Solun bir seçimle daha imtihanı

Solun bir seçimle daha imtihanı

07-04-2019 08:57

Türkiye’nin sağcılaşması süreci dünya ile paralel şekilde ilerlerken düzen solunun yanı sıra düzen karşıtı solun da bu sağa kaymadan payını aldığı görülüyor. Son yerel seçimler pek çok örnekle bu durumu ortaya koyuyor.

Zafer Aksel Çekiç

Türkiye’de seçimler Haziran Direnişi’nden bu yana “AKP’nin geriletilmesi” retoriği üzerine kurulu. Bu retorik düzen solunun düzen karşıtı olması gereken sosyalist solu da büyük ölçüde etkiliyor ve belirliyor.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından tüm dünyada yaygınlaşan sağcılaşma, özellikle son 10 yılda tüm emperyalist sisteme yayılıyor. Bu sağcılaşmanın sadece sağcı düzen partilerinin iktidarından öte siyasi yelpazenin merkezinin sağa kaymasıyla düzen solunu ve “demokrasi mücadelesi”ne yakın duran radikal sol grupları da peşinden sürüklemesi anlamına geldiği çok yazılıp çizildi.

Yunanistan’da SYRIZA, İspanya’da PODEMOS gibi örneklerin peşinden Türkiye’de HDP örneği geldiğini hatırlamalıyız. Diğer yandan AKP ile başlayan, “Arap Baharı” sürecinde Müslüman Kardeşler ile devam eden emperyalist ülkelerden İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi, Fransa’da Ulusal Cephe, Almanya’da Almanya için Alternatif, ABD’de Çay Partisi ve Donald Trump gibi örneklere uzanan sağcı siyasetlerin iktidarlarını veya merkez sağ iktidarların sıkışıklıklarına nasıl çare olduklarını gördük.

31 Mart yerel seçimleri bu açıdan özellikle düzen karşıtlığı iddiasındaki sol açısından bir kez daha başarısız bir imtihan verilmesine neden oldu. Bir yanda Dersim’deki komünist ittifaka gösterilen düşmanlık diğer yandan faşist İP, düzen solu CHP ve HDP ile ittifaklar halini aldı. Bir kez daha her şeyin çözümü olarak görülen ise sihirli olduğu sanılan “AKP’nin geriletilmesi” oldu.

Komünistlere düşmanlık

Sosyalist Meclisler Federasyonu, Türkiye Komünist Hareketi, Komünist Parti (TKP) ve bir çok aydının desteklediği Dersim Demokratik Halk Dayanışması Dersim il merkezinde Türkiye siyasi tarihinde bir ilki gerçekleştirirken bugünün temellerini atan Ovacık ile birlikte Dersim’in ilçelerinde aynı başarıyı gösteremedi.

HDP, EMEP, ESP, TİP, DBP ve Partizan’dan oluşan “Dersim Devrimci Güç Birliği” ittifakıyla girdiği seçimler boyunca komünistlerin ittifakına yönelik çirkin bir düşmanlık sergilenirken Dersim’in ilçelerinde CHP’ye yönelen oylara en azından sessiz kalınması dikkat çekici sayılmalı.

Bu düşmanlığa karşın komünist siyaset açısından elde edilen bir ilk niteliğindeki seçim başarısının önemi yadsınamaz. Komünist siyasetin meşruluğunun artması açısından değerli görülmesi gereken Dersim seçimlerinin geleceğe bir model olarak sunulmak istenmesinin ise Marksizm ve Leninizm ile kökten çelişecek noktalara çıkaracağı görülmeli. Bu açıdan bir ilk olarak yerini doğru ifade etmek gerekiyor. İşçi sınıfının temsiliyetini üstlenmeden kalıcı, uzun erimli ve esas olarak devrim mücadelesine kalıcı kazanımlar sağlayacak bir modelin olamayacağı açık olmalı.

Solun mağlubiyeti

Komünistlerin ittifakına karşı gösterilen düşmanlığın düzen soluna yönelik koşulsuz bir desteğin devamı niteliğinde olduğu görülüyor. Geçtiğimiz seçimlerde de gündeme gelen kaba bir AKP karşıtlığına bağlanan bir siyasi hattın doğal sonucu AKP “karşısındaki” alternatif adaylara yönelmek oluyor.

Bu açıdan bu seçimler en “ileri” örnekleri sağlamış oldu. ÖDP’nin Beyoğlu’nda Alper Taş’ın CHP’den aday olması yoluyla geliştirdiği düzen partileri ile işbirliği Hopa’da HDP ve Halkevleri’ni de kapsayan bir hal aldı. Bunu EMEP’in Ankara ve İstanbul’da CHP adaylarına oy verme çağrısı bütünlemiş oldu.

HDP çatısı altında Kürt siyasi hareketinin peşinden giden partilerin sadece Dersim veya HDP ile sınırlı kalmayan şekilde DSP gibi partilerin adaylarına dahi destek ziyaretleri yapmaları bu durumu izah edilebilir olmaktan çıkaran örnekler oldu.

AKP’ye karşı özellikle HDP’nin söylemlerine de yaslanarak CHP’nin arkasına dizilen sosyalist solun seçim sonuçlarının ardından CHP’nin sol kanadında yeni ilişkiler geliştirmek ve yeni imkanlar bulmak dışında gerçek bir başarısı olduğunu söylemek mümkün görünmüyor. Bugün sosyalist solun önemli bir kesimi faşist bir adayın ardından Ankara’da, inşaat patronu bir adayın ardından İstanbul’da “baharın geldiğine” inanmış durumda.

Bu tablonun sol için geri dönülmesi zor bir mağlubiyet hali olduğunu söylemek gerekiyor.

Boyun eğmeyen bağımsız komünist adaylar

Bu tablonun yanında bu seçimlerde Türkiye Komünist Hareketi başta olmak üzere EHP ve EMEP gibi sol partiler de bağımsız adaylarla seçimlere girmesi de var. Ancak bütünlüklü bir siyasi tercih ortaya koyabilen tek sosyalist siyasetin yine komünistler tarafından gösterildiği açık kabul edilmeli. Tüm Türkiye’de CHP ve HDP’yi destekleyenlerin bir iki seçim çevresindeki tavırlarının genel tabloyu değiştirecek bir yanı bulunmuyor.

Türkiye’de seçimlerin eşitsiz ve haksız koşullarının sosyalist solun siyaset imkanlarını kısıtlayacak bir niteliği olduğunu biliyoruz. Sonuç olarak bu ülkede sermaye düzeni, sadece Türkiye İşçi Partisi’nin 1965 yılında 15 milletvekilliği kazanması üzerine seçim sistemini değiştirmekten geri durmamıştır. Bu seçimlerde seçime katılma yeterliliğinden, hazine yardımlarına, medya imkanlarından pusulaların tasarımına kadar pek çok eşitsizlik olduğu

böyle bir tabloda dört ille sınırlı olsa da komünistlerin bağımsız adaylar yoluyla bir seçenek oluşturmaları ve anlamlı oylar alabilmeleri önemsenmelidir. Bugün için olmasa bile örgütlü bir mücadelenin ürünü olan bu çabanın karşılığı olacağı şimdiden söylenebilir.

Solun genel olarak ülke siyasetine havlu attığı bir seçimler döneminin ardından önümüzdeki seçimsiz dönem sol açısından düzenin yerleşme için atacağı adımlara karşı kendini konumlandırması ve örgütlemesi için komünistlerin seçimlerdeki tavrı yegane umut olarak kabul edilmeyi gerektiriyor.