Ortaklıkların Buluşması Olarak İlim Yayma Cemiyeti

Ortaklıkların Buluşması Olarak İlim Yayma Cemiyeti

19-05-2019 06:30

İBB bütçesinin AKP iktidarının ''cüzdanı'' olarak kodlamanın pek de bir sakınca olarak görülemeyeceğinin altını çizelim.

Ferhat Akdeniz

AKP iktidarında dinselleşme olgusunun büyük bir sıçrama gerçekleştirdiği; cemaatlerin, tarikatların ve bunların türevleri olarak dernekler-vakıfların önemli bir rol üstlendiği ise su götürmez bir gerçek. Türkiye’deki sermaye düzeninin emperyalist-kapitalist sistem içinde koordinat noktalarının dönemsel olarak değişmesi, siyasal İslamcı vakıflar ve cemaatler eliyle yürütülen burjuva düzenin gericileşme işlevi, emekçi sınıfların aydınlanma düşüncesiyle temas noktalarının arasının açılmasını da belirliyor. Bugün belediyeler eliyle sermaye sınıfı için yaratılan rantların devamı bir anlamıyla  belediye fonlarının dinselleşme pratiklerinin devamını sağlayan cemaatlerin ve tarikatların ön kapısı dernek ve vakıflara akmasıyla mümkün.

Yukarıda değindiğimiz fonların seçim dönemi ile bağlantılı olarak İBB özelinde cemaatlere, tarikatlara ve dernek-vakıflara akması gündemde üst basamaklardaki yerini koruyor. İBB bütçesinin AKP iktidarının ”cüzdanı” olarak kodlamanın pek de bir sakınca olarak görülemeyeceğinin altını çizelim. Çünkü Çiğdem Toker’in Sözcü gazetesindeki köşesinde gündeme soktuğu İBB’nin STK-OKUL-YURT  2018 Faaliyet Raporu’unda yüz milyonlarca liranın bu gerici vakıflara sivil toplum kuruluşu oldukları bahanesiyle aktarılması bu haftaki PUSULA bölümünün önemli parçasını oluşturuyor. Bu raporda akan toplam fonun hacmi ise dudak uçuklatıyor: Tam olarak 847.592.858,27 TL … Aralarında dikkat çeken vakıflar bulunuyor, bunlardan biri 9.365.326 TL’lik payı kapan İlim Yayma Vakfı. Adından da çıkardığınız gibi bu vakıf İlim Yayma Cemiyeti’nin bir türevi aynı zamanda bu yazımızda kimi ana hatlarıyla inceleyeceğimiz noktayı da oluşturuyor.

İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği gibi birçok gerici teşkilatlanmaların palazlandığı dönemde ortaya çıkıyor. Bu dönemin konjonktürü Türkiye sermaye sınıfının, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda yerini emperyalist-kapitalist sistemin lideri Amerikan emperyalizminin yanı olarak  seçmesiyle, sermaye  devletinin paradigmasının anti-komünizm tarafından oluşturulması. Kuruluşu da Demokrat Parti iktidarının sermaye sınıfının yönlendirmesi doğrultusunda iktidara gelişi ile aynı döneme denk geliyor: 11 Ekim 1951. Adnan Menderes’in desteklediği bir oluşum olması yanında  ayrıca CIA’nın 10 Kasım 1953 tarihli raporunda şöyle anlatılıyor: “İlim Yayma Cemiyeti, Arap Gizli Servisi’nin gizli adı olup, amacı, Arapçanın konuşulması ve yazılmasının yasak olduğu tüm ülkelerde, imamları ve vaizleri eğitmek için gizli okullar kurarak, bu okulları fonlamaktır.” Yazımızın başlığını oluşturan  ortaklık vurgusunun (sermaye iktidarı-gericilik-emperyalizm ) seçilmiş olmasının nedenini ise Uğur Mumcu’nun Rabıta kitabından bir alıntı ile anlatalım:

”Topbaş ve Özal’lar, İlîm Yayma Cemiyetinde de tıpkı bugünkü gibi beraberdiler. Turgut ve Korkut Özal, Muammer  . Sabahattin, Abidin, Mustafa ve Eymen Topbaş, Yusuf Türel, Prof. Ayhan Songar, Prof. Nevzat Yalçıntaş. Mehmet Aydın, Prof.Salih Tuğ, Sanayici İbrahim Bodur, İlim Yayma Cemiyetinde birlikte çalışmışlardı.

Bu İlim Yayma Cemiyetindeki beraberlikler sonra nerelere kadar uzanmış? Prof. Salih Tuğ, sonradan Aydınlar Ocağı Genel Başkanlığı’na getirilmiş. Prof. Nevzat Yalçıntaş, TRT Genel Müdürlüğü’ne ve sonra da İslâm Kalkınma Bankası Müşavirliği’ne. Eymen Topbaş, ANAP İstanbul İl Başkanlığı’na. Prof. Ayhan Songar, TRT Yönetim Kurulu üyeliğine. Mustafa Topbaş, «Al Baraka Türk özel Finans Kurumu» ikinci başkanlığına. Turgut Özal Başbakanlığa.”

Bu ortaklıklara Komünizmle Mücadele Derneklerinin devamcısı ve dönemdaşı olması sebebiyle Fethullah Gülen’i de ekleyebiliriz. Devam edelim ve yine sözü İlim Yayma Cemiyet’i Suud sermayesi arasındaki bağı anlatması için Uğur Mumcu’ya bırakalım:

”İlim Yayma Cemiyeti ile Aydınlar Ocağı’ndan gelip, Suudî ortaklıkları eliyle güçlenen, gün geçtikçe büyüyen bir para imparatorluğu. Bir yanda Suudî Prensleri, öte yanda iktidar partisi il başkanları ve Başbakan’ın kardeşlerine  kadar uzanan bir zincir. Zincirin bir ucunda şeriatçı Rabıta Örgütü, öbür ucunda Türk hükümetinin Başbakanının kardeşi… Ve Suudî sermayesi ile güçlenen çevreler eliyle kurulan siyasal amaçlı dinsel vakıf olgusu.”

Bu Cemiyetle yolları kesişen kişilerin emperyalist-kapitalist sistem içinde Türkiye kapitalizmin birikim rejiminde yön tayini noktasında ne görevlerde bulundukları ise  malum. 24 Ocak Kararnamleri,12 Eylül Darbesi, ”Çankaya’nın şişmanı İşçi Düşmanı ” lakabını hakkıyla kazanmış Turgut Özal ve AKP iktidarına doğru açılan bir Neo-Liberal politikalar silsilesi.

Yeniden AKP dönemi ve 2.Cumhuriyet koşullarına dönersek bu vakfın AKP iktidarındaki tuttuğu konumu vermek gerekir. İlim Yayma Cemiyeti  “Kamu Yararını Gözeten Dernek” statüsü ”kazandı”. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı tarafından ‘‘Üstün Hizmet Plaketi’’ verildi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da ‘‘Şükran Plaketi’’yle ödüllendirildi. Bugün ulaştığı hacmi aktarırsak AKP iktidarındaki ve 1.Cumhuriyet’in tasfiyesinde oynadığı rol daha iyi anlaşılacaktır: Emekçi çocuklarının devlet yurtlarını seçmemesi için, devlet yurtlarının nicelik ve niteliksel açıdan saf dışı bırakılması ve Fethullah Gülen cemaatinin eline teslim edildiği gibi Türkiye sathında binlerce öğrencinin teslim edildiği 178 öğrenci yurdu ve halka yönelik çalışmaların da yapıldığı 174 şubesi bulunmakta…

Burjuva düzeninin aydınlanma ve laiklik kavramlarının sınırlarına ulaşmasının ardından sermaye sınıfının içten içe çürüttüğü 1923 Cumhuriyeti’nden başlayan gerici vakıflar ve derneklerin işlevi hala sabit. 2.Cumhuriyet’in yerleşme sancılarını çektiğimiz bu günlerde temel işlevleri sabit ve artan oranla  devam eden bu yapıların müzik bittiğinde bir sandalyeye yerleşemeyen çocukların oyun dışı kalması edasıyla sermaye düzenince tekil tekil tasfiye edilmesinin ise çözüm adına bir anlam ifade etmediği açık olmalı. Emperyalizm, sermaye düzeni ve gericilik arasındaki bağların kavranması laiklik ve aydınlanma kavgasının emekçiler açısından soyuttan somuta doğru yönelen bir eşitlik kavgasıyla da aynı yola çıktığının kavranmasından geçer.