Ermenistan ve Azerbaycan arasında

Ermenistan ve Azerbaycan arasında

13-01-2019 09:00

1990’lı yıllara kadar Ermeniler ve Azeriler, tarihi Kafkasya topraklarında yan yana ve çoğu zaman barış içinde yaşayan, ortak kültürel değerlere sahip iki komşu halktı. Sovyetler Birliği döneminde sosyalizm sayesinde iki halk arasında sıkı bağlar ve köprüler kuruluydu. Ermenistan’da çok sayıda Azeri, Azerbaycan’da ise çok sayıda Ermeni yaşıyordu.

Zafer Aksel Çekiç

Türkiye solunun Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşananlar nedeniyle sırtını döndüğü Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunlar Türkiye’de sağın tekeline bırakılmaması gereken ve emperyalizmin halklara düşmanlığını gösteren tipik bir örnek sayılmalıdır.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunların kökeni bölgede sürdürülen emperyalist politikaların bir sonucu olarak 19. yüzyılın sonundan itibaren Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşananlara dayanıyor. İmparatorluğun parçalanması sürecinde Ermeni milliyetçiler ile Osmanlı arasındaki katliamlarla dolu mücadele zamanla tüm Kafkasya’yı kapsayan bir hal aldı.

Kafkasya’daki Ermeniler ile Azerilerden oluşan Müslümanlar arasında yayılan olayların kökeninden Rus Çarlığı başta olmak üzere emperyalizmin Osmanlı üzerindeki planları çerçevesinde Ermenilerin Azerbaycan’a göç ettirilmeleri etkili oldu. Bu göçlerin sonunda temel bir kırılma noktası 1905’te Bakü’de başlayıp yayılan olaylar oldu.

Birinci Dünya Savaşı ile devam eden süreçte Büyük Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin kurulması ise emperyalizmin planlarını boşa çıkartan bu çatışmaları ortadan kaldıran bir etkiye sahip oldu.

Sovyetler Birliği çözülmeye giderken başlayan savaş

Sovyetler Birliği’nde karşı devrimci sürecin etkisiyle çözülmeye gidilirken on yıllar boyunca kardeşçe yaşayan Ermeni ve Azeri halkları arasında da sorunlar baş göstermeye başladı.

Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın Ermenistan’a bağlanmasını isteyen Ermeniler ile bunu kabul etmeyen Azeriler arasında başlayan 1988 Şubat ayında başlayan savaş Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında Mayıs 1994’e kadar sürdü.

Ermenistan’ın Karabağ bölgesini işgaliyle başlayan savaşta karşı devrimci Gorbaçov’un tepkisizliği her iki ülkede karşılıklı olarak zorla göç ettirme olayları ile katliamların da önünü açtı. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından ise artık katliamlar başladı.

Öte yandan, 1994 yılına kadar süren savaşta 1 milyona yakın Azeri Ermenistan ve işgal edilen bölgeden Dağlık Karabağ’dan Azerbaycan topraklarına, 250 bin civarında Ermeni ise Azerbaycan’dan Ermenistan ve kısmen Dağlık Karabağ’a göç etmek zorunda kaldı.

Hocalı ve Maraga katliamları

Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra savaşın şiddeti arttı. Bu döneme ilişkin iki katliam ise bu dönemde yaşanan acıların sembolü sayılmalı. Bunlardan biri 26 Şubat 1992 tarihinde Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Ermeni güçlerin Azeri sivilleri hedef aldığı Hocalı katliamı. Diğeri ise 10 Nisan 1992 tarihinde Maraga köyünde bu kez Azeri askeri birliklerinin Ermeni sivilleri öldürdüğü Maraga katliamıdır.

Türkiye’de her yıl Hocalı katliamı milliyetçiliği beslemek üzere kutlanırken süreçte yaşananlar genel olarak görmezden geliniyor. Öte yandan, Türkiye solu ise Ermeni meselesinin Türkiye’deki tartışılma geçmişi nedeniyle bu katliamı ve Ermeni-Azeri savaşını görmezden gelmeyi tercih ediyor.

Ermeni-Azeri sorununun canlı tutulması için maalesef bir propaganda aracı haline getirilen Hocalı Katliamı bölgedeki en stratejik tepelerden birisinde kurulu Hocalı’nın ele geçirilmesi için sürdürülen çatışmaların son noktasıydı. Aralık 1991’de Ermeni güçleri tarafından tamamen ablukaya alınan Hocalı aylarca yoğun bir bombardımanın hedefi olmuştu.

Savaştan önce 11 binden fazla insanın yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde başlayan Ermeni güçlerinin operasyonuyla adeta imha edilmiş oldu. Katliamın ağır bilançosu tam olarak bilinemese de, Azeri resmî kaynaklarına göre, Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70’ten fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. Ayrıca bin 275 kişi rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Hocalıların naaşları üzerinde yapılan incelemelerde birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür.

Hocalı katliamı, Ermeniler için Bakü’nün kuzeyinde Hazar Denizi kıyısındaki Sumgayıt kentinde Ermenistan’dan kovulan Azeri mülteciler tarafından kentin Ermeni sakinlerini hedef alan pogromun yıldönümünde gerçekleştirilen bir intikam sayılmaktadır. 27 Şubat 1988’de yaşanan olaylarda resmi açıklamalarda 26 Ermeni ve 6 Azeri olmak üzere toplam 32 kişi öldüğü söylense de öldürülen Ermenilerin sayısı yüzlerle ifade ediliyordu.

Sürekli ve karşılıklı katliamların bir diğeri ise 10 Nisan 1992 tarihinde Karabağ’ın Azerbaycan sınırında 500 kişinin yaşadığı Maraga köyünde bu kez Azerbaycan askeri birliklerinin Ermeni sivilleri öldürmesiyle yaşandı. Bu katliamda 57 Ermeni öldürülürken kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu 45 Ermeni ise rehin alındı.

Bu katliamlar, bugün, iki halkın karşılıklı olarak birbirlerini uzlaşılmaz ve vahşi düşmanlar olarak görmesinin temelini atmış oldular. Öyle ki, Ermenistan’ın eski Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi nezdinde uluslararası bir konferansta, Karabağ Ermenisi olduğunu, Karabağ savaşında Azerilere karşı yiğitçe savaşmış olduğunu ve bundan gurur duyduğunu, gerekirse yine savaşacağını ifade edebilirken NATO nezdinde bir eğitim programı sırasında, bir Ermeni askerini uyurken boğazlayan Ramil Safarov ise Azerbaycan devletince “ulusal kahraman” nişanı ile ödüllendirilebiliyor.

Milliyetçilik ve emperyalizm kovulmadan çözüm yok

1990’lı yıllara kadar Ermeniler ve Azeriler, tarihi Kafkasya topraklarında yan yana ve çoğu zaman barış içinde yaşayan, ortak kültürel değerlere sahip iki komşu halktı. Sovyetler Birliği döneminde sosyalizm sayesinde iki halk arasında sıkı bağlar ve köprüler kuruluydu. Ermenistan’da çok sayıda Azeri, Azerbaycan’da ise çok sayıda Ermeni yaşıyordu.

Bugün ise hala daha zaman zaman sıcak çatışmalara dönen ve Türkiye’de de milliyetçiliğin beslenme kaynaklarından biri olan bu sorun zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunduğu Hazar Denizi havzası da dahil olmak üzere bölgedeki ülkelerin ve emperyalist ülkelerin sermaye sınıflarının çıkarları ile halkların çıkarlarının birbirinden ne kadar ayrı olduğunu göstermesi açısından gündeme alınmayı hak ediyor.