Askerin Babası ve Sovyet insanı

Hollywood için Sovyet insanı robot olduğu kadar “Alien” filmden kopma bir “uzaylıdır” da. İngilizcede “ailen” kelimesi hem “uzaylıyı” hem de “yabancıyı” anlatmak için kullanılır. Uzaylı, insan olmadığı için yabancıdır. Öyleyse başa dönersek, bu ideolojik düşmana karşı kullanılacak en efektif taktiğin “yabancılaştırma” olduğu açıktır.

Askerin Babası ve Sovyet insanı

Kaan Kavuşan

 

Yaygın Hollywood anlatısına göre, Sovyet insanı insan değil, “robottur.” Robottur, çünkü serttir, vicdansızdır ve muhakemesinde şefkatten uzaktır. Herhangi bir ahlaki kurala tâbi olmamasının yanı sıra, herhangi bir hisse de sahip değildir. Bu aşağılık canlı inkâr edilemeyecek başarı ve zaferlerini de ancak “insan olmamasına” borçludur.

Aynı zamanda zora düştüğünde robot maskesini çıkaran, kuyruğu kıstırılmış sürüngen misali ciyaklayan bir canlı türüdür bu. Rocky 4’te, Sovyet insanının Batı’daki imgesi olan Ivan Drago yenileceğini anlayınca, “bayrak için değil, sadece kendisi için” dövüştüğünü söylememiş miydi? O robot görünüşünün arkasında, komünizm ideali maskesiyle kokuşmuşluğunu saklayan, çürümekte olan bir organizma yatmıyor muydu?

“Organizma” diyorum, çünkü Hollywood için Sovyet insanı robot olduğu kadar “Alien” filmden kopma bir “uzaylıdır” da. İngilizcede “ailen” kelimesi hem “uzaylıyı” hem de “yabancıyı” anlatmak için kullanılır. Uzaylı, insan olmadığı için yabancıdır. Öyleyse başa dönersek, bu ideolojik düşmana karşı kullanılacak en efektif taktiğin “yabancılaştırma” olduğu açıktır. Bu taktik öyle etkili kullanılmalıdır ki Amerikan emperyalizmin sömürü çarkları kimilerine görünmez olsun, kimilerine “ortalığı gene çoh garıştırdılar, ben gene kapitalizme verecem” dedirtsin ve bunun meşrulaştırıcı söylemi de “bunlar insan bile değil” demek olsun.

***

1964 yapımı Sovyet filmi Askerin Babası, yaralı oğlunu bulmak için gittiği askerî hastanede, onun tekrar cepheye gönderildiğini öğrenen ihtiyar bir çiftçinin Berlin’e kadar uzanan yol hikayesi. Filmin en büyük başarısıysa samimiyetini ve içtenliği ekrandan seyirciye kadar ulaştırabilmesi.

Filmin bir yerinde, bu samimiyetteki rolü büyük olan Serco Zekeriyadze’nin canlandırdığı ihtiyar Georgi kendi kendine söyleniyor: “Burada kadınlar ateş ediyor! Çocuklar ateş ediyor! Oğlum desen… çoktan cephenin yolunu tutmuştur… Nereye gideceğim ben şimdi? Cepheye mi?”

İhtiyar köylünün “ateş eden” kadınların ve çocukların sert hayatına duyduğu hayret, evlâdını göremediği için duyduğu umutsuzluk ve cepheye gidip gitmeme kararındaki ikiliğin acıklı temsili; Sovyet insanının da Hollywood’un iddiasının aksine, etten ve kemikten, sinirlenen ve üzülen, bağına bahçesine dönmek isteyen ama dönemeyen gerçek insanlar olduğunu gösteriyor. Karşımızda, kırsaldaki köylünün bile KGB tarafından takip edildiği, yöneticilere itiraz edenlerin doğrudan kurşuna dizildiği bir distopya değil, Nazi belasını defetmek için yapmadığı fedakârlık kalmayan insanların ülkesi var. Cephenin insan yüzü var; aile, arkadaşlık, yoldaşlık bağlarını gösteriyor seyircisine. Georgi Baba’nın hikayesi, aynı zamanda insan azmini, hassasiyetini, sevgisini de yüceltiyor. “Tankçı Teğmen Gorodzi Makaraşvili buradan geçmiştir” yazısını gördüğü an duyduğu heyecan ve sevinç, birçok insanın beynine kazılı yabancılaştırma efektini terse çevirecek güçte.

***

Batı’ya göre sosyalistler ve özellikle de Sovyet insanı; uzaylı ve robot olmasının dışında “tek tiptir” de. Hatta Sovyetler Birliği veya sosyalizm karikatürüne çevrilmiş alegorik bilim kurgularda insanlara aynı renksiz kıyafetler giydirilir, saçları tek makastan çıkmış gibi kesilir. Toplum aynı sorunlardan muzdariptir. Bugün yönetim tarzını ister beğenin ister beğenmeyin, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti hakkında üretilen safsatalar bu yüzden bir ölçüde bilim kurguya benzer. Oysa Asker’in Babası’nda Gürcü köylülerin yerel kıyafetlerini, kültürlerini, başka hayatların başka türlü yaşanışını görürüz. Georgi Baba’nın üzerine giydiği kıyafetler motiflerinden kesimlerine kadar tam bir yerellik taşır. Zaman zaman bilmediği Rusça sözcükleri hep başkaları tamamlar. Georgi Baba’nın da kendine has erdemleri vardır; toprağı bilir, hayata ve doğaya saygı duyar. Savaş ortamında olunmasına rağmen yanan ekinlerin kaybı ve tankların bir asmalığın ezmesine duyduğu tepki bile genç askerlere bir şeyler öğretir.

Sovyet insanının bu çok yönlü temsili bu yüzden de önemlidir. Her türden ve her milletten, her karakterde insan, milliyetçiliğin ve şovenizmin ötesinde, zorunda oldukları için savaşmışlardır. Film, aksini söyleyenlere bir cevap niteliği de taşır bu tercihiyle.

***

Son tahlilde Sovyet Gürcüsü yönetmen Çiyidze, Askerin Babası’nı “kahramanın yolculuğu” işleğine uygun olarak tasarlamış. Bu tasarım işleğinde, kahramanlar isteksiz gönülsüz de olsalar bir meydan okumayla karşı karşıya kalırlar. Önce bu çağrıyı reddederler ama çare yoktur eli mahkûm iştirak ederler. Yolculuk bazen iyi bazen kötü yönde hayatlarını değiştirir. II. Dünya Savaşı’nda Sovyet insanının da başına gelen budur.

Ancak farklı olarak bu filmde kahraman sayısı hem birdir hem ikidir hem de üçtür. Birdir çünkü kamerada kahraman olarak sadece baba Georgi’yi görürüz. İkidir çünkü oğlu Goredzi’yi neredeyse hiç görmeyiz ama babası onun ekmek kırıntılarını takip eder film boyunca. Üçtür çünkü ikisi de Sovyet insanın fedakârlığının cisimleşmiş halidir…

Askerin Babası, orijinal adıyla “Jariskats’is mama” anlattıklarıyla da yönetmenlik başarısı ve seyir zevkiyle de izlenmesi gereken bir film.

 Not: Filmi daha önce siyah-beyaz olarak izlemiş olanlar varsa renklendirilmiş halini mutlaka izlemelerini tavsiye ederim.