Rap müziğin önlenemez yükselişi - 3

Şanışer’in yakın zamanda çok değerli Mc’ler ve Deniz Tekin ile çıkardığı “SUSAMAM” adlı çalışma bunun en büyük örneği.  On dört dakikalık çalışmanın çok değerli olduğunu baştan söylemeliyim. Özellikle Fuat Ergin’in “Omurga” albümlerinden sonra böyle bir çalışmanın geleceği bekleniyordu. Fakat burada atlanmaması gereken birkaç kritik yer bulunuyor.

Rap müziğin önlenemez yükselişi - 3
Ali Akif Ece

 

Yazı dizisinin ilk iki bölümünde rap müziğin ana hatlarına, çıkış noktalarına ve içeriğine değinmiştik. Bu kısımda ise biraz daha detaya inip, diss-track kültürüne, gündem parça ve sanatçılara ve popüler tartışmalara değineceğiz.

2002… Rap müziğin Türkiye’de yeni bir çağa girdiği dönem. Bu yıldan itibaren İstanbul dışına taşan Rap birkaç şehirde önemli ivmeler kazandı. İzmir, Ankara, Eskişehir, Denizli, Adana vb. büyük şehirlere sıçrayan HipHop yeni bir nesille kucaklaşıyordu. Nefret grubunun albümleri haddinden çok satıyor, underground Mc’ler bandrolsüz albüm kayıtlarını el altından dinleyicilerine ulaştırıyorlardı.

HipHop içerisinde bulunan Diss-track kültürü daha sonraki yıllarda gelişen piyasada çok önemli bir rol oynayacaktı. Direk kişi veya kuruma bir tenkit içeriğinde yazılan battle parçalara diss-track adı veriliyordu. HipHop kültürünün içerisinde bulunan ve kültürü geliştiren bu etken zamanla yozlaşman etkisiyle bugünkü halini aldı. Milenyumun ilk yıllarında Türkçe Rap’ çok önemli rol oynayacak iki Mc topluluğu vardı. Bunlardan biri Server Uraz (Pit10), Beta ve Canka’nın bulunduğu “Olympos” grubu, diğeri ise içerisinde Saian, Patron, Hayki, Karaçalı, Da Poet gibi isimlerin bulunduğu “Sefalet” grubuydu. Bu iki ekibin arasındaki bazı tartışmalardan ortaya çıkan Diss-versus’u Türkçe Rap’e dönemine göre fazlaca bir popülarite kazandırdı. Müzikal olarak iyi ürünler olan bu parçaların rap müzik tarihinde yeri aşikârdır.   Bununla beraber yine o dönem oluşmuş takibe Diss-versus’lar örnek gösterilebilir. Geçen yıllarda çoğalan Mc popülasyonu, Diss-track ürünleri kendilerine bir basamak olarak kullandılar. Sürekli olarak üretilen bu ultra ofansif bir o kadar da yıkıcı parçalar rap dinleyen kitleleri besliyor, çoğaltıyor ve kitleler artık kütlelere dönüşüyordu… Türkçe Rap dinleyicileri bu atışmalardan dolayı fazlasıyla fanatize oluyorlardı. Yavaş yavaş hayran grupları oluşuyordu. O yıllarda hemen hemen her gün bir rap partisi basma yahut iki rap grubu arası çıkan kavgaları duyabiliyorduk. Bunlar sonu hastane veya karakollarda biten ciddi çatışmalardı ve ilgi çekiyorlardı.

Aynı dönemler içerisinde Türkiye Norm grubuyla (Norm Ender ve Norm Erman) tanıştı. Çıkışları hiç şüphesiz “Eksik Etek” adlı çok ağır küfür ve hakaret içeren, rap şarkısı demeye onlara şahit aranan parçayla oldu. O dönemde Youtube rekoru kırmış, rap dinleyicileri dışındaki insanlara ulaşmıştı. Norm buradan kazandığı bir ünle birkaç üretim daha sergiledi. Parçalar aşağı yukarı aynıydı. O zamanlar Kadıköy Merdiven, Ceza, Sagopa ve Fuat’ın Türkçe Rap’de yadsınamaz yerleri oluşmaya başlamıştı. Takibinde Norm bu kişi ve gruplara yine çok ağır küfür ve hakaret içeren, HipHop unsuru barındırmayan “Diss-track”lerini yayınladı. Buradan çok büyük fakat yaş ortalaması on civarında olan bir hayran kitlesi yakalamıştı. 2010’da “İçinde Patlar” albümünü yaptı bu kendisinin ilk albümüydü ve 2011’de “Çıktık Yine Yollara” adlı ikinci albümü geldi. Bu albüm herkes için büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Albümler, dönem rap piyasasına nazaran iyi ve kaliteliydi. Derken uzunca bir süre sessiz kaldıktan sonra 2017’de “Aura” adlı albümle geri döndü. Fakat albüm istenilen çıkışı yapamamıştı. Lirikalitesi çok düşüktü, altyapıları uyumsuzdu ve Türkçe Rap kendini geliştirmişti. Bu sırada albüm öncesi VeVo müzik şirketiyle anlaşmıştı ki albümü bu şirket bünyesinde çıkardı. Geçen aylarda bu sefer Diss-track denilebilecek bir parça yayınlayıp; Ezhel, Ben Fero gibi T-rap Mc’leri yine çok düşük bir lirikaliteyle ve ucuz kafiyelerle eleştirdi. Bu parçasında kendisini devrimci gençlerin dinlediğini T-rap Mc’leri ise “lümpen liboşların” dinlediğini iddia etti, tabi ki sağ cenahtan tepkiler aldı. Sonrasında, bir TV programına verdiği demeçte; “Sağ sol falan diye hiçbir siyasi yöne kendimi adayamam… Bu ülkenin devrimcisi de Mustafa Kemal Atatürk’tür… Devrimci gençler derken bu ilkelere sahip çıkan gençlerden bahsediyordum…” dedi. Yine aynı TV programında yıllar önce ağır küfürler ettiği Sagopa ve Ceza’nın çok iyi Mc’ler olduğunu işlerini çok yaptıklarını, kendisininse “İsyanın Sembolü” olduğunu iddia etti.  Olayın ilginç yanıysa Norm Diss’lediği bu Mc’lerin bazılarıyla aynı müzik şirketiyle çalışıyor olmasıydı. Bu artan satışlar, dinlenme sayıları ve Norm’ un kariyeri düşünüldüğünde altı çizilesi bir noktadır.

Değişim ve gelişim süreci çok hızlı ilerleyen Türkçe Rap, özellikle son yıllarda yakaladığı ivme ve artık seksen milyon insanın bildiği bir müzik türü haline gelmesi zamanla, barındırdığı içeriklerin yozlaşmasına sebep oldu. Toplumdaki algı “sadece; para, seks, uyuşturucu ve bireysel şovenizmden bahsediliyor…” yönünde. Fakat bu algının oluşma sebebi değerli protest parçaların popüler olmayışıyla ilgili. Şanışer’in yakın zamanda çok değerli Mc’ler ve Deniz Tekin ile çıkardığı “SUSAMAM” adlı çalışma bunun en büyük örneği.  On dört dakikalık çalışmanın çok değerli olduğunu baştan söylemeliyim. Özellikle Fuat Ergin’in “Omurga” albümlerinden sonra böyle bir çalışmanın geleceği bekleniyordu. Fakat burada atlanmaması gereken birkaç kritik yer bulunuyor. Öncelikle “SUSAMAM” Türkçe Rap’de ki ne ilk ne de son protest parça. Çok daha kaliteli eserler bu kadar popüler olamadılar, dinlenmedikleri için unutulmaya yüz tuttular. Parçada aşağı yukarı tüm toplumsal sorunlara değinilmeye çalışılmış, akıcı anlatımlarda dile getirilmiş fakat bu dışavurumcu muhalif tavrın ötesine geçemediğini görüyoruz. Tam bu noktanın kritik olmasının sebebi de şudur ki, her sanat eseri belirli bir ideolojik aktın ürünüdür. Bir romanda, şiirde veya filmde anlatılmak istenen sanatçının iletmek istediklerinden ibaret değildir. Sanatçı eseri belli başlı kaygı, çelişki, duygu ve hareketlerden yola çıkarak icra eder geri kalan düşünsel süreci topluma bırakır.  İşte bu kaygı ve çelişkiler ideoloji barındırırlar, bu bağlamda teorik olarak politiktirler. On dört dakikalık bu eserde her şeyden bahsedildikten sonra tüm sorunların çözümsüz ve havada kaldığını görmek eksik olan, üzücü bir noktadır. Her ne kadar şarkıda “dinlemek, paylaşmak yetmez” mesajı verilmişse de, bu sefer dinleyiciden “elimizden ne gelir?” ya da “ne yapmalı?” sorusu geliyor. İdeolojik yeterlilik bu çizgide bir hayli önemli o yüzden. Keza sanatın yol gösterici çizgisi, salt bir motivasyondan ibaret olduğunda lirik ajitasyonlardan öteye geçemiyor. Bu tip toplumsal infialler yaratan eserler aslında sanatın doğasında mevcut ( Bu da “Rap müzik değildir!” argümanına bir cevap.) asıl mesele sanatçının soruna gösterdiği yahut aradığı çözüm, çünkü kalıcılığı sağlayan şey tam olarak bu. Yine bir ek olarak değinilmesi gereken bir konu da, Amerikan emperyalizminin yerli ve milli borazanı Serkan İnci’nin şarkı sonrası yazdığı “prim amaçlı yazılmış, politik doğruculuk, ülke sola teslim edilmek isteniyor…” minvalinde yorumlar, bir şarkıdan da bu kadar korkulmaz ki…  Genel hatları itibariyle teknik açıdan kusursuz denilecek kalitede olduğunu da söylemeden geçmemek gerek, bu toplamda Deniz Tekin gibi ilerici bir sanatçının bulunması da güzel bir adım.  Bunlar haricinde günümüz siyasi koşullarında cesurca ortaya çıkan eserde emeği geçen herkesin emeğine sağlık denmeli. Nice susmayışlara, haykırışlara…

“Gece on iki saattir, sonra şaşmaz gün doğar.”