Sosyalist Devrim Mücadelesinden 15-16 Haziran’a bakmak

Sosyalist Devrim Mücadelesinden 15-16 Haziran’a bakmak

16-06-2019 08:20

15-16 Haziran tarihlerinde işçi sınıfı İstanbul ve Kocaeli’nde eylem yaptı. Yüzelli binden fazla işçi, 2 gün boyunca şehrin önemli noktalarını eylemleriyle elinde tuttu. Bir çok bölgeden yürüyen işçi kitleler bir çok kez kolluk güçleriyle karşı karşıya geldi.

Mustafa Demiray

Türkiye’de kökleri çok daha öncesine dayanan işçi sınıfı mücadelesi, 61 anayasası ile başlayan süreçte sınıfın örgütlenme pratikleri ve arayışları ile hız kazandı. 60’lı yıllarda sendikalarda örgütlenen işçiler, grev ve toplu sözleşme hakları istiyor, bunun için eylemlerde bulunuyordu. Türkiye işçi sınıfı tarihinde grev hakkı için yapılmış ve akıllara kazınan en önemli eylemlerinden biri 1963 yılında işçilerin, daha sonra DİSK’in kurucu sendikalarından olacak olan Maden-iş sendikasıyla beraber yaptığı Kavel direnişidir.

Sınıf Sendikacılığı Anlayışı ile DİSK’in Kuruluşu

İşçi sınıfı mücadelesi ve içerisinden çıkan sınıf sendikacılığı anlayışına karşın Türk-İş’in yönetiminin “sarı sendikacılık” tutumu, 1967 yılında mücadeleci sendikaların ayrılarak DİSK’i kurmasına neden olmuştur. DİSK, kuruluşu sırasında 100 binden fazla işçiyi temsil etmekteydi.[1]

DİSK’i, Türk-İş’ten ayıran sınıf sendikacılığı anlayışı, işçi sınıfının sadece güncel değil, tarihsel çıkarları için siyasette ağırlığını koyması gerektiği anlayışını benimsemekteydi. Nitekim kurucularının verdikleri bir röportajda, DİSK kurucularından Rıza Kuas, DİSK’in amacı olarak “Türk-İş kapitalist sömürü düzenini sürdürmek, DİSK ise sömürü düzenine son vermek istemektedir.” demektedir. Yine aynı röportajda Kemal Türkler “DİSK’in amacı, işçi sınıfının memleket yönetimine ağırlığını koymasını sağlamak, kula kulluğu sona erdirmek, sosyal adalet içinde yaşamanın ilk koşullarını yerine getirmektir.” ifadesini kullanmaktaydı.[2] Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Kemal Nebioğlu ve DİSK’in kuruluşunda yer alan birçok ismin TİP kurucuları, üyeleri olduklarını da bilmekteyiz.

Kapitalizm, Sınıf Örgütlülüğüne Karşı Hamle Yapıyor

DİSK’in kurulduğu andan itibaren işçi sınıfı içerisinde yaptığı etki, gerçekleştirdiği kazanımlı grevler ve işçi sınıfının kazanmış olduğu toplu sözleşme hakkı Türkiye kapitalizmini DİSK’e karşı önlemler almaya itti. Sözde sendikal hakları düzenlemek üzerine, gerçekte ise DİSK’i kapatmaya yönelik bir yasa değişikliği tasarısı hazırlandı. Aslında, yapılacak değişiklikler ile hedef, hem işçi sınıfının ileri hattı DİSK’i yok etmek, hem de işçi sınıfının kazanmış olduğu grev, toplu sözleşme gibi hakları kullanabileceği bir araç bırakmayarak bu kazanımları bertaraf etmekti.

15-16 Haziran’dan önce yerini Seyfi Öztürk’e devredecek olan, dönemin çalışma bakanı Turgut Toker, bu yasa değişikliğinden sadece birkaç ay önce “Yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” diyerek bu hazırlığın asıl amacını açıkça belirtmiştir. Sınıfın örgütlü kesimine karşı bu yasa değişikliği 11 Haziran 1970 günü 230 kabul oyuna karşı 4 ret oyuyla Meclis’te kabul edilmiş, Meclis’teki bütün düzen partileri, AP, CHP ve Güven Partisi, tam bir anlaşmaya varmıştı.

15-16 Haziran: Tarih, İşçi Sınıfını İktidara Çağırıyor

Yasa değişikliğinin kabul edilmesi üzerine DİSK başkanı Kemal Türkler bir basın toplantısı yapmış ve “Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Güven Partisi oylarının birleştiği yeni tasarı, işçilerin serbestçe sendika seçme özgürlüğünü yok etmektedir. Memleketimizde faşist sendikacılığı getirmenin temelleri atılmaktadır.” demişti. Aynı toplantıda “Amaç olan, devrimci sendikaları ve DİSK’i bertaraf etmeyi kanunla sağlamayı düşünmektedirler; esas plan budur.” ifadeleriyle düzenin vardığı uzlaşıya ve bunun sınıfsal konumlanışına da dikkat çeken bir konuşma gerçekleştirmişti.

DİSK’in 14 Haziran’da yaptığı bu toplantı, bir dizi yönetici toplantısını ve 17 Haziran’da bir mitingi öngörüyordu. Oysa işçi sınıfı, DİSK’e bağlı işçiler, yasa değişikliği yeni gündeme geldiği sıralarda fabrika işçileri arasında örgütlediği komiteler ile işçi havzalarından harekete geçti. 15-16 Haziran tarihlerinde işçi sınıfı İstanbul ve Kocaeli’nde eylem yaptı. Yüzelli binden fazla işçi, 2 gün boyunca şehrin önemli noktalarını eylemleriyle elinde tuttu. Bir çok bölgeden yürüyen işçi kitleler bir çok kez kolluk güçleriyle karşı karşıya geldi. Eylemlerde 5 kişi hayatını kaybetti. 16 Haziran akşamı sıkıyönetim ilan edildi ve eylemler büyük ölçüde son buldu.

Eylemlerin Türkiye Soluna Etkisi

Sermaye düzeni, işçi sınıfını örgütlülüğünü bu kadar ciddiye alıp, bu örgütlülüğe karşı kurumlarıyla eylem planları gerçekleştirirken, Türkiye solunda aynı durumdan ne yazık ki söz etmek çok mümkün değildi.

Türkiye solunda genel itibari ile Milli Demokratik Devrim (MDD) tartışmaları hakim olduğu bir dönemde 15-16 Haziran gerçekleşti. “Türkiye’de işçi sınıfının olmadığı yahut henüz devrime öncülük edecek güçte olmadığı”, “Milli güçlerle demokratik bir Türkiye olmadan işçi sınıfı devriminden söz edilemeyeceği” tezleri Türkiye soluna hakimken Türkiye işçi sınıfı, şiarı eylemin öncülüğünü bile aşan, Türkiye tarihinin gördüğü en büyük ve etkili eylemliliği gerçekleştiriyordu.

Bazı düşüncelerin bir anda yok olmasını beklenemeyeceği gibi, teorik olarak kabul etseler bile pratikte tamamen işçi sınıfını çıkartan anlayışların yer aldığı bir mücadele sürecinde gerçekleşen 15-16 Haziran eylemlerinin ardına, 70’li yılların sonlarında, bu kesimlerin kendilerine dönük farklı kimi eleştirilerin sonucunda teorilerinde “kent yoksullarına” yer verip değiştiğini görebiliriz.

Türkiye İşçi Partisi üyesi DİSK yöneticileri, 60’lı yılların genel sol anlayışını oluşturan “Anayasayı korumak” mantığı ile hareket etmekte, işçi komitelerini dahi “Anayasa Direniş Komiteleri” olarak adlandırmaktaydı. Önceki süreçte basılan bildirilerde, DİSK’in çok defa “Anayasa’ya bağlı güçler” vurgusu ve bu güçlerin müdahalesiyle DİSK’in kendisini hedef alan yasa değişikliğini aşacağı yer alıyordu. Aynı zamanda eylemliliğin DİSK’i aştığı noktalarda, Başkan Kemal Türkler ve Genel Sekreter Kemal Sülker radyodan yatıştırıcı konuşmalar ile “Anayasal hakları kullanırken dikkatli olunması” konusunda telkin edici konuşmalar yaptı. Bir mevzi olarak görülen anayasanın, bununla beraber sınıf eylemliliğinin gerisinde kalan DİSK’in bu tutumu belli eksiklerin, süreçlerin üzerine bina ediliyordu.

Tam Oturmayan Ayaklar: Program – Siyaset – Örgüt

Eylemler sürecinde TİP, işçi sınıfı eylemliliğini destekleyen bildiriler yayınlamıştı ancak eylemler içerisinde belirleyici bir etkide değildi. TİP yöneticilerinin ifadelerine göre, 1970 yılı, özellikle MDD’ci akımların TİP yerel örgütleri içinde güçlü olduğu bir yıldı. İşçi sınıfı içerisindeki örgütlenme ve pratiği DİSK’e devretmiş olan TİP, örgüt pratiği açısından hem sınıf içerisinde siyaset, hem örgüt içerisinde program netliğine sahip değil; siyaseti parlamento çevresi belli bir mekik haline getirmiş durumdaydı.

Eylemler sonrasında binlerce işçi işten çıkarıldı ve “kara listeye” alındı. İşçi sınıfı içerisindeki bu militan işçilerin pratikteki kaybı, sosyalist hareketin eksiklerini azalttığı ilerleyen dönemde kendi saflarında bulamadığı bir kayıptı.

15-16 Haziran’ın bize bıraktığı bugün, program, siyaset ve örgüt üçlüsünün ayakları üzerine oturmuş, dünya komünist hareketinin 150 yıllık, Türkiye sosyalist hareketinin 90 yıllık mücadele birikimi üzerine yükselen bir yola ihtiyaç olduğudur.

“Yüzeysel bir seslenme, propaganda ve tepkisel eylemliliklerden öte toplumsal dinamiklere yaslanan ve derinleşen, bu dinamikler içesinde kök salan bir mücadele hattından asla taviz verilmemelidir. Başka bir deyişle, tepkisel eylemliliklerden ibaret bir mücadele yanılsamasına kapılmak yapılacak en büyük hatadır. Bugünün sermaye düzeni ile kan uyuşmazlığı bulunan toplumsal dinamikler ile kurulacak bağ böylesi bir perspektifle ve pratikle sürdürülmelidir. Omurga çakılmalı ve sağlam tutulmalıdır.”[3]

Kaynak

[1], [2] : Ant dergisi 7. sayı, Şubat 1967

[3] : Omurgayı çakmak! – Kurtuluş Kılçer -14 Ağustos 2015