Zincirini kıracak Prometheus

Kurtarılmak istiyorsak karanlıktan, önce kendimizi zincirlerimizden kurtarmalıyız.

Zincirini kıracak Prometheus
Arjin Avcı

Birçok olaya, düşünceye, var olan gerçekliklere, ayrıntıya indirgersek, bir yönetime, hegemonyaya, o hegemonyanın çarpıtılan gerçekliklerine başkaldırmak çağlar boyunca insanın bilincini bir noktada birleştiriyor. Buna nesnel gerçeklik de diyebilirsiniz, diyalektik süreç de diyebilirsiniz. En nihayetinde bu “çatışma” evresi bizi somut gerekliliklere yönlendiriyor. İnsanın her daim devrimci yönünün var olduğu ve bunun da devam etmesi gerekliliğine…

Günümüz dünyasında kötülüklere “alışmış bir makine işlevi” olarak gösterilen insana tarihin bir tepkisidir bu gereklilik. Peki, insana yüklenmiş bu misyon Tanrı işlevi gören bir Titan olan Prometheus’ta nasıl gerçekleşti? Prometheus’un yaptıkları, tarihin öznesi olan bizler için ne anlam ifade ediyor? Yeni geleceği ve yeni düzeni insanların kendi elleriyle yapabileceği, başarabileceği kanısında olan Prometheus haklı mıydı?

Biz bu soruları sorarken Aiskhylos “Zincire Vurulmuş Prometheus” kitabında direkt olarak Prometheus’un ağzından bize şunu söylüyor:

“Yerin altında, karanlık mağaralarda
Karınca sürüleri gibi yaşıyorlardı.
Ne kışın geleceği belliydi onlar için,
Ne çiçekli baharın, ne hareketli yazın.
Bilinç yoktu hiçbir yaptıklarında
Ben gösterinceye kadar onlara yıldızların
Doğuş batışlarını kestirmenin yolunu.
Sonra sayı bilgisini verdim onlara,
Bu kaynak bilgiyi onlar için ben bulup çıkardım.
Sonra harf dizilerine geldi sıra,
O dizilerdir ki belleği her şeyin,
Anasıdır bilimlerin ve sanatların.”

Burada, Prometheus’un insanı “küçülmüş” birer figür olarak gösterdiğini zannedebiliriz, fakat daha geniş çerçeveden bakarsak bu tiratta bize anlatılan, insana dışarıdan (hayattan) gelen gerçeklikleri yavaş yavaş kavramasını gösteriyor. Yani buradaki Prometheus öznesi, nesnel dünyamızda maddi olanakların düşüncelerimizde ne gibi bir gelişim kat ettirdiğini gösteriyor. Birazdan bahsedeceğimiz “ateş” metaforu da buna tekabül ediyor.

Biraz daha toparlarsak Prometheus’tan ayrıntılı bahsetmekte bir beis görmüyoruz.

Prometheus, Yunan mitolojisinde bir titanı simgeler. İaepetos’la Klymene’nin oğludur. Aynı zamanda en az Prometheus kadar başkaldırılarıyla dikkat çekmiş Epimetheus, Atlas ve Menoitios’un kardeşidir. Prometheus, onlardan farklı olarak insan soyunu yaratmıştır ve mücadelesini iki yönlü vermiştir. Prometheus’un kelime anlamı “önceden öğrenen-gören”dir. Yunan mitolojisinde onu bir “Kâhin-Tanrı” olarak da biliyoruz. Prometheus’un bu özelliği dünyada adını tarihe yazdırmış devrimci, ilerici kişiliklerin “ileri-görüşlülük” özelliğiyle bir benzeşim kurmakta ve biz bunu Aiskhylos’un tragedyasında okurken ayrıca hissediyoruz. Gel gelelim Prometheus’un “ateş” metaforuna. Zeus, Prometheus’u Olympos’ta ölümsüzler arasına almıştı, fakat Prometheus Zeus’a karşı öfke doluydu. Bunun nedeni Prometheus’un, tanrılık kavramından, akıl yerine gücün öne taşınmasından ve adaletsizliklerden rahatsız olmasıydı. Prometheus, böylelikle balçıktan var ettiği, sonrasında bilincin vereceği tüm güzelliklerinden yararlanmaya çalışacak insan soyunu yarattı. Prometheus, Zeus’a itaat etmedi. Zeus da onun yarattığı insanlarını aç bırakmak için besinleri toprağa gömdü ve ateşi insanlardan sakındı. Prometheus da yücelttiği insan soyunu açlıktan, soğuktan kırılırken görmek istemedi ve bir gece Olympos dağından, Hephaistos’un ocağından ateşi çaldı.

Buradaki ateş; insanlığı aydınlığa götüren bir ateştir. Günümüze uyarlarsak hâlâ haksızlığa, adaletsizliğe, düzenin çürümüşlüğüne karşı bir başkaldırıyı temsil eder. Çünkü insan; önce acizdi, doğaya karşı savunmasızdı, alet yapmasını bilmezdi, sadece hayatta kalacak bilgileri yine doğayla olan etkileşiminden öğrendi. Sonra onu ileriye götürecek “ateş”i buldu; bilincini aydınlatacak, ilerletecek olan ateşi…

Prometheus, ateşi aldıktan sonra Olympos dağından aşağı koşarken insanlık da olimpiyatlarda ellerinde meşaleyle koştu. Prometheus, bu yüzden bir mitolojik karakterden ötedir. İnsanlığın betimlenmiş hâli de diyebiliriz, aklın ve pratiğin birleşik mücadelesi de diyebiliriz. Prometheus insanlara “dışarıdan bilinç” vermiştir ve insanlık da bunun hikmetlerini kullanmıştır.

Prometheus haklıydı. İnsanlık onun öngördüğü kadar büyük bir özellik taşıyordu. Tarihin kendisini var etti, tarihi değiştirdi. Tüm olumsuzluklarıyla bir ilerleyiş sağladı. Yeni Prometheuslar doğdu tüm engellere rağmen. Bugün de tragedyada geçen şu cümlelerle bağdaşıklık kuruyoruz:

“ …
Ama ben biliyordum başıma gelecek olanı.
Bile bile, isteye isteye suç işledim.
Buna karşı söyleyecek bir sözüm yok.
İnsanlar uğruna belaya soktum başımı.”

Kurtarılmak istiyorsak karanlıktan, önce kendimizi zincirlerimizden kurtarmalıyız.