Borçlu işçi sınıfı geleceğini talep ederse…

Borçlu işçi sınıfı geleceğini talep ederse…

20-10-2019 08:40

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki sınıf deyince sağcılardan ziyade “solcuları” sinirlendiriyoruz? Nasıl bir gündeyiz ki ne karanlıkları ışıtabiliyoruz ne de bugüne tahammül edebiliyoruz? Borçluluğa itiraz etmek, bu karanlıkları ışıtabilmeyi mümkün kılmak demek.

Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir

 

Günümüzde işçi sınıfını saran gelişme borçtur. İşçi sınıfı borç ekonomisi ile bütünleşiyor ve borç ile yaşamını sürdürüyor. Son yıllarda ücretlerin milli gelir içindeki payı düşerken işçi sınıfı gündelik hayatını ciddi oranda borçlanarak devam ettiriyor. Borçlanma konut, eğitim, emeklilik ve sağlık gibi temel ihtiyaçları belirler hale gelmiştir.

İşçi sınıfının borçluluğunu ve yoksulluğunu, son yıllarda işçi sendikalarının ve konfederasyonlarının yaptığı araştırmalar oldukça net bir biçimde gözler önüne seriyor. Her on mavi yakalı işçiden dokuzu borçludur. İşçi sınıfı işsizken de çalışırken de borçludur. Bir yanda iş bulamamak, diğer yanda ise her geçen gün daha çok çalışarak yoksullaşmak… Her iki durum da borçlanmaya yol açıyor.

İşçi sınıfının büyük çoğunluğu gündelik hayatını sürdürebilmek için ihtiyaç kredisi alıyor. Emekçilerin bir diğer kısmı ise yaşam standartlarını yükseltmek için konut kredisi/araba kredisi alarak borçlanıyor. Her durumda işçi borçlanması emeğin yeniden üretiminin yapısal bir unsuru haline geliyor: Bir yandan faizi ile sistemi desteklerken diğer yandan emekçinin ücret pazarlığı yapma imkanını tahrip ederek sermayenin toplam karlılığını artırıyor.

Pek çok durumda işçiler bankaların eline düşmektense paternalist ilişki ağları içinde akrabalarından, arkadaşlardan, eş-dosttan borçlanmayı tercih ediyor. Diğer yandan, bankalardan borçlananlar da hiç az değil.

Bugün işçi sınıfının borçluluğunu yaratan ve devamını sağlayan iktisadi, siyasal ve ideolojik yapı yalnızca bu borçluluğu yaratmak ile kalmıyor aynı zamanda sınıf siyasetinin ve geleceğin mücadelesinin de ana hatlarını ortaya koyuyor. Geçim derdi, sefalet içinde yaşam koşulları, geleceksizlik, irade yitimi ve toplumsallaşmanın çözülmesi borçlu işçi sınıfını çepeçevre kuşatıyor ve tüm bu başlıklar bu kuşatmanın dağıtılması için mücadelenin de yükseleceği alanlara işaret ediyor. Diğer bir deyişle, borçluluğun nedenleri ve sonuçları sınıf siyasetinin örüleceği başlıkları netleştiriyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki sınıf deyince sağcılardan ziyade “solcuları” sinirlendiriyoruz? Nasıl bir gündeyiz ki ne karanlıkları ışıtabiliyoruz ne de bugüne tahammül edebiliyoruz? Borçluluğa itiraz etmek, bu karanlıkları ışıtabilmeyi mümkün kılmak demek.

Borçluluğun muhatabı emekçi toplumdur. İşçiler yeniden üretimlerini gerçekleştirebilmek için, sermayeden alamadıklarını telafi edebilmek için borçlanmışlardır. Borçları, burjuva ideolojisinin ortaya koymaya çalıştığı gibi bireysel olarak sorumlu iki taraf arasındaki bireysel ilişkilerin sonucu değildir. Hukuki biçimler olmamış olanı olur hale getirmiş olsalar da bu böyledir. “İşçi kesiminin borçları” borçlar hukukunun dar sınırlarını aşıp toplumun bütününü ve siyaseti ilgilendirmektedir.

Borçluluğun nedeni finansallaşmadır. Finansallaşma, finansal işlemlerin artması, sanayi ve ticaret işletmelerinin yönetiminin değişimi, banka ve diğer finansal kurumların dönüşümünden çok daha fazlasına işaret ediyor. Finansallaşma ile işçi sınıfı da doğrudan bu faaliyetlere katılıyor. Finansallaşma süreci, işçi sınıfı için borçlanmadır. Mücadele başlığı açıktır: İşçi sınıfı finansallaşmayı reddeden, üreten ve istihdam sağlayan bir ekonomiyi talep etmelidir.

Borçlanmanın nedeni –Sovyet sisteminin yokluğunda- uluslararası işbölümü içerisinde, “ucuz emek ihracatçısı” olmakla “gelişmiş emperyalist ülkeler kampına girmek” durumları arasında hiçbir ara nokta bırakmayan iktisadi yapıdır. Mücadele başlığı nettir: Tam bağımsız ve emekten yana her tür düzenleme sermaye hareketliliğine bir dizgin geçirmeyi, üretimi piyasalar ekseninde koordine etmekten vazgeçip toplumsal ihtiyaçların karşılanması amacıyla bir merkezden planlamayı ve eşgüdümlemeyi gerektirir.

Borçlanmanın nedeni toplumsallığın ve kolektivitenin yitimidir. İşçi sınıfı ücret artışı yerine bankalardan borç talep etmeye, kamusal sosyal güvence yerine bireysel sigortalara, toplu iş sözleşmeleri yerine bireysel sözleşmelere yöneliyor. Emeğin hapishanesi artık fabrikalar ve ücret ilişkisi kadar, bankalar ve borç ilişkisidir. Mücadele başlığı belirginleşir: Toplumsallığın yitimine karşı sınıf dayanışması şimdi her zamankinden yakıcıdır.

Borçluluğun devamını sağlayan ise onu doğallaştırmadır. İşçi sınıfı neoliberal iddialarla ve dini referanslarla borçluluğu kaçınılmaz bulmakta ve kaçınılmaz olanı kabul etmektedir. Neoliberal iddialar, işçinin vasıf, bilgi ve becerilerini artırarak, sosyal ve beşeri sermayesini çoğaltarak, girişimci olarak, risk alarak, rekabet ederek emek piyasasında iyi koşullarda bir istihdama ve iyi ücretlere sahip olabileceğini vurgular. Borçlanma üzerine olan bir çok araştırma, yaptıkları anketler ve uyguladıkları yöntemlerle, borçlanmayı neoliberal iddialar ile açıklama çabasındadır. Borçluluğu ortaya koymaya çalışan pek çok çalışmada, şöyle sorularla karşılaşmak mümkündür: “Soru 1. Borçluyum çünkü a)Yeteri kadar çalışmadım b) Tembel bir kişiyim c) Hayattaki şanslarımı iyi değerlendiremedim d) Hırslı değilim.” Dolayısıyla borçluluk, piyasa koşullarında rekabet edememiş bireylerin sorunu olarak sunulmaktadır. Mücadele neoliberalizmin ve piyasanın hayatları mahveden tüm iddialarının reddidir.

Dini referanslar da sermaye ve emeğin uzlaşmaz çelişkisini kalın ve gerici bir örtü altına gizler. İş kazalarına fıtrat dedirten; kayıt dışı çalışmanın ve taşeronlaşmanın ağır sömürüsünü işçi-işveren arasındaki ortak dindar pratiklerle geçiştiren; işverene karşı “ekmeğimi yediğim yer kötü konuşamam” diye itaatkarlaştıran ve şükrettiren kalın ve gerici bir örtü var. Mücadele borçlu bir hayatı kader kabul etmemektir.

Borçluluğun sonucu geleceksizliktir. Borç ilişkisi ile sermaye işçi sınıfının sadece mevcut üretme kapasitesini ve emek zamanını değil, gelecekteki kapasitesini ve yaşam zamanını bugünden satın alıyor. Geleceğe yönelik beklenti üretme, kendisini saran ilişkiler hakkında düşünme ve bunları dönüştürme kapasitesini de bugünden satın alıyor. Sonsuz borç ilişkisi ile “mümkün olanı” şimdiden mülksüzleştiriyor.

Borçlu işçi sınıfı geleceğini yitirirken sermaye cesaretleniyor. Artık biliyoruz ki kötü bir duraktayız: Geleceği yitiriyoruz. Yine biliyoruz ki sermaye geleceksizleştirir. Bugün işçi sınıfı toplumsallığın yeniden üretimini mümkün kılacak temel sınıftır. Toplumsallık ise insan olmak durumunun ön koşuludur. Borç yeniden üretimin yapısal bir koşulu olduğu ölçüde ne bireysel bir alacak-verecek ilişkisidir ne de yiğidin kamçısıdır. Borçluluk üzerinde yoğunlaşan çelişkiler burjuva toplumsal kurgusu içerisinde ertelenemeyecek kadar derindir. Borçluluk sınıfın ve toplumun meselesidir ve bu nedenle politiktir. Borçlu işçi sınıfı ancak ve ancak antikapitalist ve antiemperyalist dolayısı ile yurtsever bir mücadeleyle kendi kendisiyle dayanışma pratikleri üretebilir ve kendi geleceğini ellerine alabilir.

İşçi sınıfı geleceğine sahip çıkmak için borçlandıranlardan hesap sormak durumundadır. Geleceğini talep etmek zorundadır. Ne zaman ki borçlu işçi sınıfı geleceğini talep eder, öyle bir sarsılır ki dünya. Tüm adaletsizlikleri, eşitsizlikleri yok etme imkanı ve ihtimali doğar. Ne zaman ki borçlu işçi sınıfı geleceğini talep ederse…