Neye itaat ediyorlar?

Halkın iktidarın aldığı kararlar hakkında ne düşündüğünün "pek bir önemi kalmaz" çünkü yaptırım gücü iktidarın elindedir. Halk tarafından yapılan protesto eylemleri iktidarın "gerekli" gördüğü zamanlarda orantısız güç uygulanarak acımasızca bastırılmaya çalışılır bununla beraber halkın tepkisi de bastırılmaya çalışılır.

Neye itaat ediyorlar?
Rabia Türkeş

Yetkili bir makamdan kendisine bir şey buyrulması, emir almak… Burada yetkili makam emre itaat eden kişi tarafından aynı zamanda sorumlu makam olarak görüldüğünden aslında kişi emir doğrultusunda yapacaklarının sorumluluğundan ve sonuçlarından sorumlu olmayacağını düşünür dolayısıyla vicdani ve maddi olarak kendini rahatlatır, böylece her ne koşulda olursa olsun kendisine söylenen şeyi yapması gerektiğine inanır ve onu yerine getirmek için elinden geleni yapar. Öyleki bu dilimizdeki atasözlerine kadar yansımıştır. “Emir demiri keser.” sözü kişiye her koşulda kendisine emredilen şeyi yapmasını öğütler. Peki herhangi bir şey için kendisinden üst bir makamdan emir alan kişi ne gibi koşullarla karşılaşabilir veya o emri uygulayıp uygulamama konusundaki kararını ne etkiler? Kendimizi bir polis ya da asker yerine koyalım. Bize masum olduğunu bildiğimiz birini öldürme emri veriliyor, bu koşullar altında bir çoğumuzun yapacağı şey bellidir aslına masum bir insanı öldürmeyi reddeder emre karşı çıkarız. Varsayımlar üzerinde durum böyleyken gerçekliğe baktığımızda durumun tam olarak böyle olmadığını görüyoruz.

Objektif bir gözle baktığımızda bile hakim olan iktidar tarafında olmayan grupların ya da kişilerin herhangi bir yerde basın açıklaması, toplantı, eylem düzenlemesi sonucunda çoğu zaman polisler tarafından zorbaca bir muameleyle karşılaştıklarını görüyoruz. Ülkemizde çok da uzak bir tarihte kalmayan Gezi Parkı eylemlerinde hayatını kaybedenler, yaralananlar bu insanlık dışı muameleye gösterilebilecek bir örnektir.

İktidarın tahakküm gücü olarak kullandığı silahlı güçlerde çalışan bireylerin diğer vatandaşlardan farkı nedir? Onlarında geçindirmek zorunda oldukları aileleri, çocukları, kişisel hayatlarında mutlu oldukları, umut ettikleri ya da şikayetçi oldukları şeyler yok mudur? Ya da tüm bunların dışında fizyolojik bir problemi olmayan herkesin sahip olacağı empati yeteneğinden yoksunlar mıdır? Eğer bu özelliklere sahiplerse kendilerinden hiçbir farkı olmayan insanlara bir emir doğrultusunda nasıl zarar verebilirler? Aslında bunun temelinde başka deyinmiş olduğumuz sorumluluğun ve verilen emrin gerçekleştirilmesi sonucunda açığa çıkacak tüm sorunların aslında emri veren üst makama ait olduğunun düşünülmesi yatar, yani emri yerine yetiren kişi bu şekilde düşünerek vicdanını rahatlamış olur.

Dünya tarihi birçok savaş, yıkım, soykırım ile doludur. Bunlardan birini ele alalım: Nazi Almanyası ve tarihin gördüğü en acımasız diktatörlerden biri olan Adolf Hitler. Bu dönemde milyonlarca insan öldürüldü. Gaz odalarında, kamplarda insanlara işkence yapıldı, insanlık dışı şekilde muamele edildi ancak tüm bunları yapan tabii ki doğrudan Hitler’in kendisi değildi.Tüm bu uygulamaları gerçekleştiren komutanlarıydı. Aslında biraz daha derine baktığımızda insanları yakan, işkence edenler sıradan Alman vatandaşlarıydı. Ailesi olan, çocuğu olan bu insanlar aslında çalışma saatlerinde acımasızca insan öldürüyorlardı ve belki de bundan rahatsızlık bile duymuyorlardı çünkü bahsettiğimiz gibi onlar da bunu yapanın aslında  kendileri olmadığını düşünüyorlardı. Sonuçta onlar sadece kendilerine emredilenleri yerine getiriyorlardı. Bu sorumlusu bulunamayacak gibi görünen karmaşayı çözmek için 1961 yılında Stanley Milgram adında bir psikolog Nazi komutanlarından Adolf Eichmann’ın yakalandıktan sonra yargılanma sürecini takip etti. Eichmann, Yahudilerin toplama kampına yerleştirilmesinden sorumlu bir komutandı böylece doğrudan 3 milyon insanın öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. İlginç olan savunmasında sorumluluğun kendinde olmadığını yalnızca emirleri yerine getirdiğini söylemesiydi. Milgram bu durumu incelemek için gazeteye verdiği bir ilanla öğrenme ile ilgili bir deney yapacağını bildirdi.

İlan sonucunda deneye katılmak için gelenler ve kendi asistanları arasında bir “kurmaca” kura çekip deney için gelenlerin öğretmen, kendi asistanlarının ise öğrenci olmasını sağladı. Asistanlardan seçilen öğrenci bir odaya alınıyor ve kollarına elektrotlar bağlanıyordu. Milgram ve öğretmen olarak seçilmiş katılımcı yan odaya geçiyordu. Bu odada ise yan odadaki öğrenciye bağlı elektrotları kontrol eden bir panel bulunuyordu ve bu panelde ölümcül olan voltlara kadar düğmeler bulunuyordu. Deney için elektrotlara bağlı öğrenciye ezberlemesi için bir kelime listesi veriliyor ve öğretmenden dört kelimelik kelime grubundan bu kelimeye karşılık gelen kelimeyi bulması isteniyordu. Öğretmenden ise öğrenci her hata yaptığında öğrenciye elektrik şoku vermesi ve her hatada şokun şiddetini arttırması isteniyordu. Asistanlar arasından seçilen öğrenciler bilerek yanlış cevaplar verecek böylece katılımcının ne kadar tehlikeli elektrik seviyesine çıkacağı gözlemecekti. Deneyde katılımcılardan bazıları bir noktadan sonra rahatsız olsalar da kendilerine komut verildiğinde deneyi sürdürmeye devam ettiler, yani komutlar vicdanlarından üstün geldi. Milgram’ın bu deneydeki amacı insanların başka bir insana zarar verme ihtimali de olsa talimatlara ne kadar uyacağını bulmaktı. Böylece normal insanların nasıl insanlık dışı suçlar işleyeceğini anlayabileceğini düşünüyordu. Deney sonucunda katılımcılardan %65’i ölümcül voltlara kadar çıkarken bir kısmına sorumluluğun kendilerine ait olduğu söylendiğinde deneyden çekilmişlerdir. Yani insanlarda otorite tarafından verilen emirlere uyma eğilimi oldukça yüksekti ve bu çoğu zaman sorumluluğun otoriteye ait olduğu bilinen durumlarda gerçekleşiyordu.

Toplumlar üzerinde otorite sahibi ve yaptırım gücü olan iktidarlar, kendi ideolojilerinin ve buna bağlı olarak da sınıfsal tutumlarının halk tarafından kabul edilmesini sağlamak isterler fakat sınıflı toplum yapısının var olduğu ülkelerde ortada sınıfsal çelişkiye bağlı bir çıkar çatışması olduğundan iktidarın istekleri, politikaları da gerçekleşme yolunda giderken sekteye uğrayabilir. Halkın iktidarın aldığı kararlar hakkında ne düşündüğünün “pek bir önemi kalmaz” çünkü yaptırım gücü iktidarın elindedir. Halk tarafından yapılan protesto eylemleri iktidarın “gerekli” gördüğü zamanlarda orantısız güç uygulanarak acımasızca bastırılmaya çalışılır bununla beraber halkın tepkisi de bastırılmaya çalışılır. İktidarın burada kolluk kuvvetleri devreye girer. Yine bu kişiler vatandaşların içinden seçilerek otorite altına sokulmuş ve yaptıkları insanlık dışı şeyler için bir sorumluluğu olmayacağına inandırılmış sıradan vatandaşlardır. Bu kolluk kuvvetleri ise yaptıkları saldırıları, katliamları şu sözlerle unuturlar: “Emri ben verdim!”