı gerekçesiyle gençler canlarına kıymaktadırlar.

Türkiye’de geçim sıkıntısı sebebiyle yaşanan intiharlar da hızla artmaktadır. 15-34 yaş arasında yaşanan geçim sıkıntısı kaynaklı intiharlar incelendiğinde 2003-2018 yılları arasında 1274 gencin intihar ettiği görülecektir.

 EĞİTİM SORUNU

Eğitim sorunu, farklı boyutlarıyla ele alınması gereken ve biriken, çözülemeyen sorunların yıkıcı sonuçlar doğurduğu en temel alanlardan biridir. AKP ile Türkiye’de en çok sorun yaşanan alanlardan birisi şüphesiz ki eğitim olmuştur.  Her kademede eğitimde yaşanan aksaklık ve sonu belli olmayan, günlük değişimler toplumun ilerlemesi açısından çok sıkıntılı sonuçlar doğurmaktadır.

Liseler ve üniversitelerde yaşanan sınav sistemi değişikliklerine ek olarak, artan fakülte sayısı ve buna bağlı olarak niteliği düşen üniversiteler, barınma sorunları, üniversitelerin yapısında gerçekleştirilen değişimler eğitimin niteliğini düşürmüş, üniversiteleri bilim üretme alanlarından bambaşka bir noktaya sürüklemiştir. Koronavirüs sürecinde ise yine yapboza dönüştürülen sınav tarihleri sebebiyle gençlerin hayatlarının en önemli dönemlerinden biri umarsızca karartılmaktadır.

ARTAN FAKÜLTE SAYISI VE EĞİTİM KALİTESİNDE DÜŞÜŞ

Türkiye’de, 2006 yılından itibaren üniversite sayısında hızlı bir artış yaşanmıştır. Üniversite sayısı hızla arttırılırken nitelikli öğretim üyesi sayısı aynı oranda artmamakta, bu durum da mesleğe yeni başlayacak üniversite mezunları için eğitimlerinde aksamalara neden olmaktadır. Üniversite ve fakülte sayılarında artışa gidilirken, akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin sağlanamaması lisans eğitiminin niteliğinde düşüşe neden olmaktadır.

Türkiye’de 129 devlet üniversitesi, 75 vakıf üniversitesi ve 4 tane vakıf meslek yüksekokulu vardır. Bu üniversitelerde toplam yedi milyon 740 binden fazla öğrenci bulunmaktadır. Buna karşılık akademisyen sayısı 175 bin 387’de kalmaktadır.

Öğrenci Sayıları

Buna göre 270 öğrenci başına bir profesör, 462 öğrenci başına bir doçent, 188 öğrenci başına bir doktor öğretim üyesi, 205 öğrenci başına bir öğretim görevlisi ve 151 öğrenci başına da bir araştırma görevlisi düşmektedir.

SONUÇ

Özellikle 80 sonrası yaşanan ve son 18 yılda AKP ile hız kazanan neoliberal dönüşüm, sadece üretim alanını değil; üretim dışı alanı da değiştirmiş, işsiz, güvencesiz, geleceksiz bırakılmaya çalışılan genç emekçiler, bir de özgürlüklerinden mahrum edilmeye çalışılmaktadırlar. Yaşanan sorunların tesadüfi değil, sistematik olduğunu bilmek, çözüm tesis etmek açısından yerinde olacaktır. Gençliğin yaşadığı ekonomik, siyasal ve ideolojik sorunlar ancak bu üç ana hattın yeniden tesisi ile mümkündür.

Genç emek üzerindeki baskılar ancak emek ve ekonomi politikalarının “ahbaplık” ya da “akrabalık” değil, liyakat esaslı şekillenmesi ve sosyal devletin yeniden tesisi ile mümkündür. İktidarın eşitsiz politikaları ve emek üzerindeki yıkıcı etkileri sistemli ve örgütlü bir çalışma ile sona erecektir. Bu noktada cesaretle, yılmadan mücadele etmek esas kriterdir. Cumhuriyetin devrimci kültürünü miras alan gençler, aydınlık geleceğimizin teminatı olmaya devam edecektir.

Sosyal devlet anlayışının ortadan kayboluşu felaket süreçlerinde iyice ortaya çıkmaktadır. Yaşanan pandemi süreci bu açıdan büyük önem taşımaktadır. En ufak bir salgın, doğal afet, kriz ile yıkılan bir sistem inşa eden iktidar, ülkenin gençlerini ve onların geleceklerini adeta pamuk ipliği ile elinde tutmaktadır. Halbuki bu ülkenin gençliği, sağlam politikalar ile güçlü bir sistemi hak etmektedir.

Nüfusumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan gençlerimiz ülkemizin aydınlık geleceğinin güvencesidir. Gençlerin iyi eğitimli, özgüvenli, hoşgörülü, çağdaş ve Cumhuriyet değerlerine bağlı özgür bireyler olarak yetişmesi ülke açısından çok önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlere armağan ettiği 19 Mayıs ruhu, gençlerin düşlerinden beslenmelidir.”