Haziran Direnişi laiklik direnişidir!

Haziran Direnişi laiklik direnişidir!

31-05-2019 08:35

Türkiye, AKP eliyle giydirilmeye çalışılan gömleğe, ilerici ve laik direnciyle “Hayır!” demiştir.

Ufuk Karaçay

2013’ün Mayıs ayında İstanbul’da başlayan ancak büyük hızla bütün ülkeye yayılan Haziran Direnişi, toplumun AKP iktidarına karşı biriktirdiği tepkinin ve direncin ortaya çıkışıdır. 2013 28 Mayıs’ına gelene kadar hızlıca hatırlayacak olursak, belki de Haziran’ı tetikleyen, Ankara sınırlarını aşarak bütün ülkeyi kucaklayan ve AKP’yi sallayan en büyük direnişi başa yazmalıyız: 2009 Aralık ayında başlayan TEKEL işçilerinin 78 gün süren direnişi… Bu eylem, sınıf mücadelesinin sınırlarını aşarak Türkiye toplumuna bünyesinde barındırdığı değerleri hatırlatması nedeniyle de önemlidir.

2010 yılındaki 12 Eylül anayasa referandumu ise AKP iktidarı eliyle bugün yaşanan rejim değişikliğinin ipuçlarına işaret etmektedir.

Bu süreci 2011’deki YGS sınavı usulsüzlüğüne karşı liselilerin gerçekleştirdiği ve AKP iktidarının karşı karşıya kaldığı en büyük öğrenci eylemi takip etmiştir. Eğitimde dayatılan gericileşmeye karşı çıkış kendini 2011’de binlerce liselinin, 2012 sonunda ise ODTÜ’den başlayarak yine Türkiye’ye yayılan üniversite öğrencilerinin eylemlerinde göstermiştir.

Aynı yıllarda kadınların, iktidarın en yetkili ağızlarınca sarf edilen “kadın mı kız bilmem”, “kadınla erkeğin eşitliği fıtrata ters“ gibi ifadeler ile kadın katliamları ve kürtaj yasası gibi düzenlemelere tepkisi de büyümeye devam etmiştir.

Haziran’a yaklaşırken 11 Mayıs 2013’teki Reyhanlı katliamı, AKP’nin Suriye’ye dönük emperyalist saldırganlığın müttefikliğinin sonucu gerçekleşirken, direnişi ateşleyen son kıvılcım olmuştur.

27 Mayıs 2013 günü Taksim Gezi Parkı’nda polisin ağaç katliamına direnen çevrecilere saldırısı ise AKP ve Tayyip Erdoğan’a biriken bu tepkinin patlamasıyla bütün ülkede aydınlanmacı, laik ve yurtsever direnç ortaya çıkmıştır.

Haziran Direnişi, esas olarak AKP’nin laiklik düşmanlığına, bunun vücut bulduğu yaşam tarzına dönük gerici uygulamalara, eğitimde akıl ve bilimin dinci referanslarla ikame edilmesine, kadınlara dönük saldırgan dile karşı tepkinin adıdır. Türkiye, AKP eliyle giydirilmeye çalışılan gömleğe, ilerici ve laik direnciyle “Hayır!” demiştir.

Milyonlar, bir yandan laikliğe sahip çıkarken bir yandan da dayanışmayı, paylaşmayı, kolektif davranmayı hatırladı. Kendinden menkul bir özgürlükçülüğe vurgu yaparken Haziran’da sokakları dolduran milyonların aydınlanmacı ve laik tepkilerini örtmeye çalışanlar ise tepkinin nesnesini, yani siyasi iktidarın üzerini örtmek için çok uğraştılar.

Haziran 2013’te ülkenin sokaklarını dolduran milyonların ortak ideolojik tavrı laikliğe sahip çıkmasıydı. Son yıllarda laikliği başına sıfatlar ekleyerek veya inanç özgürlüğüyle ikame ederek sulandıranlar Haziran Direnişi’ni ve milyonların AKP’ye çizdiği kırmızı çizgiyi tekrar hatırlamalılar.

AKP’nin gerici uygulamalarından ve saldırılarından bir yandan gençlik, öte yandan en fazla kadınların nasibini aldığını söylüyoruz. Haziran 2013 bu saldırılara karşı kadınların ön saflarda büyük bir kararlılıkla direnmesi, özgürlüğün, kitlelerin kırmızı çizgisi olan laiklikle birlikte bir mücadele başlığı olduğunu da göstermektedir.

2013 Haziran Direnişi’nin temel birleştiricisi 1923 Cumhuriyet’inin ileri kazanımlarından olan laikliktir. “Elitist ve orta sınıf” yaftalama çabalarına rağmen Haziran’ın milyonları laikliğin halkçı karakterini ortaya koyarak AKP eliyle kurulan yeni rejimin destekçilerine de cevap vermiştir aslında.

Ancak, Cumhuriyet’in laik ve halkçı değerlerine sahip çıkan bu kitlelerde bir yandan darbe görenler diğer yandan, birkaç istisna haricinde, kitlelerin mücadelesinden ürkerek, sonrasında “sokak görevini yaptı, sıra sandıkta” diyecek olan ana muhalefet Haziran 2013’te açığa çıkan bu toplumsal karşı duruşu uyum arayışlarıyla soğurulacak kıvama getirdi.

Din kardeşliğine yeryüzü sofralarıyla prim verilirken, “ceberut” Cumhuriyet’in laikliği inançlara özgürlükle ikame edilecekti. Mutlak olan yeni rejimin diğer özellikleri yanında gerici karakteriyle uyum sağlanmalıydı.

Haziran’da ortaya çıkan direnç siyasallaşmadığı ölçüde, direniş sırasında istifası istenen AKP ve Tayyip Erdoğan eliyle kurulan rejimin tahkimatı uyum arayan bütün aktörlerce hep birlikte sürdürüldü.

Bugün karşımızdaki tablo budur. Haziran Direnişi laiklik ve aydınlanma mücadelesinde ileriye çıkışı ifade ederken, kitlelerin bugünkü arayışı daha geriye düşmüştür.

Dini referanslar toplumsal ve siyasal yaşama egemen kılınırken laiklik bu uyumlu tabloda bir renk haline getiriliyor. Cemaatler işbirliği yapılmakla övünülen sivil toplum örgütleri olarak pazarlanıyor. Bir yandan da “Haziran ruhu” sandıklara sahip çıkma organizasyonlarıyla, “bas geçlerle”, “gerçek Müslümanlık” tartışmalarıyla, dualarla açılan mitinglerle “her şeyin çok güzel olacağı” bir belirsizliğe tahvil ediliyor.

Din, Türkiye siyasetinin belirleyici bir unsuru haline gelirken, Haziran Direnişi’ndeki milyonların kırmızı çizgisi olan laiklik tasfiye ediliyor.

Örgütsüzlük ve siyasetsizlik “flamasız geziyi” çağrıştırırcasına kutsanan ve birleştirici bir değer olarak pazarlanıyor.

Geçtiğimiz altı yıl boyunca “laik anayasa olmaz” söylemi, rejimin neyi murat ettiğini bir kez daha açıkça ortaya koyuyor. Laikliğin özgürlükleri sınırladığı iddiası topluma dayatılıyor. Eğitim Ensar Vakfı gibi gerici örgütlenmelere teslim ediliyor. “Dindar ve kindar nesiller” için müfredatta temel bilimler zorunlu olmaktan çıkarılırken dini referanslar “değerler” eğitimi adı altında zorunlu hale getiriliyor. Müftülere nikâh ve nafaka tartışmalarıyla medeni hukuk ayaklar altına alınırken kadın katliamları artarak sürüyor. Yeni rejimde yerini alan siyasi partiler ve temsilcileri bütün bunlar karşısında topluma “uyum ve uzlaşma” çağrısı yapıyor.

2013 Haziran’ındaki tepki yerini kurtarıcılardan medet uman bir “uyum ve uzlaşmaya” bırakıyor.

Kurtarıcı beklemekten vaz geçilmelidir. Haziran 2013 ve onu önceleyen direngenliğe sahip çıkmak için “ne güzel direndik” diyerek nostaljik bir duygusallıktan sıyrılmak gerekiyor. Gericilikle ve sömürüyle uzlaşma olmaz! Bu tabloyu tersine çevirmenin yolu, bizlere dayatılan uzlaşıyı ve sahte özgürlük söylemlerini bir yana bırakarak örgütlü siyasal bir mücadeleden geçer.

Kırmızı çizgiler bu uzlaşıyı dayatan herkese çizilmeli ve silinmesine izin verilmemelidir.