Ah şu Jakobenizm!

Ah şu Jakobenizm!

14-07-2019 07:45

Burjuvazi affetmez… Ya kapsayarak dönüştürür ya da reddederek gayri meşru ilan eder. Jakobenizmin, Jakobenlerin ve önderleri “Incorruptible (bozulmaz, satın alınmaz) Robespierre”in başına gelen ikincisidir.  Reddedilerek gayri meşru ilan edilmek…

Umut Kuruç

Burjuvazi affetmez… Ya kapsayarak dönüştürür ya da reddederek gayri meşru ilan eder. Jakobenizmin, Jakobenlerin ve önderleri “Incorruptible (bozulmaz, satın alınmaz) Robespierre”in başına gelen ikincisidir.  Reddedilerek gayri meşru ilan edilmek…

Burjuvazinin devrim düşmanlığı, kendi tekelci iktidarını ve çıkarlarını koruma güdüsünden kaynaklanır. 1789’la birlikte çok değil, beş yıl içerisinde bu niteliği ortaya çıkar. Başlangıç itibariyle ittifaklar içerisinde taşıdığı misyonu terk eder.

Jakobenler ise burjuvazinin sınırlarını zorlayacak ve devrimcilikten vazgeçmeyecektir. Bu, burjuvazi için ihanetlerin en büyüğüdür. Kendi içerisinden çıkıp sınıfına ihanet etmiştir Jakobenler. Aristokrasi ve feodaliteyle uzlaşmayı reddederek burjuvazinin hedeflerinin ötesini zorlamıştır. Devrimcilikten vaz geçmemiş, karşı devrim karşısında devrimci şiddeti sakınmamıştır.

Anayasal monarşiyi kabul eden burjuvaziye Cumhuriyet’le cevap vermiş, özel mülkiyet hakkının dokunulmazlığı ve kutsallığına karşı halkçı bir iradeyi savunurken, mülkiyet esasına dayalı oy hakkına karşı genel oy hakkını yasalaştırmıştır Jakobenler.

Robespierre’in 26 Mayıs 1793’te “Halk baskı altındaysa, kendine kendinden başka bir şey kalmamışsa, ona ayaklan demeyen alçaktır. Ancak bütün yasalar çiğnenir, zorbalık gemi azıya alır, iyi niyet ve edep, haya ayaklar altına alınırsa, işte o zaman halk ayaklanmalıdır.” çağrısı Haziran ayında anayasada direnme hakkıyla taçlanır.  Aydınlanma geniş halk kesimlerine ulaşır. Akıl dini vesayetten kurtulur.

Laikleşme, basit bir din karşıtlığından değil, feodal düzenin temeli olan imtiyazlı ve güçlü ruhban sınıfının temsil edildiği kilise karşıtlığından yükselir. Demokratik hak talepleriyle eş zamanlıdır ve bağlantılı süreçlerdir.

Şunu söylemek abartı olmayacaktır: 1789-1794 özellikle de Jakobenlerin son bir yılındaki iktidarı Fransa’da Cumhuriyet’i var etmiştir. Jakobenlerin varlığı Fransa’da devrimi sağlamıştır.

İşte burjuvazinin korkulu rüyası bu devrimcilikte inattır. 1794, Robespierre’in giyotine yürüyüşü ile birlikte Jakobenlerin yenilgisini getirirken, Jakobenizm Avrupa’dan başlamak üzere ülkelere yayılmış, Jakoben tavır bugüne taşınmıştır.

1848 de, 1871 de ve insanlığın en büyük zaferi 1917 de buradan beslenmiştir. Burjuvazinin korkulu rüyası da halen budur.

Lenin 7 Temmuz 1917’de şunları yazar: “Burjuva tarihçileri Jakobenizmi bir alçalma(düşüş) olarak görürler. Proleter tarihçilerse Jakobenizmi ezilen sınıfın kurtuluş mücadelesinin doruk noktalarından birisi olarak görürler. Jakobenler, Fransa’ya demokratik devrimin ve bir cumhuriyete karşı savaş açan monarkların koalisyonuna direnişin en iyi örneklerini verdiler. Jakobenlerin yazgılarında tam zafere ulaşmak yoktu, öncelikle 18. yüzyıl Fransa’sı geri kalmış ülkelerle çok fazla kuşatılmış olduğu için ve Fransa sosyalizm için gerekli maddi temelden yoksun olduğu, orada bankalar, kapitalist birlikler, makine endüstrisi, demiryolları olmadığı için bu böyleydi.

(…)

Burjuvazinin Jakobenizmden nefret etmesi doğaldır. Küçük-burjuvazinin ondan korkması doğaldır. Sınıf bilinçli işçiler ve genel olarak emekçi halksa, iktidarın devrimci, ezilen sınıfın eline geçişine güvenmektedir ki, Jakobenizmin özü de budur ve bu şimdiki krizden çıkışın biricik yolu ve ekonomik tükenişin ve savaşın biricik çaresidir.” (Lenin, “Jakobenizm” İşçi Sınıfını Korkutabilir mi?, Pravda, Sayı: 90, 7 (24) Temmuz 1917.)

Jakobenizm, devrimciliğin sadece yıkıcılıkla değil, aynı zamanda kuruculukla da mündemiç olduğunu, dönüştürme iddiasını ortaya koyar. Uzlaşmazdır. Burjuvazinin ideolojik aygıtı olarak işlev gören liberalizmin Jakobenizm’le derdi de budur.

Bugün halen Jakobenizm’i lanetlemelerinin, onu itibarsızlaştırma çabalarının altında yatan açıktır. Kapitalizmin insanlığa sunabileceği bir şey kalmamıştır. İnsanlığın ileri sıçrayabileceği bir dönüşümün arayışında olması burjuvazi için büyük tehlikedir.

Siyasetin, burjuvazinin tahakkümünde ve belirleniminde sürdüğü bir tarihsellikte, başka bir öznenin devrimci iddiayla ortaya çıkması kadar büyük bir risk yoktur!

“İdeolojiler öldü, sınıflar bitti” safsataları ile yurttaşlığın ve sınıf aidiyetlerinin yerini her türden kimliklerin aldığı, mikro kozmozlarda “nefes almanın” kurtuluş olarak pazarlandığı, pazar ilişkilerinin insan ilişkilerini ve gelişkinliğini ikame ettiği, her türlü geri ideolojik tutumun tercih ve renk olarak dayatıldığı bir kuşatılmışlık, yüzyıllar öncesinden daha da gericileşmiş burjuvazinin insanlığa sunup sunabileceği yegane seçenektir bugün. Bu kuşatılmışlığın ideolojik taşeronu ise liberalizmdir.

Güçsüz güçsüzlüğü ve yoksulun yoksulluğu kabullenişi, mülkiyet hakkının kutsallığıyla taçlandırılıyor. Bu kutsallıktan kaynaklanan güç gerici ideolojilerle yeniden ve yeniden üretiliyor.

Toplumsal kurtuluş hedefi silikleştirilirken sosyal sorumluluk projeleri müteşekkir olunası “kazan-kazan” mekanizmaları olarak tek tek kurtuluş fırsatı ve mucizeleri olarak pazarlanıyor. İnsanlığın tarihsel kazanımları itibarsızlaştırılarak hafızalardan silinmeye çalışılıyor.

İnsanlığı ileri sıçratan tarihsel süreçler “tepeden inmeci” olarak lanetlenirken devrimler, darbelerle eşitleniyor. İnsanlar nesneleştirilirken, tarih de siyaset de toplumsal mücadeleler de öznesizleştiriliyor.

Gericiler ve liberaller Jakobenlere tepeden inmeci, baskıcı, aydın despotizmi, halktan kopuk olma, halkın iradesini hiçe sayma vs. gibi suçlar isnat etseler de Robespierre’in Meclisin 22 Ekim 1789 tarihli toplantısındaki şu sözlerini yok sayıyor:  “Bütün vatandaşların bütün temsil derecelerine katılmak iddiasında bulunmağa hakları vardır. Çıkardığınız Haklar Bildirisine bundan daha uygun bir şey olamaz. Çünkü, bu Bildiri her türlü imtiyazı, her türlü ayırımı, her türlü istisnayı ortadan kaldırmaktadır. Anayasa, hâkimiyetin halkta, halkı vücuda getiren fertlerde olduğunu söyler. Şu halde, her kişi kanunun hazırlanmasına ve kendisine ait olan kamu işlerinin idaresine katılmağa hakkı vardır. Bu yapılmadıkça, bütün insanların hakça eşit oldukları, her insanın vatandaş olduğu sözü doğru değildir.” (Albert Soboul; 1789 Fransız İnkılabı Tarihi s. 191)

Uzlaşma, uyum, tevekkül… Dayatılan budur. Dayatmaya verilecek cevap ise açıktır. Örgütlü ve devrimci irade ile kararlılık. Jakobenizmi itibarsızlaştırma çabalarının altında yatan da bu korkudur. Çünkü Jakoben tavır günceldir ve burjuvazinin kabusu olan devrim fikrinin kaynağıdır.