Sınıf siyasetine saldırmanın dayanılmaz hafifliği - 1

İki temel noktayı görmezden gelerek komünist siyaset üretilmesi mümkün değil. Birincisi, siyaset alanı kişisel duygu ve arzular üzerine inşa edilemez. İkincisi, toplumda egemen üretim ilişkileri ve sınıflar görmezden gelinerek siyaset yapılamaz.

H. Murat Yurttaş

Türkiye bir seçim sath-ı mailinde daha son beş yıldır yaptığı tartışmaları tekrarlayıp duruyor.

Hele bir AKP geriletilsin de…

Sonra? Aslında sonrası yok. Ama sözde mücadeleye devam…

Öncekilerden farklı olarak bu kez bir seçim başarısı yaşansa da olabildiğince sağa kaymış bir politik zeminde komünistlerin solda kalma özeni ve direnci bir kez daha hedefe konulmuş oldu.

Bu tartışmaların aşılamamasında komünistlerin kabahati var mıdır? Buna daha sonra gelelim. Ama önce bu tartışmalara ve bu tartışmaları yürütenlere bakarak başlayalım.

Eşit ağırlıkta olmasalar da üç grubu veya tavrı genellemek mümkün.

*  *  *

Bunlardan bir tanesi eskiden o ya da bu şekilde, o ya da bu düzeyde sosyalist sol içerisinde mücadele yürütmüş kişiler.

Bu kişiler komünistleri “dar örgüt hesapları yapmak”, “seyirci kalmak” gibi kavramlarla suçluyorlar. Acıdır ki, pek çok kez liberal solun anti-komünist propagandasını son dönemde özellikle reformist sol grupların da cesaretlendirmesiyle ağızlarına geleni söylemekte beis görmüyorlar.

İnsanlar mücadele ederken yorgun düşebilirler, yılgınlığa kapılabilirler, kestirmeler arayabilirler. Bu kısmında tartışılacak çok şey olsa da insanidir diyebiliriz. Ancak bunun örgütleri ve örgütlülüğü itibarsızlaştırıcı bir saldırganlığa büründürülmesine tahammül gösterilmesi beklenmemeli.

*  *  *

Bir diğer grup bir şekilde toplumda sahip oldukları tanınırlıklarından ve sosyal medyadan yararlanarak “bilirkişi” rolüne soyunanlar. İçlerinde sola bulaşıklıkları olanlar, bir süre örgütlülük düzeyinde olsa mücadelede yer almış olanlar var.

Genel olarak sermaye düzeninin anti-komünist propaganda malzemeleri üzerinden “takipçilerinin” duymak, okumak istediklerini pazarlama peşindeki bu cenah genel olarak solculuğu bir geçim kaynağı olarak yaşıyor.

İşlerinde başarılı olsalar da kendilerinden menkul kıymetleriyle bir yandan da sosyalist solu şekillendirmeye soyunacak kadar da cüretkar olabiliyorlar.

*  *  *

Üçüncü bir grup ise bu iki grubun sırtında yükselmeye çalışan kimi sosyalist politikacılardan oluşuyor. Marksizme dair birikimlerine itiraz edilemeyecek olması bu basit gerçeği de değiştirmiyor.

Kimi zaman leninizmi taş devrinden günümüze taşıyorlar, kimi zaman komünistliğin ne olmadığı üzerine kendilerini paralıyorlar. Ancak tüm bunların sonucu ve anlamı özünde komünist siyaset hattından ayrılma beyannameleri olmanın ötesine geçemiyor.

İlk iki grubun çıkışlarını bir fırsata dönüştürmekte zaman kaybetmeyen bu üçüncü grup esas olarak saptıkları yolun kendilerine hatırlatılmaması için bir alan düzlemesi peşinde koşuyor olmakla birlikte son tahlilde düzen partilerinin kuyrukçuluğundan öte bir yer bulamıyorlar.

*  *  *

Bu üç grubun “görünür” hale geldiği tartışmalar esasında Türkiye’de sosyalist devrime zarar verdiği açık. Bu zararın öyle ya da böyle “bilinçli” olarak verildiği de. Buna izin vermek, bu durumu kabullenmek mümkün değil. Yurttaşların komünistlerin siyasetine tepki göstermesi kuşkusuz komünistlerin kendilerini daha iyi anlatmalarıyla aşılabilecek bir sorun. Buna daha sonra dönmek üzere bir noktayı açmak gerekiyor.

Türkiye’nin 30 yaş altı nüfusunun bildikleri tek siyasi iktidarın AKP ve bildikleri tek siyasi figürün Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söylersek abartmış olmayız. Yine daha yaşlı nüfusun ise “eski güzel günler” arayışını biliyoruz. Kişisel olarak anlaşılabilir olan bu tepkisel arayışların AKP ve Erdoğan dışındaki her türlü alternatife sarıldığını da biliyoruz.

Ancak iki temel noktayı görmezden gelerek komünist siyaset üretilmesi mümkün değil. Birincisi, siyaset alanı kişisel duygu ve arzular üzerine inşa edilemez. İkincisi, toplumda egemen üretim ilişkileri ve sınıflar görmezden gelinerek siyaset yapılamaz.

AKP’nin alternatiflerinin yaratıldığı bir dönemde “cumhuriyetçiler” olarak kavramsal bir çerçeveye oturtabileceğimiz geniş kitlelerin sınıfsal konumları ve üretim ilişkilerindeki yerleri çok çeşitli. Dolayısıyla her ne kadar bu kitleler genel olarak sosyalistler ve komünistler ile yakınlaşmış ve sosyalizme daha açık hale gelmişlerse de bu durum istisnasız hepsi için geçerli olmadığı gibi herkes için de aynı derecede değildir.

Buradan AKP’nin gidişinin anlamı bu geniş toplumsal kesimler ile komünistler için farklı anlamlara geldiğini de tespit edebiliriz.

AKP’nin düzen siyasetini ve merkezini olabildiğine sağa çektiğini söylüyoruz. 2014 yerel seçimlerinden bu yana yaşanan ise her seçimde başta CHP olmak üzere diğer düzen partilerinin bu sağa kaymaya ayak uydurma çabalarının artması. AKP’nin sandıkta yenilmesi üzerine kurulu bir senaryonun bu kez başarılı olması yine de gerçeği değiştirmiyor.

AKP sandıkta yenilmez derken bunu büyük bir sığlıkla seçim sonuçları için söyleyenlere karşı AKP’nin kurduğu siyasal rejim ve toplumsal düzen yenilmedikçe AKP’nin yenilmiş olmayacağı tekrar tekrar hatırlatılmalıdır. Her seçimde sandık sonuçlarında AKP un ufak olsa da bugün sermaye düzeninin tüm siyasi özneleri ve hatta “AKP körlüğü” onların peşine takılan sol partiler 2. Cumhuriyet’in partileri olmuştur.

*  *  *

Toparlarsak, üç grubun utanmaz saldırıları bilindiktir ve mücadele edilmelidir.

Bugün komünistlerin seslendiği cumhuriyetçi kitlelerin tepki gösterdikleri seçim politikalarının haklılığını ve komünistlerin sınıf siyasetini tekrar tekrar anlatmak gerekiyor.