Bir seçim yatırımı: Tanzim satışları

Bir seçim yatırımı: Tanzim satışları

24-02-2019 09:28

Kamu kaynaklarını yağmalarken, yıllardır uygulanan politikalar neticesinde tarımsal üretime sekte vurulurken, öte yandan da gıda fiyatlarının yüksekliğinden şikayet eden iktidar popülist söylemlerle sandığa oynamaktadır.

SEMA AYDIN

AKP iktidarının on yedi yıllık serüveni, kamu kaynaklarının özelleştirme yoluyla sermayeye peşkeş çekilmesi, kentlerin dönüşüm adı altında ranta açılması ve piyasacılığın kutsanması ile karakterizedir. İkinci Cumhuriyetin kazımaya ant içtiği değerlerden biride kamuculuk olageldi. Cumhuriyet tarihi boyunca yaratılan birikimi AKP adeta bir mirasyedi edasıyla yağmaya açtı, kendi zenginlerini yarattı, emperyalizme hem ülke kaynakları pazarlandı hem de tam boy bağımlılık tesis edildi. 2005 yılında henüz çiçeği burnunda ve kendi deyimiyle ”acemilik döneminde” başbakanlık makamındaki Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da Cevahir Alışveriş Merkezi’nin açılışında ülke kaynaklarının nasıl yağmalanacağını şu cümlelerle anlatıyordu: “Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim, bu konuda herkesle her yerde görüşürüm. Bugüne kadar benim başbakanlarım yapmamışsa bu ileri bir anlayış değildir”

Ve akabinde gelen eleştirilere de şöyle yanıt veriyordu:

”Uluslararası sermayenin yönünü ancak iyi bir pazarlama ile çevirebilirsin. Gayretimiz ve çabamız sadece bunun için. Bu süreci doğru analiz edemeyenler, Türkiye’yi eski yerinde sananlar, dünyadaki değişimleri eski ideolojilerle yorumlayanlar geç kalmış olacaktır. Türkiye doğru yoldadır ve geri dönüş yoktur. ”

Sonraki yıllarda bu sözlerinin hakkını veren Erdoğan ve şürekası TÜPRAŞ’tan TELEKOM”a, SEKA kağıt fabrikalarından TEKEL’e, Sümerbank’tan şeker fabrikalarına kadar sayısız kuruluşu yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekti. Bu kuruluşların bir kısmı satıldıktan sonra kapatıldı. Özelleştirilen kurumların akıbeti, yaratılan rant ve yağma ise başka bir yazının konusu.

Türkiye’nin 12 Eylül darbesiyle birlikte hem ekonomik hem de bu ekonomik modele uygun siyasi dönüşüm sürecinin AKP ile tamamlandığı daha önce bu sayfalarda defaatle yazıldı. Son bir yıldır ekonominin tepetaklak gitmeye başlaması ise masalın sonunu işaret ediyor. Ekonomik krizden çıkış için topyekün bir program ortaya koyamayan iktidar, enflasyonla topyekün mücadele kandırmacasıyla günü kurtarmaya çalışıyor. Yetmiyor güvenlik tehditlerini halkın ensesinde Demoklasin kılıcı misali sallamaya, her yaşanan krizin arkasında spekülatörler ve yeni nesil terör tanımları yapmaya devam ediyor. Enflasyon terörü, gıda terörü, dolar teröristler ve daha nice tehdit unsuru halkın isyanını törpülemeye, ortak bir hedef etrafında örgütlemeye yetmiyor.

AKP’nin seçim telaşı

AKP iktidarı 31 Mart yerel seçimlerini garanti altına alma hedefiyle tanzim satışlara başladı. Bugüne kadar ekonominin iyi gittiği ve dünyanın en büyük ekonomileri arasında yerimizi aldığımız şeklinde ki masallar temel tüketim harcamalarındaki astronomik artışlara çarpmışa benziyor. Temel gıda maddelerinin Ocak 2019 enflasyon rakamları içerisinde gösterdiği artış hükümeti harekete geçirdi. Seçimlere iki aydan az bir süre kala özellikle oy deposu olarak görülen milyonlarca yoksul emekçinin sisteme entegre edilmesi doğrultusunda adımlar atıldı. Bir zamanlar ”Devlet bez mi satarmış” diyerek özelleştirmeleri meşrulaştıranlar, bugün soğan ve domates satarak ayakta kalmaya çalışıyor. Tüpgaz ve şeker kuyruklarını eski Türkiye’nin ayıbı olarak propaganda edenler soğan kuyruklarını izah edemiyor. Savaş yıllarında ekmeğin karne ile verilmesini eleştirenler, gıda maddelerinin satışını sınırlamaktan hicap duymuyor.

Günü kurtarma telaşıyla hareket eden hükümetin tanzim satışları için iki buçuk aylık bir planlama yaptığı biliniyor. Dolayısıyla seçimlerden sonra tanzim satışların devam edip etmeyeceği meçhul. Böylece bir taraftan yaşanan ekonomik daralmanın seçimlere yansımasının önüne geçilmek isteniyor, öte yandan seçimin kaybedilmesi durumunda emekçilerin belirsizliğe mahkum kalacakları mesajı verilmiş oluyor.

Tarım ve Kredi Kooperatifleri aracılığı ile yürütülen tanzim satışlar, tarımı bitiren politikaların yanında devede kulak kalmakta, gıda fiyatlarının düşeceği beklentisine dahi yanıt verememektedir. Bu tabloda geriye akşama tenceresini kaynatmaya çalışan emekçilerin saatler süren bekleyişleri kalmaktadır.

Serbest piyasa efsanesi

Serbest piyasa ekonomisinin krizlere gebe olduğu bilinen bir gerçek. Her kriz dönemi ise sermayenin yeniden yapılanmasını da beraber getiriyor. Normal zamanlarda kimsenin sorgulayamadığı kar oranları, kriz ile birlikte temel gıda maddelerinin fiyatlarının artmasıyla sorgulanır hale geldi. Spekülatif ya da fahiş fiyatlar diye propaganda edilen ise piyasa ekonomisinin doğal sonuçlarından başkası değildir. Gıda fiyatlarındaki artış tartışılırken diğer temel tüketim maddelerinin fiyatlarında ki artış, enflasyon rakamları, hayat pahalılığı, reel ücretlerin düşmesi ve yoksullaşma ise normalleştirilmeye çalışılıyor.

Tanzim satışları daha öncede uygulamaya sokulmuş, Türkiye’de ilk olarak 1973 yılında Tansa adı altında gerçekleştirilmiştir. 1976 yılına gelindiğinde ise tanzim satışlar müdürlüğü çatısı altında ilk mağaza İzmir’de açılmıştır. Mağaza sayısı 1986 yılında 12’ye ulaşmış ve Tansaş İzmir Büyüşehir Belediyesi İç ve Dış Ticaret A.Ş kurulmuştur. İlerleyen süreçte Tansaş marketler zinciri haline gelmiş ve Migros’un bünyesine katılarak sermayenin yeni kar aracı olarak işlevini tamamlamıştır.

Kamucu ekonomiyi her fırsatta arkaik ilan eden ve yıllarca kamu işletmelerinin zarar ettiğini iddia eden sermaye sınıfı yine en büyük kaynak olarak kamuyu görmekte, krize girdiği dönemlerde kamu kaynaklarını sınırsız şekilde kullanmaktan geri durmamaktadır.

Piyasacılıkta muadillerinden fersah fersah önde olan bir parti olarak bugün AKP’nin de kamucu bir ekonomiyi benimsemeyeceği aşikar. Aksine kamu kaynakları krizi aşmanın bir yolu olarak sermayenin hizmetine sunulmuştur.

Dolayısıyla tanzim satışlarının da bir seçim yatırımı olmanın ötesine geçemeyeceğini düşünmek için fazlasıyla gerekçemiz var. Kamu kaynaklarını yağmalarken, yıllardır uygulanan politikalar neticesinde tarımsal üretime sekte vurulurken, öte yandan da gıda fiyatlarının yüksekliğinden şikayet eden iktidar popülist söylemlerle sandığa oynamaktadır.

AKP’nin karşısında olduğunu iddia eden düzen muhalefetinin başat partisi CHP’nin yetkili isimlerinden gelen açıklamalar ise serbest piyasayı kutsamanın ötesine geçemiyor. Tanzim satışlarının serbest piyasaya müdahale olduğu şeklindeki söylemlerin emekçileri gözeten bir politikanın ürünü olamayacağı bir kenara not edilmeli.

Tanzim satışlar AKP’nin popülist siyasetinin bir sonucu olarak gündeme gelmiştir. İhtiyacımız olan ise, AKP’nin seçim yatırımı olarak geçici süreliğine gıda fiyatlarını düşürmeye yönelik uygulamaları değil, kamucu bir program ve merkezi planlamadır. Ve elbette bunların hayata geçirilebilmesi için halkın devlet yönetimine katılımını sağlayacak mekanizmaları örgütlemek, sosyalist demokrasiyi kurmaktır.