Sağcılaşma hali

"Solda bildiklerimizin bile seçim siyaseti gereği sağcı partilerin kapısını çalmaları ya da AKP’nin döşediği yeni rejime “uyum” anlamına gelen “açılımları”, devrimci stratejinin taktiklerine nasıl sığdırılabilir?"

31 Mart yerel seçimleri, rant ve koltuk kavgasının boyutlarını gözler önüne serdiği gibi düzen siyasetinin gerçek yüzünü göstermesi bakımından da berrak bir ayna işlevi gördü.

Sağından solundan düzen partilerinin bütün hamasi ve popülist söylemlerinin içi boşalıyor, birbirine gittikçe daha çok benzeşen ve neredeyse aynılaşan “partilerin” yarıştığı bir seçim silueti karşımıza çıkıyor. 31 Mart yerel seçimleri, bugünden sonucu ne olursa olsun, düzen siyasetinde kopyala-yapıştır parti hüviyetlerini tasdik ediyor, düzen siyasetinin sağa kayışının resmini tereddütsüz bir biçimde gösteriyor.

Son yirmi yıllık süreç, sağa yatmış bir eğik düzlemde yuvarlanan top misali, bütün partileri sağa kaydırıyor. Sağ girdaptan çıkış yerine bu girdabın çekim etkisine kendisini teslim etmiş bir politik tutum, siyaset yapmak ya da taktik diye sunuluyor. AKP’nin 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigmalarını çözdüğü bir zeminde “AKP’yi geriletmek” adına bu zemine yaslanan arsız bir sağcılaşmayla karşı karşıyayız.

Kimin kimi nerede ve nasıl desteklediğinin bütün varyasyonlarını ve tuhaflığını yaşadığımız bir seçim bu.

Kaç parti değiştirdiğini bile sayamadığımız adaylar.

Aday olamadığı için yıllardır eleştirdiği başka partiye transfer olanlar.

Aday olmak için aynı parti içinde birbirlerinin kuyusunu kazanlar.

Başka partinin adayını desteklemek için kendi adaylarını geri çekenler.

Bir ilde sosyalistlerle ittifak yapıp, diğer bir ilde dinci partiyi destekleyip, başka yerde faşist bir partinin önünü açanlar.

CHP’den DSP’ye, hatta AKP ve BBP’ye geçenler, tersinden AKP’den CHP’ye geçenler, Saadet’e destek verenler, İyi Parti’ye … Liste uzayıp gidiyor.

Dün muhalefetin bugün ise Erdoğan’ın eski bakanına taklacı dediği bir seçimden geçiyoruz. Şaka gibi. Yağmacı, rantçı ve betoncu çoktu. Bu seçimlerde bir de taklacılar türedi.

Bu kadar çok geçişkenliğin bir zemini ya da ortamı olsa gerek. Koltuk ve rant kavgasının bütün ilkeleri ortadan kaldırdığını söyleyebilirsiniz ya da herkesin benzeştiği bir siyasal zeminin varlığını. Doğaldır ki böylesi bir siyasal zeminin ortaya çıkmasına neden olan olgunun başında düzen siyasetinin rant ve koltuk kavgasından ibaret içeriği gelmektedir. İster koltuk ve rantın yaratmış olduğu benzeşme hali, isterseniz düzenin merkezinde toplaşma hali deyiniz, ortadaki benzerlik aynı kapıya çıkıyor.

Düzenin solunda bulunan partilerin adaylarının sağcı kimlikleri bir başka önemli nokta değil midir? Tek başına seçim ittifaklarını bir tarafa bıraksak bile topluma sol diye lanse edilen partilerin adaylarının geçmiş kimlikleri nasıl bir sağcılaşma ile karşı karşıya olduğumuzu göstermiyor mu?

Mesele bu benzeşme halinin sola değil, sağ ideolojik zeminin meşruiyetine fayda sağlaması, AKP’nin döşediği yeni rejimin zemininin güçlenmesine yaramasıdır.

Solda bildiklerimizin bile seçim siyaseti gereği sağcı partilerin kapısını çalmaları ya da AKP’nin döşediği yeni rejime “uyum” anlamına gelen “açılımları”, devrimci stratejinin taktiklerine nasıl sığdırılabilir?

Türkiye solunda “yeni denemeler” denilerek ortaya konan bu tür şeyler, aslında düzenin sağcılaşma girdabından ince ince etkilenmenin fotoğrafından başka bir şey değildir. 80’lerin sonunda yaşanılan bir dizi köklü hareketin likidasyonu da benzer söylemlerle gündeme gelmemiş miydi? Unutmayalım, likidasyonların başladığı yer siyasetin ideolojiyi büktüğü uğraklardır. Bugün de ince ince ideolojinin siyasete kurban verildiği bir çözülme halini “taktik ya da seçim politikası” diye sunanlar ve bu durumu savunanlar, ‘yeni denemeler’ adıyla Türkiye solunun makus talihini kırılabileceğini anlatıyorlar. Devrimci hareketin, faşizm artığı bir partinin kapısını çalarak gelişeceğini düşünmeyi hangi akıl ve mantık izahı içine koyabiliriz? Ya da AKP eliyle kurulan “yeni rejimin” simgesi olan türbanı solun seçim propaganda malzemesi yapması? AKP, rejimini, ilk defa Meclis’e türbanla gelen Merve Kavakçı ile meydan okuyarak kurmuşken, bugün bu simgeyi bir emekçi kıyafetine indirgemek çok masum sayılmasa gerek.

Bugün Meclis’in esamesinin okunmadığı, Meclis’te bulunan sosyalist ya da sosyalizan unsurların bile sermaye diktatörlüğünün demokrasi süsü olmaktan öteye geçemediği bir fotoğraf karşımızda dururken, belediye seçimlerinde gerici AKP rejiminin “simgesini” kullanmak ya da faşist partilerin kapısında medet ummak nasıl bir iyimserlik halidir?

Siyasetin ideolojiye kurban edildiği sağcı eğik düzleme direnememe halidir ortada olan.

Ama bir kez daha ifade etmek gerekirse, AKP eliyle kurulan yeni rejimin zeminine uyum sağlamak solun işi değil; sol “yeni bir cumhuriyet” mücadelesini vermekle mükelleftir.

AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejiminde devrimci olmak ile bu rejime uyumlu solcu olmak arasında büyük bir fark var.