Israrla ve bir kere daha: 8 Mart Emekçi Kadınlar Günüdür!

Israrla ve bir kere daha: 8 Mart Emekçi Kadınlar Günüdür!

10-03-2019 08:36

Mesele tek başına “emekçi” kelimesi değildir. Kendinden menkul bir kadın hareketi mi yoksa ilericiliğin, aydınlanmanın ve emekten yana olmanın bir nedeni ve aynı zamanda sonucu olan bir kadın mücadelesi mi? Cevaplanması gereken soru budur...

ESİN YORULMAZ

Evet en başa yazalım. 8 Mart emekçi kadınların günüdür. Hatta bir önemli noktayı daha yazalım. 8 Mart emekçi kadınların mücadele günüdür. Mesele basit bir isimlendirmeden ibaret değildir. 8 Mart’ın nasıl adlandırıldığı kadınların mücadelesinden ne anladığınızla doğrudan ilintilidir.

İşçi sınıfının tarih sahnesine ve beraberinde sokağa çıktığı yıllarda, 1857’de New York’ta dokuma işçisi kadınların ‘Eşit İşe Eşit Ücret, 10 saatlik işgünü ve Oy Hakkı’ için mücadele etmeleri bir tesadüf değil. Kadınların grevinin zorla bastırılmaya çalışıldığı bir sırada çıkan yangında 129 işçi kadının ölmesi, bu saldırı sonrasında ise kadın işçilerin mücadelesinin dalga dalga yayılması da hiç tesadüf değil.

Anlattığımız olayın 1910 yılında Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin tarafından gündeme getirildiği ve ölen işçilerin anısına her yıl 8 Mart’ın mücadele günü ilan edilmesi önerisinin kabul edildiği biliniyor. Yıllarca Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanan 8 Mart’ın 70’li yıllarda Türkiye’de de İKD tarafından yaygın bir şekilde kutlanmaya başlandığı da biliniyor.

Bilinmeyen, daha doğrusu bilinmesine rağmen unutulmak istenen de 8 Mart’ın isminden olduğu kadar içeriğinden de emekçi karakterinin ne zaman, nasıl çıkartılmak istendiği…

Sosyalizmin Türkiye’de ve dünyada toplumsal ölçekte önemli bir güç olduğu dönemlerin ardından, Türkiye’de solun yok edilmeye çalışıldığı 12 Eylül darbesi sonrası dönem, dünyada Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile beraber sosyalizmin bir güç olmaktan çıktığı süreç; sonuçlarını uzun bir zamana yayılmış bir şekilde gösterdi. Kapitalist-emperyalist odaklardan yayılan mevcut düzenin değişmezliği salgısı, sola inanmış toplumsal kesimlerde, belki de daha da vahim bir şekilde solun kadrosu olan kesimlerde ciddi bir karşılık buldu. Bu karşılığın pek çok sonucu olduğu söylenebilir; ama en önemlilerinden birisi “Bu düzen değişmeli” noktasından, “Bu düzen değişebilir mi?” sorusuna savruluş ve hemen arkasından “Bu düzenin ne zaman değişeceği belli değil, o halde bu düzen iyileştirilebilir mi?” sorusu, bu açıklıkta olmasa bile pek çok çıktıya neden olacak bir ideolojik şekilleniş olarak kendine yer edindi. İşte o gün bugündür bu dalgaya direnenlerle bu dalgaya kapılanlar şeklinde iki uç varlığını sürdürüyor. Sosyalizm savunusunda akan mecranın bu iki uç olarak tarif ettiğimiz yollara ayrılmasının bedelleri ağır oldu. Pek çok örnek verilebilir ama konumuza dönelim ve Emekçi Kadınlar Günü’nün Kadınlar Günü’ne evriltilme çabası üzerinden ilerleyelim. Türkiye’de 12 Eylül sonrası örgütlü kimliğe yapılan eleştiriler bir süre sonra kadınlar arasında “erkek egemen örgüt” söylemine yerini bıraktı. Zaten devrimci ve örgütlü kimlikte ısrar edenleri tenzih ederek söyleyecek olursak, yaşanan inanç yitiminde bulunan günah keçisi ‘örgüt’ olduğundan kadınlar cephesinde de sürecin farklı boyutlara taşınması çok da şaşırtıcı değildi. Kadınlar yıllarca mücadele yürüttükleri örgütlenmelerin “eril”liğini keşfettiler! Ortada değiştirilmeye çalışılacak bir örgüt falan kalmamıştı, ya da daha doğrusu bu kesimler için örgütlülük diye bir dert kalmamıştı ama olsun, onun önemi yoktu, önemli olan gelişen “feminist bilinç”ti”! Örgütsel sorgulama süreci kontrolünü yitiren bir araç misali sosyalizmin bütün değerlerini sarsmaya dönüştü. Bu tabi ki beraberinde sosyalist sistemin sorgulanmasını da getirdi. Sovyetler Birliği kadın sorununu çözebilmiş miydi? Canım emperyalizm çağından sosyalizme geçiş aşamasında karşılaşılan onlarca sorunun bir önemi yoktu, o yumağın içinden “kadın sorunu” cımbızla çekilir ve ona odaklanılabilirdi. E peki kadın sorununun çözümü yolunda koskoca Reel Sosyalizm deneyimi bir arpa boyu bile yol almamış mıydı? Yapılanlar inkar edilemezdi ama onlar da hep zaten feminist bilince sahip ve bu nedenle kıyıda köşede bırakılmaya çalışılan kadroların emeğinin ürünüydü! Bütün bu “sol içi” dönüşümün yanı sıra Türkiye’de ve dünyada liberal ideoloji bütün bulanıklığını arayış içerisindeki yeni kuşakların üzerine boca etmişti. Kadın sorunu üzerine kafa yoran samimi çevrelerin yapıp ettikleri de bu bulanıklık içerisinde görünmez hale getiriliyordu. İşte bütün bunlar olurken 8 Mart’ın emekçi ismi de içeriği de sessizce bir kenara bırakılarak yola devam edildi. Ve buna itiraz edenlerin 8 Mart’larda söz söylemeye hakları yokmuş gibi düşünüldü. Kısacası dağdan gelenler, bağdakileri kovma cesaretini kendilerinde buldular.

Ama bu iş o kadar da kolay değil. Bugün de 8 Mart ve kadın mücadelesinde bu bahsettiğimiz içerikteki alan kapama gerilimi farklı boyutlarda ve içerikte devam ediyor. Öte yandan bu tartışma, kadın mücadelesinin genel olarak sosyalizm mücadelesi açısından turnusol kağıdı haline gelmesi nedeniyle de önem taşıyor. Nasıl mı? Biraz havada uçuşan tezlere kulak kabartalım. “Kadınları emekçi veya değil diye bölüyorsunuz, bu kadın mücadelesine zarar veriyor. Kadın-erkek birlikte mücadele 8 Mart için çok arkaik, kadın mücadelesi salt kadınlarca yürütülür. Bütün iktidar mekanizması eril karakteri ile ele alınmalıdır. Kadın sorunun kökeninde de zaten eril tahakküm vardır. Kadınların mücadelesi çok önemlidir, ne için mücadele ettiği çok da önemli değildir, örneğin türbanı ile üniversiteye girmek isteyen kız çocuklarının haklarına sahip çıkılarak doğru yapılmıştır.” Örnekler çoğaltılabilir. Fazlalıklarından kurtulmak için emekçi kelimesini de sosyalist bakışı da bir kenara atan, sol geçinen kadın mücadelecileri bugün 8 Mart’ta Cuma namazında “aile yıkan yasalar kalksın” diye dua edenleri de ayrımcılık yapmamak adına kucaklayacak mıdır? O da bir “ kadın bakış açısı” olamaz mı? Sınırı ne belirlemektedir?

Oysa ki sosyalizm mücadelesi ile emekçi kadınların mücadelesi et ve tırnak gibidir, birbirinden ayrılamaz. O yüzden kadın mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olan ilericilik mücadelesinden geriye düşmemenin tek yolu sosyalist ideolojinin yol göstericiliğidir. O yüzden mesele tek başına “emekçi” kelimesi değildir. Kendinden menkul bir kadın hareketi mi yoksa ilericiliğin, aydınlanmanın ve emekten yana olmanın bir nedeni ve aynı zamanda sonucu olan bir kadın mücadelesi mi? Cevaplanması gereken soru budur…