Enerji kavgaları: Kıbrıs ve Türkiye

Enerji kavgaları: Kıbrıs ve Türkiye

13-01-2019 09:30

Türkiye’nin AKP iktidarında bölgesel heveslerle çıktığı yolda bugün gündemde yeterli yeri almasa da Doğu Akdeniz önemli bir sorun olarak önümüzdeki yılların gerilim başlığı olmayı sürdürecek.

Yusuf Çelik

Kıbrıs adasını çevreleyen sularda ve genel olarak Doğu Akdeniz’de enerji tekellerinin iştahını kabartan petrol ve doğalgaz rezervlerinin ortaya çıkması Ada’daki çözüm süreci de dahil olmak üzere Doğu Akdeniz’de bir kriz başlığı olmayı sürdürüyor.

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tahminlerine göre Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan Levant Havzası olarak anılan bölgede 3,45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunuyor. Yine Nil Delta Havzası olarak anılan bölgede ise yaklaşık 1,8 milyar varil petrol, 6,3 trilyon metreküp doğalgaz ve 6 milyar varil sıvı doğalgaz yatağı olduğu tahmin ediliyor. Kıbrıs Adası çevresinde olduğu düşünülen 8 milyar varil petrol yatağının dışında Heredot olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda ise toplam 3,5 trilyon metreküplük doğalgaz bulunduğu tahmin ediliyor.

Bu tahminlere göre Doğu Akdeniz’de toplam değeri 3 trilyon doları bulan doğalgaz yatağı bulunduğunu gösteriyor. Doğu Akdeniz’deki toplam hidrokarbon yataklarının büyüklüğüne bakıldığında Türkiye’nin 572 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğu vurgulanıyor. Bu olağanüstü rezervler elbette uluslararası enerji tekellerinin de iştahını kabartıyor.

Doğu Akdeniz’de egemenlik mücadelesi

Annan Planı ile Kıbrıs’ta görünürde kalıcı bir çözüme ulaşılması hedeflenirken Kıbrıslı Rum devletinin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine kabulüyle Doğu Akdeniz esasında AB ile Türkiye arasında bir egemenlik mücadelesi alanı haline geldi. Geçtiğimiz yıl içerisinde birkaç kez gerilimin savaş gemilerinin dahil olacağı şekilde arttığı Kıbrıs’ın petrol ve doğalgaz arama çalışmalarındaki en temel tartışma karasuları ve münhasır ekonomik bölgelere ilişkin olarak yürüyor.

Türkiye’nin taraf olmadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kıyıları arasında münhasır ekonomik bölgenin sınırlarını 200 deniz mili ile sınırlarken sahil hatları arasında 400 milden az mesafe olan ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerini kendi aralarında yapacakları anlaşmalar ile belirlemelerini öngörüyor.

Kıbrıs bu sözleşmeye ve Türkiye’nin de sözleşmeye taraf olmamasına dayanarak Mısır ve İsrail ile anlaşma yaparak adanın güneyindeki sularda petrol ve doğalgaz arama faaliyetine girişmiş durumda. Türkiye, bu arama faaliyetlerine Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölge olarak ilan ettiği alanda Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türkler’in de hakkı olduğu gerekçesiyle itiraz ediyor.

Ancak sorun bununla sınırlı değil. İsrail’deki Leviathan sahasından çıkartılan gazı taşımak üzere yapılacak boru hattı projesi için en elverişli rota da Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinden geçiyor. Kıbrıs ise Türkiye’nin gerçekleştirmek istediği bu projede yer almayı reddediyor.

Türkiye ile AB arasında bir egemenlik mücadelesi anlamına gelen bu tartışmalar 2014 yılında Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne ilişkin görüşmelerin dahi ertelenmesine neden olmuştu.

2018’de yükselen gerilim

Kıbrıs açıklarında petrol ve doğalgaz aramaları ile ilgili gerilim 2018 yılında özellikle yükseldi. Kıbrıs’ın 2019 yılında üretime geçme planları doğrultusunda arama faaliyetlerini yoğunlaştırması ve yeni alanlarda arama ruhsatları vereceğini duyurmasıyla Türkiye “gerekli adımları” atacağını yüksek sesle söylemeye başladı.

İlk ve en büyük gerginlik geçtiğimiz yıl Şubat ayında yaşandı. Kıbrıslı Rumlar adına adanın açıklarında yeni doğalgaz araştırmaları başlatacak olan İtalyan enerji tekeli Eni şirketine ait “SAIPEM 12000” isimli sondaj gemisi Türk donanmasına ait gemilerce engellendi. Yunanistan ve Kıbrıs’ın yanı sıra İtalya ve AB yetkililerinin de açıklamalar yaptığı gerginliğin sonunda İtalyan şirketi bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.

Öte yandan, Kıbrıs Türk Devleti de Kıbrıslı Rumların adımlarına karşılık Türkiye ile anlaşarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) ada açıklarında petrol ve doğalgaz arama yetkisi verdi. Kıbrıs’ın 2011 yılında belirlediği münhasır ekonomik bölgede belirlediği 13 bloktan yedi tanesi KKTC’nin TPAO’ya petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verdiği bölgelerle kesişiyor.

Doğu Akdeniz’de ABD’nin enerji tekeli Exxon Mobil ve Fransa’nın enerji tekeli Total şirketleri de aramalar yapmak üzere çalışmalarını sürdürüyor. Geçtiğimiz Kasım ayında Türkiye Dışişleri Bakanlığı bu kez, “Exxon Mobil şirketinin Kıbrıs Adası açıklarında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin verdiği sözde 10 numaralı ‘parselde’ doğalgaz arama faaliyeti başlatması bölgenin istikrarına katkıda bulunmamaktadır. Sorunun çözümü açısından da belirli hassas dengeleri değiştirebilecektir” sözleriyle ABD’li tekele de açıkça uyarıda bulundu.

Ancak bu uyarıda eksik kalan bir yan vardı. Zira Exxon Mobil şirketi Katar Petrolleri ile oluşturduğu konsorsiyum ile 5 Nisan 2017’de adanın güneybatısındaki 10 numaralı parselde doğalgaz arama ve sondaj hakkı için Kıbrıs’la anlaşmıştı. Ancak AKP’nin destek aldığı Katar’a karşı açıkça tavır almaması dikkat çekti.

Doğu Akdeniz’de “ittifaklar”

Kıbrıs 2003 yılında Mısır’la başladığı Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama anlaşmalarına 2007’de Lübnan, Suriye ve İsrail ile devam etti. Türkiye’nin dışlandığı bu anlaşmalar aynı zamanda Türkiye’ye karşı bir “ittifak” olarak görülebilir. Türkiye’nin sorunlar yaşadığı Mısır ve İsrail ile denge sağlayacak bir imkanının en azından bu aşamada olmadığı görülüyor.

Bu tabloda, Kıbrıs adası etrafındaki petrol ve doğalgaz kaynaklarına ilişkin sürdürülen bu tartışmaların uluslararası tekellerin bölgedeki istikrarsızlığın sürmesinde nasıl çıkarlarının olduğunu göstermeye yetecek nitelikte bir örnek teşkil ettiğinin anlaşılması gerekiyor. Zira, bu gündemden bağımsız olsa da, Suriye’deki savaş bahanesiyle bölgede 12 ülkenin donanmasının bulunmasına, Suriye sorununun çözülmesinin neden bu kadar ağırdan alındığına ve hatta Kıbrıs sorununun çözülmesinin çıkmaza sokulmasına dair açıklayıcı bir başlık sayılabilir.

Türkiye’nin AKP iktidarında bölgesel heveslerle çıktığı yolda bugün gündemde yeterli yeri almasa da Doğu Akdeniz önemli bir sorun olarak önümüzdeki yılların gerilim başlığı olmayı sürdürecek.