RÖPORTAJ | Üniversitelerindeki işçi kıyımına İÜ öğrencileri ne diyor?

Beyazıt’a ister üç kat asfalt atın yine de Denizlerin yürüdüğü yolu değiştiremezsiniz ya. İşte dün Beyazıtlı nasıl işçinin yanındaysa bugün de aynı ruhla yine işçi sınıfının yanındadır.

RÖPORTAJ | Üniversitelerindeki işçi kıyımına İÜ öğrencileri ne diyor?

İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisleri’ne bağlı çalışan işçilerin hukuksuz bir şekilde işten atılmaları, Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen basın açıklamasıyla protesto edildi. ‘Okumuş insan emekçi halka karşı sorumludur’ şiarıyla eylemde yerlerini alan İstanbul Üniversitesi öğrencileri eylemin ardından Manifesto‘ya konuştu.

İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesiyle birlikte Cerrahpaşa’daki kantin ve otoparkların özelleştirmesi gündeme geldi. Bununla birlikte birçok işçi işten atılmayla karşı karşıya. Bu duruma üniversite öğrencileri ne diyor?

M.Y. : Şimdi öncelikle bu mesele basit veya birden ortaya çıkmış bir mesele değil. İstanbul Üniversitesi 2015 yılından beri atanmış bir rektörle idare ediliyor. Üniversitede göreve geldiği andan itibaren, üniversite kulüplerinin kapatılması, en basit gündemlerde dahi öğrencilere soruşturma açılması gibi meseleler öğrencilerin karşısına çıkıyor.

İki sene önce İstanbul Üniversitesi’nin ikiye bölünme gündemini yaşadık. Birçok öğrenci arkadaşımız, akademisyen hocamız bütün hayatını kendi kampüsü etrafına kurmuşken birden bölünme meselesi gündeme geldi.

O günlerde biz üniversite öğrencileri bölünmeye karşı eylemler yapmıştık. Bu eylemler sürecinde bize hiçbir açıklama yapılmamıştı, daha sonra üniversite bölündü vesaire… Şimdi aradan iki yıl geçiyor ve İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi işçileri özelleştirmeler nedeniyle işlerinden ediliyor. Bunca emekçi abimizin, ablamızın geleceğinin karartılması söz konusu. Bu insanlar işten atılınca ne yapacak? 2 yıl önce bizim İstanbul’un bir ucuna nasıl gideceğimizi düşünmeden üniversitemizi bölenler şimdi de üniversite emekçilerini işlerinden atıyorlar.

Y.P. : Esasında bu özelleştirmeleri, üniversiteleri bölmeleri, üniversitelerden akademik kadroların KHK ile tasfiye edilmesi kırk yıllık bir projenin hayat bulmasının bir sonucu. İşçilerin ve öğrencilerin direnişleri ise bu projenin oturtulamamasıyla ilgili bir olgu. İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesi ile ilgili yapılan direnişte Siyasallıların açtığı Marx’a atıfla yazılmış “Anlatılan Bizim De Hikâyemiz” pankartı çoğu şeyi açıklıyor aslında. Fakültesi taşınmayan Siyasallı öğrencinin Hadımköy’e fakültesi taşınan HAYEF’liyle paylaştığı bir kader ortaklığı vardı. İşte şimdi bugünse üniversite çalışanlarının bir takım hukuka uyarlanmış hokkabazlıklarıyla işten atılması… Bizim tüm Beyazıtlılara çağrımız hem Beyazıtlı olmamızın gereği hem de beyaz yakasıyla mavi yakasıyla geleceğin işçi sınıfının yeni neferleri olacaklarından; işlerinden atılan İÜ işçisinin yanında olmalarıdır.

Üniversite çalışanları, üniversitenin önemli bir bileşeni. Bir nevi üniversiteyi ayakta tutuyorlar. Üniversite öğrencileri yaşanan bu gelişmelere nasıl yanıt vermeli?

M.Y. : Yıllar önce “Özel güzeldir” diye Türkiye’de özelleştirmelerin önünü açmışlardı. Şimdi de biz bu sürecin kurbanı oluyoruz. O kantinler neden özelleştiriliyor? Kantine gelen kitle bellidir, üniversite öğrencisi. Müşterisi hazırdır yani kantinlerin, batma riski falan da yoktur. E madem batma riski yok, üniversitemize kaynak sağlamak için özelleştiriyoruz diyenler bunun saçma olduğunu fark etmiyor mu? Yani üniversiteye kaynak getirmek için özelleştirmeye gerek yok ki, zaten kantinler “kendi yağında kavrulabilecek” alanlar.

İşte bu neden sorusunu sorduktan sonra benim aklıma hemen şu geliyor, özelleştirme yaparak daha iyi hizmet sunacaklarını iddia ediyorlar. Şimdi bizim üniversitemizde ortalaması 1.80 altında olan öğrenciler üst sınıf derslerini alamıyorlardı. Geçen sene bunu değiştirdiler. Dediler ki senin ortalaman 1.80 altındaysa bize harç parası gibi bir para ver, biz de sana üstten ders alma hakkı tanıyalım.

Mesele tam olarak bu. Kantin özelleştirmesinde olan tutarsızlık burada da var. Mesele dönem tekrarı yapması gereken öğrencinin üstten ders almamasıysa neden bunca yıldır bunu uyguladınız? Yok hayır mesele üniversiteye kaynak ayırmaksa neden kantinlerde vs. özelleştirme yaparak daha az katkısı olan bir sisteme geçiyorsunuz? Çünkü o ihale bedelini fazlasıyla karşılamayacak şirketler, kişiler o ihaleye girmez.

Yani bütün her şey ortada. Üniversite öğrencisini para kapısı olarak gören, yemekhaneye her yıl zam yapan anlayış, üniversite çalışanları için de, öğrencileri düşünmediği gibi çalışanları da düşünmeyerek hareket ediyor.

Yukarıda söylediğim gibi bu mesele ne basit bir özelleştirilme süreci ne de birden ortaya çıkmış bir şey. Sistematik şekilde üniversiteye zarar verme hamlesidir bu. Biz öğrencilere düşen iş de sistematik şekilde cevap vermek, hakkımızı aramak, hakkını arayanın yanında olmak.

Y.P. : Daha önce de bahsettiğim gibi bizim işçilerle geleceğe dair bir kader ortaklığımız var. Hele ki üniversite toplumun öncülüğünü yapacak gençlerin her gün sabahın karanlığından gecenin zifiri karanlığına kadar işçilerin sayesinde ve onların geçmişte verdiği mücadelelerle bugün devlet üniversitelerinde kısmi anlamda harç ödemiyorsak onlara karşı borcumuz kat ve kat artıyor. Özelleştirmelerle yıllardır halkın mülkünü onlardan alıp iki üç kişiden ibaret bir patron sınıfına devredilmesine göz yumamayız. Başka bir deyişle üniversitelerde halkın parasıyla okuyup o büyük kapılardan girerken hele hele bu özelleştirmelerin, piyasacı ekonominin bize vaat ettiği üç beş kuruşla halka arkamızı dönemeyiz. Tekrara düşmesine rağmen önemli olan işçilerle biz öğrencilerin geleceğinin ortaklığını görebilmekte. Yeni bir kuşağın oluştuğu üniversitelerden kendi sınıf kardeşiyle kavga edeceği bir tablodan çok sınıf kardeşiyle ortaklaştığı bir toplumların adımlarının atılabilmesi için bugün Beyazıtlının işten atılan İÜ işçisiyle dayanışması sanırım hiç bu kadar önemli olmamıştı.

Üniversite öğrencilerinin emekçilerin yanında olması neden önemli?

M.Y. : Sabah okula giriyoruz o abilere, ablalara günaydın diyoruz, kolay gelsin diyoruz. Yemekhaneye gidiyoruz merhaba diyoruz. Yani her gün yüz yüze bakıyoruz o insanlarla. Her zaman çok samimi sohbetimiz olmasa da o insanlar olmasa biz ne okuyabiliriz ne karnımızı doyurabiliriz. Her şeyin ötesinde emek var ortada, emek veren insanlar var; yaşamak için yaşatmak için emek veren insanlar.

Biz okuldan mezun olunca ne olacağız? Biz de emekçi olacağız. Uzaya gidip susuz, havasız yaşayacak değiliz ya, biz de emek vererek yaşayacağız. E madem biz de geleceğin emekçisiyiz, her gün yüz yüze geldiğimiz insanların yanında durmayalım mı? Bir sorun yaşadıklarında seslerine güç vermeyelim mi? İki tane işletmeci kılıklı gelip, her yere özel üniversite açıldığı yetmiyormuş gibi, birde devlet üniversitelerini özelleştirmeye çalışsınlar biz de ses çıkartmayalım diye bekliyorsa birileri, daha çok beklerler.

Y.P. : Çünkü biz geleceğin emekçileri ve geleceği kuracak gençler bugünden daha gerçeklerden kaçacaksa başta söylediğimin pek de bir anlamı yok. Hayatı yaratanlara, oturduğumuz sırayı yapan, fakülteyi inşa eden, ders arasında kantine koşup bize çay verenlere bir vefa borcumuz var. Ve şuna inanıyorum ki bunu onlar da biliyor bizlere hayatın gerçeklerinin köşesindeyken hem öğrenci olup çalışmak zorunda kalsak bile patronların en tatlı sesleri bize en tatlı hayalleri anlatıyor. Ondan dolayı biz de biliyoruz ki öğrenciler ideolojik ve siyasal olarak bu kadar saldırı altındayken; onları en çok motive edecek ve mutlu edecek şey gençliğin onlarla dayanışması olacak.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

M.Y. : Üniversite öğrencisi imkân bulmuş okuyan insandır. Kimimiz bir yandan okur bir yandan çalışır, kimimiz nasıl ödeyeceğimiz belli olmayan krediler alırız. Öğrencilerin öyle büyük bir kısmı zengin falan olmayacak, emekçi olacak dediğim gibi. Ondan dolayı bizim yerimiz bellidir, emekçilerin yanıdır.

Okuyan insan memleketin hâlini görüyor, bir gençliğe üniversite özelleştirmesiyle saldırıyorlar, bir emekçilere saldırıyorlar. Okuduğumuz için üniversite öğrencisinin derdiyle, üniversite emekçisinin derdinin aynı olduğunu görüyoruz. Hepimiz yaşamak istiyoruz. Biz yurt parasını bu ay nasıl ödeyeceğiz diye düşünüyoruz, onlar ev kirasını bu ay nasıl ödeyeceğiz diye. İsteklerimiz aynı yani, hâliyle safımızda aynı. Her gün kendi çocuğuna ekmek götürmek için, yemekhanede bize ekmek veren o insanların yanında durmazsak olmaz. Ondan dolayı bütün üniversiteli gençlik üzerine düşeni yapmalı. Üniversitesine, üniversite emekçisine sahip çıkmalı, başka bir yolu yok.

Y.P. : Şöyle ki Beyazıt’a ister üç kat asfalt atın yine de Denizlerin yürüdüğü yolu değiştiremezsiniz ya. İşte dün Beyazıtlı nasıl işçinin yanındaysa bugün de aynı ruhla yine işçi sınıfının yanındadır.