Pugwash Konferansları

İlk yıllarda konferansların, özelikle kitle imha silahlarına karşı kamuoyu oluşturma bağlamında çok etkili olduğu söylenebilir. Hemen arkasından, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Sovyetler Birliği’nin propaganda örgütü olmakla suçlandı, hatta ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi, bu konuda bir rapor bile hazırladı. Yıllar içerisinde etkisini kaybeden Pugwash Konferansları 1995 yılında Nobel Barış Ödülünü aldı.  

Prof. Dr. İzge Günal

Yaklaşık 65 yıl önce bu günlerde (9 Temmuz 1955), Bertrand Russell Londra’da bir basın toplantısı yaparak kitle imha silahlarının insanlığın geleceği açısından yarattığı tehlikeye dikkat çeken bildiriyi okumuştu. Russell-Einstein Bildirisi olarak tarihe geçen bu metnin altında 11 önemli bilim insanının imzası vardı. Bu kişilerin hepsi Nobel ödülü almıştır.

Elbette bu işin bir de öncesi var: Yüzyılın en büyük bilim insanlarından biri olan, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgaline karşı Fransız Ulusal Cephesinin liderliğini yapan, Dünya Bilim İşçileri Federasyonu ve Dünya Barış Konseyi’nin kurucusu ve genel başkanı; içlerinde Nobel Kimya ve Lenin Barış ödülü de olan sayısız ödülün sahibi Frederic Joliot-Curie, 1950 yılından beri silahlanma karşıtı olan, her türden düşüncedeki insanı bir araya getiren bir örgütlenmenin peşindeydi. Ancak bu zor bir işti; soğuk savaş yıllarında, bırakın Sovyet bilim insanlarıyla aynı çatı altında örgütlenmeyi, insanlar kendi ülkelerindeki solcularla bile iş birliği yapmaya çekiniyordu. Ancak 1 Mart 1954’de ABD’nin hidrojen bombası denemesi yapması ve bunun yaklaşık 150 km. uzaktaki bir balıkçının ölümüne neden olması, kamuoyunda tepkiyle karşılaşınca, Joliot-Curie ile Russell bir araya gelip konuyu tartıştılar. Russell’ın “ben bir antikomünistim ve siz bir komünist olduğunuz için sizinle çalışmaya istekliyim” dediği söylenir. Hazırladıkları metni ölümünden iki gün önce Einstein’a imzalattılar ve Bertrand Russell kamuoyuna açıkladı. Metin sadece tehlikeye dikkat çekmekle kalmıyor, aynı zamanda bilim insanlarını da bir konferansa davet ediyordu.

Konferans ancak 1957 yılında toplanabildi. Önce Başbakan Nehru’nun daveti üzerine Hindistan’da Delhi’de yapılması planlanan toplantının, Süveyş krizi nedeniyle ertelenme durumu ortaya çıkınca ortaya iki yeni öneri çıktı: ABD’li iş adamı Cyrus Eaton kendi doğum yeri olan Kanada’daki 500 nüfuslu Pugwash köyünde yapılmasını isterken, Yunan armatör Aristotle Onasis ise Monaco kentini öneriyordu. Her ikisi de toplantının tüm masraflarını karşılayacaklardı.

Eaton’ın önerisi kabul edilip konferans 13 Temmuz 1957 günü 22 bilim insanının katılımıyla yapıldı. İlk iki toplantı Pugwash’ta yapıldıktan sonra, dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılmaya devam etmektedir. 2013 yılında da Türkiye’de yapılmıştır.

İlk yıllarda konferansların, özelikle kitle imha silahlarına karşı kamuoyu oluşturma bağlamında çok etkili olduğu söylenebilir. Hemen arkasından, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Sovyetler Birliği’nin propaganda örgütü olmakla suçlandı, hatta ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi, bu konuda bir rapor bile hazırladı. Yıllar içerisinde etkisini kaybeden Pugwash Konferansları 1995 yılında Nobel Barış Ödülünü aldı.

Pugwash’tan söz etmemin amacı, az bilindiğini sandığım bir konuda bilgi vermek değil sadece. Elbette bunu da yapmak istiyorum ama anlattığım bu süreçten çıkartılacak önemli dersler olduğu kanısındayım:

Öncelikle bilim insanları gördükleri tehlikeler karşısında kamuoyunu uyarmakla yükümlüdür. Sovyetler Birliği bağlantısı üzerinden karalanmaya çalışılsa da Pugwash Konferanslarının kitle imha silahlarının tehlikelerine dikkat çeken en önemli ve etkili girişim olduğu konusunda kuşku yoktur.

İkinci önemli ders ise, insanlık için yapılan girişimlerin sermaye ve çıkar gruplarından uzak tutulması gereğidir. Başlangıçta sponsor olmak isteyenlerden tutun da sonraları konferansa katılanların kimliği, örneğin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger, bu konuda uyanık olmak gerektiğini göstermektedir.

Yöntem olarak sorunlu bir soru olsa da “acaba Pugwash bağımsız olabilseydi, çok daha etkili işler yapamaz mıydı?” demekten kendimi alamıyorum.