RÖPORTAJ | İstanbul Üniversitesi öğrencileri: Üniversite ticarethane değildir!

İstanbul Üniversitesi yönetimi yemekhanede verilen kahvaltı hizmetini kaldırıp üniversite öğrencilerine sağlanan indirimli yemek hakkını tek öğünle sınırlandırmasıyla ilgili konuştuğumuz İstanbul Üniversitesi öğrencileri sıra arkadaşlarına "Eğitim kurumlarının piyasalaşmasına, patronlara hizmet etmesine hep birlikte dur diyelim." çağrısı yaptı.

RÖPORTAJ | İstanbul Üniversitesi öğrencileri: Üniversite ticarethane değildir!

2019-2020 eğitim ve öğretim yılına yemekhane zamlarıyla başlanan İÜ’de, yemekhane ve işletme ihaleleri de özel işletmelere verilirken; öğrenciler onları zengin edecek müşteriler olarak görülüyor, işçiler işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Son olarak bugün İstanbul Üniversitesi yönetimi yemekhanede verilen kahvaltı hizmetini kaldırıp üniversite öğrencilerine sağlanan indirimli yemek hakkını tek öğünle sınırlandırdı. Tüm bu gündemlerle ilgili olarak Manifesto olarak İstanbul Üniversitesi öğrencileriyle konuştuk.

Öncelikle merhaba, bu sene İstanbul Üniversitesi yemekhanesi zamlarla açılmıştı, bu durum öğrencileri nasıl etkiliyor?

GD:Merhaba. Halihazırda çok cüzi miktarlarda verilmesi gereken yemeğin 3.5 lira olması elbetteki öğrencileri olumsuz etkiledi. Sonuçta burası Türkiye’nin en kalabalık üniversitelerinden biri ve baktığınızda, birçok bölgeden ve sosyo-ekonomik durumdan öğrenciye ev sahipliği yapıyor. Buna rağmen İstanbul Üniversitesi yemekhanenin en pahalı olduğu devlet üniversitelerinden biri. Aldığımız kredi/bursun yarısına yakınını yemekhanede harcamak durumundayız. Ayrıca yemekhaneye %27 gibi bir zam gelirken KYK’daki artışın %10’da kalması işin bir başka saçmalığı. Zaten ekonomik kriz var, açıklanan enflasyon rakamlarının çok üstünde bir artış var. Temel gıdalara erişim çok zorlaşmış durumda. Herhangi bir maddi gelir olmadan yaşamanın imkansız olduğu bugünlerde üniversite öğrencisi de emekçiler gibi, sebebi olmadığı krizin faturasını ödemeye mecbur bırakılıyor.

AA: Öğrenciler, eğitimlerinin her yönünde yaşadıkları sıkıntılarla uğraşırken döneme yemekhane zamlarıyla başlamalarıyla da ne gibi olumsuzluklarla devinen bir sürece girdiklerinin farkındaydılar. Bu sadece İstanbul Üniversitesi öğrencileri için de geçerli değil bugün birçok üniversitenin gündeminde bu yemekhane sorunları da öne çıkan meselelerden. Ülkenin zamlarla, krizlerle boğuştuğu uzun dönemde biz öğrencilerin de bu zamlardan, krizlerden ne kadar etkilendiğini söylemekte bir beis görmüyoruz. Son yemekhane zammı da öğrencileri sadece ceplerini dolduracakları bir müşteri gibi gördüklerini kanıtlayan bir örnektir. En çok ödenek alan üniversitelerden biri olan İstanbul Üniversitesi’nin tasarruf diyerek her fırsattan yararlanan, öğrencileri sömürecekleri kapı olarak gören bir üniversite olduğunu da son olayla birlikte görmekteyiz. Öğrencilerde de  üst üste gelen bu etkiye bir tepki oluştuğu da ortada. Fakat önemli olanın üniversitemizdeki zamlara ve özelleştirmelere karşı tepkinin ciddiyetinin sürmesi gerektiğini kavramak.

Bugün yapılan bir duyuruyla İstanbul Üniversitesi yemekhanesinde 2 Ocak itibariyle kahvaltının kaldırıldığı, indirimli ücretlendirmenin tek öğüne düşürüldüğü ilan edildi. Bu uygulamaya öğrenciler nasıl bakmalı?

A.A.: Döneme başlar başlamaz bir zamla karşılaşmıştık. Şimdi de tek öğüne indirgenen bir “düzenlemeyle” karşı karşıyayız. Yapılacak böyle girişimlerle ne gibi bir çıkar sağlarım düşüncesiyle hareket edildiğinin farkındayız. Öğrenciler olarak yemekhane düzenlenmesinin geri çekilmesini, zaten büyük bir bütçeye sahip İstanbul Üniversitesinin böyle bir değişikliğe geçit vermemesi gerektiğini söylüyoruz. Bu duruma mahkum olmak zorunda olmadığımızı tekrardan söylüyoruz ve böyle bir kararı kabul etmiyoruz.

G.D: Daha önce dediğim gibi, üniversite çok kalabalık bir yer ve herkesin eşit şartlar altında okumaya gayret ettiği bir yer değil ne yazık ki. Birçok arkadaşımız çalışmak zorunda, şehir dışından geldiği halde devlet yurtlarına yerleşememiş arkadaşlarımız var. Konaklama koşullarıyla üç öğün yemeğe ne para yetiştirebiliyorlar ne de sağlıklı beslenme imkanı bulabiliyorlar maalesef. E üniversite olanaklarını öğrenciye değil de kime kullanacak? Sonuçta bir devlet üniversitesi yönetimi özel şirket gibi düşünmemeli, en başından beri söylemeye çalıştığımız şey bu. Nereden tasarruf ederiz, nereden kâr ederiz diye bakacaklarına öğrenciye nasıl hizmet edebiliriz diye düşünmeliler. Aksi bir durumda öğrenciler de tavrını koymalı ve haklarının farkında olarak bilinçli bir şekilde hareket etmeliler. Sonuçta, tekrar vurguluyorum fakat, bize verilen bir lütufun geri alınmışlığı yok. Bizler devlet üniversitesi bünyesinde okuyoruz ve bu imkanlar, ödenekler zaten yurttaşın cebinden çıkan vergiyle sağlanıyor.

Bir taraftan yemekhaneye zam yapılırken, diğer taraftan da özelleştirmeler sonucu yemekhane işçileri işten atılma gündemiyle karşı karşıya. Üniversitenin piyasaya açılmasına karşı öğrenciler ne diyor?

G.D: Bir süre önce okulumuzun parçası olan yerlerin (kantin, otopark) özelleştirilmesi gündemiyle karşı karşıya geldik. Baktığınızda bu hizmetlerin bir devlet kurumunda devlet tarafından sağlanması gerektiği bir kenara, özelleştirmeyle birlikte emekçi abi ablalarımızın haksız yere işten atılması eklenince tamamen bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldık. Yani devlet, açtığı kurumlarda bu tarz yerleri taşeron işçiye bile veremezken direkt özelleştiriyor ve buna ses çıkmayacağını düşünüyor. Zaten olayın üzerine Beyazıt Meydanı’nda toplanarak üniversitemizin en önemli unsurlarından olan öğrencilerin, bir diğer önemli unsuru emekçileri yalnız bırakmayacağını gösterdik. Piyasacılık ülkemizde her yere sokulmaya çalışılan bir illet maalesef, fakat bilinçli öğrenciler olduğu sürece üniversitelerimizi illetten kurtarmak için mücadele edeceğiz.

A.A.: İki haftaya yakın süre önce İstanbul Üniversitesi işçilerinin işten atılma gündemi ortaya çıktı ve hâlâ da bu gündem devam ediyor. Kantin, otopark gibi özelleştirmelerin faturası yine üniversite emekçilerine ve biz öğrencilere kesildi. Bu gündem ortaya çıkar çıkmaz öğrenciler olarak hep bir arada olduğumuz, üniversiteye attığımız her adımda emeklerinin olduğu işçilerimizin yanındaydık. Okumuş insanın emekçi halkına karşı sorumlu olduğunu bu özelleştirme politikalarının okullarımıza sirayet etmesiyle beraber kanıtladık. Sorumluluğumuz eğitimdeki piyasalaşmaya karşı neyse memleketimizdeki piyasalaşmaya karşı da aynı doğrultuda. Çünkü biliyoruz ki; öğrenciler memleketin gündemlerinden bağımsız bir taraf değildir. Aksine işçileşen bir öğrenci durumundan söz ederken, genç işsizlik kendine bu kadar alan açmışken, attığımız her adımın hesabını parayla ödeyen bir müşteri pozisyonuna düşmüşken, piyasalaşmanın ve özelleştirmenin okullarımızdaki emekçileri rahatlıkla işten atan bir süreçten bahsediyorken kendi içine kapanmış bir gençlikten bahsetmeyiz, bahsedemeyiz.

Üniversite öğrencilerine bir çağrınız var mı?

A.A.:Çağrımız yine söylediğimiz gibi öğrencilerin bir ekmek kapısı olmadığı ve üniversitelerimizin de bir ticarethane merkezi olmadığıdır. Bunun için de gereken tepkiyi verecek olan öğrencilerin hep beraber mücadele etmesi gerektiğidir.

G.D: Üniversite öğrencileri parasız, eşit koşullar altında eğitimin bir hak olduğunun bilinciyle hareket etmeleridir. Amacı öğrenciye hizmet olan eğitim kurumlarının piyasalaşmasına, patronlara hizmet etmesine hep birlikte dur diyelim. Biz haklarımızın farkında olmadıkça, imkanlara şükredip bunları birer lütuf olarak gördükçe hiçbir şey değişmeyecektir. Üniversiteleri ticarethane olmaktan çıkarıp parasız eğitim kurumlarına döndürebilecek olansa sadece bizim birlikteliğimizdir.