Bize yeni Ekimler gerek

Bize yeni Ekimler gerek

02-11-2019 08:57

Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu Rus, Avusturya ve Osmanlı İmparatorlukları’nın yıkılmaları oldu. Birinin küllerinden 1917 Devrimi ile SSCB, diğerinin küllerinden 1923 Cumhuriyet’i çıkmıştı. Her iki olgu, dünyada emperyalizmin postalı altında ezilen onlarca mazlum halka ilham kaynağı olmadı mı?

Ali Ateş

1923 Cumhuriyeti’nin kuruluşunda 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin müstesna bir yeri bulunuyor. Bugüne kadar anti-komünizmi devlet politikası haline getiren ülkemiz sermaye devleti, bu gerçeğin üzerini hep örtmüş, komünizm bir öcü ve SSCB’yi ise bir tehdit olarak propaganda etmişti.

Ancak tarihi gerçekler, 1919 yılında başlayan Kurtuluş Savaşı’na ilk desteğin sosyalist Rusya’dan geldiğini yazmaya devam ediyor. Diplomatik ve siyasi destek kadar mali ve silah yardımının bizzat Lenin tarafından sağlandığı tarihi belgelerle bir tokat gibi Amerikancıların suratına her gün fazlasıyla vuruyor.

Ama bundan daha önemlisi, 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’nin, emperyalizmin sömürüsü altında yaşamaya mahkum bırakılan mazlum ulusların da kurtuluş ümidi olmasıdır. 1917’den hemen sonra Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı, 1917 Ekim Devrimi’nin emperyalist işgale, sömürgeciliğe karşı direnen mazlum halkların mücadele zemini olmuştu. Tıpkı Türkiye gibi.

Birinci Dünya Savaşı olarak tarih kitaplarına geçen aslında emperyalist paylaşım savaşı olarak nitelendirdiğimiz ve bütün Avrupa’yı yıkıp geçen savaş unutulabilir mi? Dönemin Almanya’sı ve İngiltere’si arasındaki rekabetin yol açtığı emperyalist savaşın aslında nasıl bir barbarlık olduğu hala hafızalarımızda. Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu Rus, Avusturya ve Osmanlı İmparatorlukları’nın yıkılmaları oldu. Birinin küllerinden 1917 Devrimi ile SSCB, diğerinin küllerinden 1923 Cumhuriyet’i çıkmıştı. Her iki olgu, dünyada emperyalizmin postalı altında ezilen onlarca mazlum halka ilham kaynağı olmadı mı?

Emperyalist dünyanın aç gözlü barbarlığı, Birinci Dünya Savaşı ile sona ermedi. İkinci Dünya Savaşı, görülmemiş hesabı yine masaya getirmişti. Almanya’da faşizm önce ülkesini sonra bütün Avrupa’yı kana bulayan kara bir tarihi kanla yazmıştı. Nazi Almanya’sının doğuşuna ve SSCB’ye saldırısını izleyen ve sosyalizmin yıkılması adına faşizmi görmezden gelen dönemin bütün batı devletleri, faşizm postalının kendi ülkelerini işgale başladığını görünce büyük bir şaşkınlık yaşamışlardı. Eğer bugün dünyada faşizm belası yoksa, yine Berlin’e kadar giren SSCB’nin kızıl ordusu sayesindeydi. Avrupa halklarının faşizm belasından kurtulmasının haklı gururu komünistlerin üzerindedir.

Bugün 1917 Ekim Devrimi’nin kurduğu SSCB yok. 1991 yılında çözülüşten bu yana emperyalizmin bütün dünyayı nasıl kana boğduğunu yaşayarak görüyoruz. Yugoslavya, Ortadoğu, Afganistan’da yaşananlar ilk akla gelenler. İki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçildi. Ancak bugün emperyalist ülkeler arasındaki rekabet, dünyamızı çatışmalara gebe çok kutuplu bir sürece doğru itmektedir. Bütün dünyada temel tehdit olarak gösterilen SSCB’nin yokluğuna rağmen dünyada savaşların, yıkımların, yoksulluğun ve katliamların ortadan kalkmadığı her geçen gün yeniden ama yeniden görülüyor.

Yugoslavya’yı paramparça ettiler. Afganistan’ı işgal ettiler. Hemen ardından Irak işgali hala bitmeyen sorunlarla devam ediyor. Libya yok edildi. Bugün Suriye’de ve Yemen’de yaşananlar emperyalist dünya barbarlığının sonucundan başka bir şey değil. Yeri geldi doğrudan işgalle, yeri geldi vekalet savaşlarıyla emperyalizm kana hiç doymadı.

Dün “komünistler Moskova’ya” diyenler bugün ülkemizde iktidar. Anti-komünist bir çerçevede ülkemizde siyasal İslamcılardan faşist MHP’ye kadar 1923 Cumhuriyeti’nin en büyük destekçisi SSCB’ye karşı ABD emperyalizminin yanında yer almışlardı. NATO’ya üye olan Türkiye, aslında Gladio’ya üye olmuştu. Bu gizli örgütlenme, ülkemizdeki bütün katliamların sorumlusu. Eğer bugün FETÖ varsa tam da bu ilişki nedeniyle var. “Komünistler Moskova’ya” diyen dinciler ve faşistler, bugün ittifak içinde devleti yönetiyorlar. Sabah akşam ABD ve Avrupa Birliği emperyalizminin tehdidi altında Amerikancılık yapmaya ise devam ediyorlar. İşte bu doğal süreç çok iyi görülmeli.

Ülkemizdeki AKP iktidarının yolunu anti-komünizm döşemiştir. Bugün 1923 yılında kurulan Cumhuriyet ister yıkılmış, ister tehdit altında, ister tahrip edilmiş deyiniz; bu durumun kaynağında AKP’nin 17 yıllık iktidarı olduğu açık olsa gerek. AKP’nin 17 yıllık iktidarı, aslında 1923 Cumhuriyeti’nin reddiyesi ve karşıtlığı üzerine yaşandı, yaşanıyor. Eğer Cumhuriyet’in değerlerine ve kazanımlarına sahip çıkacaksak, açıktır ki, bu değerlerde harcı olan 1917 Ekim Devrimi’ni de sahiplenmek her yurtseverin önüne koyması gereken tarihsel bir gerçektir.

Dünyada ve ülkemizde yaşanan barbarlığın, gericiliğin ve sömürünün panzehiri yeni Ekim’ler. 100 yıl önce Rusya’da kıvılcımı çakılan sosyalist devrim, bugün ülkemizin kurtuluşunun da en önemli referans noktası olmaya devam ediyor.