CHP’nin kaderi değişir mi?

CHP’nin kaderi değişir mi?

30-11-2019 08:48

CHP, düzen siyasetinin tamircisidir. Ne zaman düzen siyasetinde kriz, sıkışma, sapma ortaya çıksın, ordu ya da CHP, yaşanan tahribatı düzeltmek için hep devrede olmuştur. CHP bu anlamıyla düzen siyasetinin müzmin muhalefeti olarak, ama düzenin yedek gücü olarak da hep var olagelmiş, bu ihtiyaç aynı zamanda CHP’nin misyonunu ve niteliğini de belirlemiştir.

Ali Ateş

Cumhuriyet Halk Partisi’nin neredeyse alamet-i farikası haline gelen niteleme müzmin muhalefetlik. Bu gerçeklik bazıları açısından CHP içinde yönetim sorunsalına indirgeniyor. Özellikle CHP içinde ve tabanında bazı sesler, CHP’nin “müzmin mulahefet” halinden kurtulmasının tek yolunun CHP liderliğinde köklü bir değişim olduğunu vaaz ediyor. Güçlü ve etkileyici bir liderle CHP’nin büyük bir atılım yapacağı beklentisi hem CHP tabanında güçlü durumda hem de CHP içindeki iktidar kavgasının da konusu durumunda.

İnönü-Gülek arasındaki çekişme, CHP içinden Güven Partisi ya da Nihat Erim gibi kopuşlar, 12 Eylül sonrası üç parçaya bölünmesi gibi geçmişteki durum CHP’nin bugünkü parçalı yapısından farksız değildi. CHP içindeki yönetim kavgaları, CHP’nin her zaman belirleyici unsurları oldu. Ancak meselenin tek başına “kişisel hırslara” indirgenemeyecek başka bir boyutu bulunuyor. İşte bu boyut, CHP’nin ne kadar kısalacağını ya da ne kadar uzayacağını da sınırlayan temel noktadır.

Çünkü mesele, yalnızca CHP içindeki kişisel hırs ve koltuk kavgalarından çok öte objektif gerçeklerle anlaşılmak zorunda. CHP’nin sınırı, kaderi, karakteri, çok parçalı yapısı ve nevi şahsına münhasır müzminliği tam da bu gerçeklikte gizi. Bu görülmeden, ne CHP içindeki tartışmaların özü anlaşılabilir ne de CHP’nin misyonu görülebilir.

İşin özünde yatan ise CHP’nin siyaset yaptığı zemin ve şöyle ya da böyle kuruluşuna imza attığı kapitalist sistem bulunmaktadır. Bu zemin tarif edildikten sonra, söylenmesi gereken ikinci olgu ise şudur; CHP’nin bir ayağı düzen diğer ayağı ise “solcu görünmek” olunca hiçbir yere kıpırdayamayan, sıkışan, gerilen ve parçalı bir siyaset karşımıza çıkıyor.

CHP, özünde düzen siyasetinin kurucu unsurudur. CHP bir yandan iktidar eleştirisi yaparken diğer yandan düzenin kurucu unsuru olması ve düzenin bekası CHP’nin muhalefetinin sınırının ve suniliğine de gündeme getirmektedir.

CHP, özünde kapitalist sınıf ilişkilerinde sermaye sınıfının çıkarlarını temsil eden bir partidir. Çünkü siyaset yaptığı zemin kapitalist ilişkilerdir. Türkiye’nin geleneksel büyük burjuvazisiyle CHP’nin hiçbir zaman sorunu olmadığı gibi bu kesimin temsiliyeti hep CHP tarafından yürütüldü. Bu durum, CHP’nin, klasik bir sosyal demokrat parti olmasının önündeki temel sorun olmakla birlikte; CHP’nin bir yandan düzenin “ortanın solcusu” söyleminden kendisini düzenin “orta yolcusu” haline getirmesinin de nedenini oluşturmaktadır.

CHP, uluslararası kapitalist sistemin yönelimlerinden azade bir parti değildir. Türkiye kapitalizminin ihtiyaç duyduğu “emperyalist sisteme entegrasyon” CHP siyasetini ya belirlemiş ya da kendisine ihtiyaç bırakmamıştır. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrası NATO’ya yöneliş ya da ABD yardımlarını kabulünün temelleri CHP döneminde atılmış, ancak emperyalizme ekonomik, siyasi ve askeri entegrasyon süreçleri Menderes-Özal-Erdoğan ile yaşama geçmiştir. Bu durum, bir liderlik meselesi ya da CHP’nin politikasızlığı ile değil, CHP’nin düzenin “ortacısı” olmasından dolayı sağ partilerle sürdürülmüştür. CHP’ye düşen ise düzenin yolundan sapıldığında devreye girmek olmuştur.

CHP, düzen siyasetinin tamircisidir. Ne zaman düzen siyasetinde kriz, sıkışma, sapma ortaya çıksın, ordu ya da CHP, yaşanan tahribatı düzeltmek için hep devrede olmuştur. CHP bu anlamıyla düzen siyasetinin müzmin muhalefeti olarak, ama düzenin yedek gücü olarak da hep var olagelmiş, bu ihtiyaç aynı zamanda CHP’nin misyonunu ve niteliğini de belirlemiştir.

CHP ne serden ne de yardan vazgeçebilir. Kapitalizmin yaratmış olduğu toplumsal sorunlar CHP’nin sol görüntüsünü oluştururken; kapitalizmin sağlıklı işlemesi CHP’nin temeldeki derdidir. Avrupa Birliği konusunda evetçidir, NATO’dan çıkalım demez, serbest piyasanın işlemesinden ama daha çok düzenlenmesinden yanadır. İdeal bir kapitalizminden ya da ideal bir demokrasiyi sosyalize etmek tipik bir sosyal demokrat karakter olarak CHP’yi ne yardan ne serden vazgeçirebilmiştir. CHP’nin çelişik gibi görünen durumunun özünde yatan olgulardan bir tanesi de budur.

CHP’nin yeni bir toplumsal kurtuluş programı bulunmuyor. CHP, yukarıda ifade ettiğimiz gibi restorasyoncu bir partiden öte değildir. Reformcu bir parti kimliği ise Türkiye kapitalizminin gelişkin düzeyinin yaratacağı sıçramalarla ilgilidir ki bu da olsa olsa sermaye sınıfının ihtiyaç duyacağı bir açılım anlamına gelebilir. Tersinden, emekçi sınıflara dayanan bir ulusal kurtuluşçu kimliğin ise kapitalizmi karşısına almadan yürütülmesi, emperyalizme temelden karşı çıkmadan var edilmesi mümkün değildir.

Bütün bu olgular çoğaltılabilir. Ancak CHP’nin sıkışmasının, gerilmesinin, çok parçalılığının altında yatan CHP’nin temelde burjuva partisi olup da sol görünmeye çalışmasıdır. Bu çelişki CHP’nin yapısal halidir ve bu açıdan CHP’nin kaderinin değişimini beklemek bu çelişkilerin bir taraf lehine çözülmesiyle mümkündür.

Dikkat ediniz, CHP’nin sola açıldığı zaman, sosyalist ve işçi hareketinin yükseldiği dönemlerdir. Sağın yükseldiği içinden geçtiğimiz kesitte CHP’nin sağa açılması da bu yüzden tesadüf sayılmamalıdır. CHP, dün sol dalganın yaratmış olduğu basıncı soğurmak için düdüklü tencere görevi görürken bugün sağa yatmış düzenin merkez çizgisini yerine yerleştirmeyi temel görev olarak önüne koymuştur.

CHP’nin kaderi değişmez. Ancak CHP’nin kaderi emekçi sınıfların kaderini belirlediği için önemli sayılmalı. Asıl önemli olanın ise emekçilerin kendi kaderlerini ellerine alması. Yoksa CHP içindeki tartışmalar daha çok emekçilerin çenesini yoracaktır.