AKP’nin karakteri: Yalan

AKP’nin karakteri: Yalan

17-03-2019 08:58

Caminin müezzini Fuat Yıldırım, yaptığı “Ben camide içki içen görmedim, din adamıyım yalan söyleyemem” açıklaması ile iddiaların yalan olduğunu ifade edecekti. Yıldırım’ın payına düşen sürülmek olurken, iddiaları kanıtlayacak herhangi bir görüntü de ortaya çıkmadı.

Yalım Oktay

8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nün ardından AKP medyasınca servis edilen; yürüyüş esnasında ezanın eylemciler tarafından ıslıklandığına dair provokatif haberlerin henüz dumanı tüterken, sarıklı cübbeli bir grubun Taksim’de tekbirler getirerek yurttaşları taciz etmesi bu yalanın olası sonuçlarının hangi noktalara varabileceğini gözler önüne sermiş oldu. Bu ve benzeri provokasyonların ne ilk ne de son olduğundan hareketle iktidarın başı her sıkıştığında sarıldığı belli başlı örnekleri açmaya çalışacağız.

Kabataş Yalanı

İşe takvimleri biraz geriye sararak başlayalım ve Gezi Direnişi günlerine gidelim. Bilindiği gibi Türkiye genelinde on milyonlarca insanın sokaklara çıktığı 2013 Haziran’ında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin  7 Haziran 2013 tarihli grup toplantısında “Çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler” açıklamasında bulunmuş, 13 Haziran 2013’te ise Erdoğan’ın “çok önemli yakını” Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu, Star gazetesinden Elif Çakır’a bir röportaj vermişti. Develioğlu verdiği röportajda Kabataş’ta saldırıya uğradığını, belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun kendisini 52 saniye boyunca dövdüğü iddiasıyla şikayetçi olduğu öne sürmüştü. İş Develioğlu’nun iddiaları ile sınırlı kalmayacaktı elbette. Gezi Direnişi’nin meşruiyetini sorgulatmak için ortaya atılan bu yalanın köpürtücüleri arasında bulunan İsmet Berkan, Balçiçek İlter, Abdülkadir Selvi, Sevilay Yükselir, Nihal Bengisu Karaca ve Nagehan Alçı taciz iddialarını sıklıkla gündeme getirecek hatta İsmet Berkan vites yükselterek görüntüleri izlediğini ve durumun “vahim” olduğunu belirtecekti. AKP’nin ve kendisine yakın medya organlarının haftalık rutinine dönüşen “görüntüleri bu cuma yayımlayacağız” çıkışlarının üzerinden 5 sene geçti. Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka yalan söyleyen bu “gazeteci” korosundan ilk çark eden İsmet Berkan olurken, Berkan aslında böyle bir görüntüyü izlemediğini ifade ederek, “Bir bahane arıyor, bahanelerin arkasına sığınmaya teşebbüs ediyor veya ‘ama’lı, ‘fakat’lı cümleler kuruyor değilim; hatamın farkındayım… Üzgünüm ve özür diliyorum” diyecek, Balçiçek İlter ise “Yanıltıldım… Evet yanıltıldım” diye günah çıkartacaktı köşesinde. Her işin sorumluluğundan “kandırıldım” diyerek sıyrılmanın gayet mümkün olduğu günümüz Türkiye’sinde bu isimler elbette hiçbir şey olmamış gibi “gazetecilik” hayatlarına devam edeceklerdi ve ettiler de…

“Camide içki içtiler”

Şimdi de Yeni Şafak gazetesinin 3 Haziran 2013 tarihinde yayımlanan “Sığındıkları camide içki içtiler” başlıklı haberine bir göz gezdirelim;

“Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasını protesto etmek amacıyla başlayan eylemler sebebiyle yaşanan gerilim devam ediyor. Polisle göstericiler arasında yaşanan çatışmalar günlerdir sürüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de sıklıkla gittiği Dolmabahçe’deki Bezmi Alem Valide Sultan Camii’nin üç gündür göstericiler tarafından adeta üs olarak kullandığı ortaya çıktı. Göstericilerin özellikle gece boyunca süren olaylarda yaralanan arkadaşlarını camide tedavi ettiği anlaşıldı. Camiyi işgal eden eylemciler camiye büyük zarar verdi. Güvenlik kameraları bile tamamen kırıldı.

Çöplüğe dönen camideki sağlık malzemeleri, bira şişeleri ve sigara paketleri ise dikkat çekti. Göstericilerin, polisin attığı biber gazından etkilenmemek için hazırladıkları limon suyu, sirke ve özel olarak hazırladıkları karışımların bulunduğu şişeleri camide depoladıkları ortaya çıktı. Camide çok sayıda maske de bulundu”

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da dillendirilen ilgili haberdeki iddialar hakkında caminin müezzini Fuat Yıldırım, yaptığı “Ben camide içki içen görmedim, din adamıyım yalan söyleyemem” açıklaması ile iddiaların yalan olduğunu ifade edecekti. Yıldırım’ın payına düşen sürülmek olurken, iddiaları kanıtlayacak herhangi bir görüntü de ortaya çıkmadı.

“Ezanı ıslıkladılar”

AKP’nin sıklıkla sarıldığı yalanlarına bir yenisi ise geçtiğimiz Cuma günü yapılan Feminist Gece Yürüyüşü sonrası eklendi. 9 Mart 2018 tarihli En Son Haber’de yayımlanan  “Taksim’de feministler ezanı ıslıkladı” başlıklı habere göz gezdirecek olursak;

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Taksim’de bir araya gelen kadın grupları, yürüyüş düzenledi. Polis ekiplerinin geniş güvenlik önlemleri aldığı İstiklal Caddesi’nde, yürüyüşe devam eden feministler, ezan sesini duyunca ıslık çalmaya başladı. Ezan sesinin protesto edildiği anlar, amatör kameralar tarafından saniye saniye kaydedildi. Müslüman ülkede ezanın protesto edilmesi, tepkileri de beraberinde getirdi.”

Türkiye gazetesi “yazarı” Süleyman Özışık ise yürüyüşü köşesine taşıyarak şu ifadeleri kullanacaktı;

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Taksim’de yapılan yürüyüşü izlediniz değil mi? Binlerce kadın İstiklal Caddesi’ni hıncahınç doldurmuş ve sözde kadın hakları konusunda duyarlılık kasıyor. Büyük bir kısmı önce koro hâlinde ve anıra anıra Recep Tayyip Erdoğan’a uyarladıkları sloganlar atıyor. Ellerindeki mide bulandırıcı cinsel içerikli pankartlar ise en az kendi suretleri kadar iğrenç. Buraya yazmak hayâ ve edep ister. O sırada ezan okunuyor ve bu ucubeler, okunan ezanı susturmak için ıslık çalmaya başlıyor. Yuhalayanlar, küfredenler, çığlık atanlar ve düdük çalanlar ezan okunmaya devam ettikçe âdeta öfke nöbetleri geçiriyor. Bütün bunlar azılı diktatör denilen adamın ülkesinde yaşanıyor. İçimden bazı şeyler söylüyorum ama buraya yazmayacağım! Ayıp olur!”

Eylemcilerin ezanı değil, eylemlerine hunharca saldıran polisi protesto ettikleri bilinen bir gerçek iken medya bu yalanı köpürtmek için elinden geleni yaptı. Bu provokasyon için atılan maya tutmayınca de beraberinde özür ve düzeltme mesajları geldi. Süleyman Özışık’ın yayımladığı özür mesajında şu ifadeler yer alacaktı;

“Taksim’deki gösteride ezanı susturmak için ıslık çalındığına dair haberlerin gerçeği yansıtmadığı, protestocuların ezanı değil, yolu kapatan polisi ıslık çalarak protesto ettiği belirlendi. Gösteriye katılan dernek temsilcileri de bu yönde açıklama yapıp ezana saygısızlık etmediklerini belirttiğine göre…Bugünkü yazımdaki ilgili bölümü çıkarıyor ve gerek hakkına girdiğim eylemcilerden, gerekse yanlış bilgi vererek yanılttığım okurlarımdan özür diliyorum.”

Sonuç yerine

Bu ve benzeri provokasyonları Kahramanmaraş, Sivas gibi katliamlardan hatırlıyoruz ne yazık. Türkiye sağının artık karakteristik özelliği haline gelen bu provokasyon çabalarının yaratacağı sonuçları da hepimiz yaşayarak gördük. Bu provokasyonların ne ilk ne de son olduğu bilerek bunları boşa düşürmenin tek yolunun örgütlü bir güç olmaktan geçtiğini -sonda dile getirsek de- başa yazmak gerek.