Sermaye dini üzerine

"Bizim için üretici güçleri kendisinin de içinde bulunduğu burjuva sınıfı yararına kullanmak ve uydurduğu dogmalarla iktidarını sağlamlaştırmak isteyenlerin dini bellidir: Sermaye dini. "

Sermaye dini üzerine

RABİA TÜRKEŞ

Karl Marx kapitalist toplumu incelerken metayı merkeze almıştır. Kapitalist toplumda esas olan üretim ilişkisini ele aldığımızda; metayı kapitalist toplumun temeline almasının sebebinin emek gücünün, kapitalizmde bir metaya dönüşmesi olduğunu görürüz. Kapitalist, bu emek gücünü kiralar, kiraladıktan sonra da baştan şart koştuğu süre boyunca bu emek gücünü kullanır. Böylece işçiler emek güçlerini kapitalistin parası ile değiştirmiş olurlar. İşçi, emek gücünü yaşamak için kiralar; çünkü yaşamak için çalışmak zorundadır. Yani kapitalist sistemin üretim ilişkisi emek ve sermaye arasındadır. Emeğin sermaye ile arasındaki ilişki emeğin sömürüsüne dayanır bu da bir sınıfın diğer sınıf için çalışması anlamına gelmektedir. Sermaye, emeği sömürdüğü oranda gelişir. Bu sebeple kapitalist, emek gücünün fiyatını ne ölçüde düşük tutarsa kârını o ölçüde arttıracaktır bu da sermayesinin artması anlamına gelmektedir. Kapitalist, genel olarak emeğin fiyatını işçinin yaşaması için gerekli geçim araçlarının fiyatı ile belirler. Bu da işçinin yalnızca gerekli geçim kaynaklarını elde edecek durumda olduğunu gösterir, burjuvazi böylece sadece hayatta kalma çabasında olan ve bu yaşama çabası ile emek gücünü düşük fiyatla satmak zorunda kalan, kârını arttıracak bir işçi sınıfı oluşturmak ister. Burjuvazinin işçi sınıfına yaşamını devam ettirecek kadar ücret vermesinin ekonomik sebepleri dışında birçok sebep vardır. Bu sebepler temelinde ekonomik olmak üzere işçi sınıfına bu sistem içinde hayatta kalma çabası dışında kendi hayatında kendi yararına olan birçok şeyden vazgeçme zorunluluğu oluşturmaktadır. Örneğin emek gücünü bir meta olarak satan işçi emek zamanı doğrultusunda ücret alır. Kapitalist toplumun yarattığı yaşam koşullarını işçinin yaşaması için daha fazla çalışması, meta olarak üretmek zorunda olduğu emek gücünü arttırması demektir. Bu da sosyal anlamda kendine ve ailesine zaman ayıramaması, kültürel olarak gelişememesi, geçim derdine düşmesi yani sosyoekonomik olarak zor duruma gelmesi ile sonuçlanır.

Sınıflar arasındaki durum ve çıkar çatışması açıkça ortadadır. Kapitalizmin insanın insanca yaşama hakkını elinden alması yetmiyormuş gibi iş güvenliği olmaması sebebiyle açığa çıktığı çağdan beri ekmeğinin derdinde olan yoksul halk kesiminin doğrudan yaşama hakkını da elinden alacak kadar vahşi ve insanlık onuruna ters bir sistemdir.

Ülkemizde 2002 yılında iktidara gelen AKP’yi durum ve çıkar bakımından incelediğimizde burjuva partisi olduğunu söylemek zor değildir. İşçi sınıfının yanında, sermayenin siyasi yapılanmalarının karşısında olan bizlerin ülkemizde AKP’nin uyguladığı politikalara karşı olduğumuzu belirtmeye gerek dahi duymamakla birlikte; bunu açıklaması gerekenlerin kendilerinin işçi sınıfı siyaseti yaptığını öne sürerek AKP karşısında duruyormuş gibi görünen ancak özü bakımından sosyal demokrat ya da liberal çizgide bulunan partilerle işbirliği içinde olanların olduğunu düşünmekteyiz. İşçi sınıfı çıkarı doğrultusunda temellenmeyen hiçbir tutumun ülkemizi ve diğer dünya halklarını kapitalist toplum düzeninin yarattığı insanlık dışı bu yaşamdan kurtaramayacağı açıkça ortadadır. AKP’nin bir burjuva partisi olduğunu ve bu sebeple işçi sınıfı çıkarlarıyla taban tabana zıttır. Bu da, AKP politikalarına karşı olmamızın temel sebebidir. Burada değinilmesi gereken önemli noktalardan biri kapitalist düzen partisi olan AKP’nin kendi çıkarları ve konumunu korumak için yürüttüğü algı yönetimidir. Bu algı yönetiminin esas amacı hedef kitle olan halkı etkilemek, böylece imajını ve iktidarını güçlü tutmaktır. AKP iktidara geldiği tarihten beri bu algı yönetimini en yoğun şekilde din üzerinden yürütmektedir. Bu amaç doğrultusunda kendi içlerinde oluşturup güncelledikleri bir din algısı vardır ve bunu İslamiyet şeklinde göstererek bu din algısına bir maske üretmişlerdir.

Bizim için üretici güçleri kendisinin de içinde bulunduğu burjuva sınıfı yararına kullanmak ve uydurduğu dogmalarla iktidarını sağlamlaştırmak isteyenlerin dini bellidir: Sermaye dini. Sermaye dini nedir ve ne ister? Sermaye dini, yaşamını devam ettirmek için emek gücünü satmak zorunda olan emekçiye başlıca iki vazife yükler: feragat ve çalışma vazifeleri. Sermaye dini en başta bahsettiğimiz gibi işçinin emek gücü karşında hak ettiği ücreti alamaması ancak yaşamını devam ettirmek zorunda olduğu için hakkı olan bu ücretten kendi isteğiyle vazgeçmesini, doğumundan ölümüne kadar kapitalistin çıkarları doğrultusunda çalışmasını, ona dayatılan hayat koşullarını kabullenip kapitalistin kârına kâr katmasını ister. Sermaye dininin koşullarının yerine getirilmemesi durumunda işçiyi işsizliğe mahkum etmekle dolayısıyla hayatını devam ettirememekle tehdit eder. Sermaye dini, kapitalist toplumlarda burjuvazinin algı yönetimini oluşturacağı temele göre şekil alır, toplumdaki tüm değerleri metalaştırma böylece kendi iktidarını sağlamlaştırma amacındadır. Sermayenin işçi sınıfını sömürmesine toplumsal bütün değerleri metalaştırmasına son verecek olan komünistler temelde sermaye dinine karşı ve düşmandır. Bunun farkında olan burjuvazinin ülkemizde yürüttüğü antikomünist propagandalarında din kisvesi ardına saklanması aslında kendi sınıfsal kimliğini saklamaya çalışmasından başka bir şey değildir.

“Din, mutsuzluklar altında ezilen toplumun son nefesi kalpsiz bir dünyanın şefkati ruhsuz bir çağın ruhudur.” der Marx. Sermaye dininin bulunduğu toplumda hakim olan din olgusunu kullanmasının sebebi kâr hırsı uğrunda ezdiği toplumu uyuşturmak böylece sessizleştirmek istemesidir. Yani sermaye dininin arkasına saklandığı din olgusu, siyasal iktidara hakim olan burjuva sınıfı refah içinde yaşarken halkın içinde bulunduğu sosyoekonomik durumun farkına varmamasını amaçlamaktadır. Somutlaştırmak istediğimizde doğa bize çok güzel bir örnek sunuyor: Cotesia Glomerata. Bu arı türü üreme zamanı geldiğinde yumurtalarını sadece kendi türünde bulunan bir tür virüsle birlikte bir tırtılın içine bırakır. Bu virüs tırtılın yönetimini ele geçirir böylece savunma sistemi devre dışı kalır. Bu sırada tırtıl her şeyden habersiz bir şekilde daha fazla beslenme ihtiyacı duymaya başlar çünkü hem kendini hem de içindeki yumurtaları beslemek zorundadır. Bu süreç bu şekilde ilerlemeye devam ederken tırtılın içindeki yumurtaların gelişmesiyle oluşan kurtçuklar her şeyden habersiz olan, süreç içinde bir şeyin farkına varmayan tırtılın vücudunu parçalayarak dışarıya çıkarlar. Tırtıl ve arı arasındaki ilişki kapitalist toplumda burjuva iktidarı ve halk arasındaki ilişki ile özdeşmektedir. Burjuva iktidarı halkı aynı arının tırtılı kullanması gibi kendi kârını arttırmak için kullanmak ister. Halkın bir şeylerin farkına varmasını engellemek için kullandığı virüs ise sermaye dininin maskesi olan, halkın geniş kesimince kabullenilmiş din olgusudur. İktidar bunu kullanarak halkı uyuşturur ve bu da kendi sınıf çıkarları doğrultusunda izlediği politikaların uyuşturulmuş halk kesimi tarafından kabullenilmesini, burjuva sınıfı iktidarının güçlenmesini sağlar.

Komünistler için burjuvazinin yürüttüğü antikomünist propagandalarda öne sürülen din düşmanlığı iddiası gülünç bir safsatadan ibarettir. Bizler dine değil halkın din ile afyonlanmasına, vicdan meselesi olan dinin sermayeye maske yapılmasına; halkın din ve mezhep açısından ayrılıp ötekileştirilerek oluşturulan kaos ortamında burjuvazinin politikalarının halka dayatılmasına sınıfsal tutumumuz ve devrimci onurumuz gereği düşmanız. Biz sermayenin halkın sırtında taşınması dayatılan bir yük olmasına, işçinin emek gücünün sömürmesine, gençliğin yozlaştırılmasına, kadının toplumda ikinci plana atılmasına kısaca sınıflı toplumun sebep olduğu her şeye karşıyız.

Sınıfsal çıkarı gerekçesi ile mücadelemizin güçlenmesine olan korkuları burjuvaziyi halkı kandırması en kolay olan din konusu ile bizleri halka yanlış lanse etme çabasıyla sonuçlanmıştır. Ancak biz kendimizi sermayenin kölesi yaptığı işçinin, geleceği elinden alınmış, liselerin bilimsel  birer eğitim kurumu olması için mücadele veren liselilerin, geleceksizliğe karşı mücadele eden üniversitelilerin, kapitalizmin yozlaştırdığı toplumda, tacize uğrayan kadının yanında; sömüren ve halkın tüm değerlerini metalaştırmaya çalışan burjuvazinin karşısında durarak kendimizi tanıtıyoruz. Bizim tarafımız açık bir şekilde bellidir, onlarınki belli. Onların kaybedecek çok şeyi var! Bizim ise kazanacağımız bir dünya…